Bölüm 4

22 6 0
                                    


4

          Durul, içeriye doğru kavis verilerek binaya yerleştirilmiş yuvarlak kesimli camın önünde durdu ve Çeloran ülkesinin etrafını kaplayan çorak toprağı bir müddet seyretti. Eğer başarılı olursa Plasidonların yüzlerce yıl önce zorla el koydukları kendi bölgelerini geri alabileceklerve bu çorak hiçlikten kurtulabileceklerdi.

          Diğer taraftan geldiğinden beri çok dalgındı.Oysa dikkatsizliğin Çeloran ülkesinin başına geçtiği günden itibaren gerçekleştirmeye çok yaklaştığı ve yetişmesi esnasında kendisine iyice öğretilen kehanetin doğal sürecini tamamlamasını engelleyeceğinin bilincindeydi.

          Az önce yönetim binasını terk eden iki ulak aldıkları son bilgileri ona ulaştırmışlardı. Artık her şey daha sert ve acımasız olacaktı. Plasidonlar da sona yaklaştıklarını biliyorlardı. Durumu kendi lehlerine çevirmek için her türlü hileye başvuracakları ki hileli ilişkiler konusunda kimse Plasidonların eline su dökemezdi ve kehaneti engellemeye çalışacakları muhakkaktı. Zorian, artık sadece Kehanet kitabının yarısını ele geçirmeye çalışmıyordu, aynı zamanda Çeloran'daki diğer yarısında yazanları da her nasılsa öğrenmiş ve bu konu üzerinde çalışmaya başlamıştı. Durul, içlerinde bir hain olup olmadığını düşündü. Muhakkak ki vardı. Genç adam kısa bir an gözlerini yumdu. Düşünceleri hainin kimliğinden seçilmişe kaydı. Mersun'un hala kuşkuyla yaklaşmasına rağmen, kehanette sözü geçenin o olduğundan emindi. Üstelik aracıların elemelerinden geçmişti. Yine de deneme süreci sona ermeden konuşmak doğru olmayabilirdi. Onunla ilgili bir düşünce kendi kendine gülümsemesine yol açtı.

          Evet... O kehanetteki gerçek insan olmalıydı ya da bunu kendisi mi çok istiyordu? Ondan adamakıllı etkilenmişti, bu inkâr edilemeyecek kadar açıktı ve daha önce aracıların seçilmiş olduğunu düşündükleri iki kişiyle hiçbir surette karşı karşıya gelmemişti. Çünkü bir şekilde onların seçilmiş olmadığını anlamıştı. Kız cesaretliydi üstelik bunu çok açık algılamıştı.

          Düşünceleri Mersun'un sesiyle bölündü: "Efendim, Givetre ülkesi lideri Aldia ve maiyeti..."

          Durul hızla arkasına döndü. İki metreyi aşan boyuna rağmen vücudu çok orantılı ve atletikti. Üzerinde özel kesim, iyice emek verilmiş ve onun seçkin havasını daha da belirgin kılan bir kıyafet vardı. Koyu kahverengi saçları gür dalgalarla omuzlarına dek iniyor, kızıl kahve gözleri zeki pırıltılar saçıyordu. Givetre liderine doğru ilerleyerek samimi bir ses tonuyla: "Sizinle bu kadar acele görüşmek istediğim için beni bağışlayın, ama kehanet tehlikede.Olay sadece kitabın bizdeki yarısını ele geçirme çalışmaları değil, bir şekilde içinde yazanları da öğrenmişler. Biz bu savaşı bir kez kaybettik. Bir kez daha Plasidon-Temria ittifakına yenilirsek bu kez zarar gören sadece biz olmayız. Eğer önlem alıp karşı koymazsak, tüm Çedonera evreni ve ona paralel uzantılar bu korkunç işbirliğinin hegemonyasına girecek."

           Aldia, onu hiçbir tepki vermeden dinlemişti. Bu garip ırk, çok gerekli olmadıkça hiçbir şeye karışmaktan yana değildi. Ancak temelde kötü ve adaletsiz yönetime karşıydılar. İlk başlarda Çeloranlara bağlıydılar, fakat dış galaksilere karşı yapılan savaşı kaybeden Çeloranlardan kopan grup, Plasidonları oluşturduğu sırada Givetre halkı da Çeloranlardan ayrılmayı tercih etmişti. Onlar Plasidon gibi bir dönüşüm geçirmemişlerdi elbette. Eskiden beri bu değişik fizyolojik yapıyı taşımaktaydılar. O dönemde, yani yaklaşık olarak yüzyıllık bir süre önce Durul'un babası hala yönetimdeyken bu olaylar yaşanmıştı. Çedonera evreninde bulunan tüm ırkların yaşam sürecinin üç yüz, üçyüz elli yıl olduğu düşünülürse, bu olaylar daha yeni sayılabilirdi. O kötü dönemden sonra Çedonera evrenini oluşturan birlik bozulmuştu. Durul'un babası bu birliği yeniden kurmak için çok çabalamış, ancak Plasidonlar tarafından gerçekleştirilen korkunç bir baskında kendisi, eşi ve çok sayıda yönetici ile Çeloran halkı katledilmişti. Sonrasında zaten birliği oluşturan ırklar ayrılarak yeni oluşumlar ortaya koymuşlardı. Kehanet kitabının yarısının olmaması da bu durumu kolaylaştırmıştı. Babası ölürken tek oğlunu Mersun'a emanet etmiş ve Çedonera evrenini birleştirme görevini oğlunun mutlaka yerine getirmesini istemişti. Bu ise ancak Plasidonları etkisiz hale getirerek ve Kehanet kitabının diğer yarısını onlardan alarak mümkün olabilirdi.Tabii bir de kehanetin gerçekleştirilmesi vardı.Ve artık yerine getirilmesi için tanınan sürenin dolmasına çok az bir zaman kalmıştı. Dünya zamanı ile altı ay, Çedonera zamanı ile üç ay...

          Givetre lideri üzerinde zar gibi bir deri olduğu için kasları açıkça görünen vücudunu huzursuzca kıpırdattı. Ense kökündeki duyargalar dikilmişti. Çoğu göz akıyla kaplı ve ortasında bir toplu iğnenin başı kadar ufak siyah renkli gözbebeklerine sahip, hem ürkütücü hem de keskin gözlerini Durul'a dikti. Konuşmaya başladığında çıkan ses paraziti andırıyordu: "Yine de bu durum sadece sizin tahmininiz olabilir. Kesinlik taşımayan saptamalar yüzünden halkımı tehlikeye atmaktan yana değilim."

          Durul, gözlerini kısarak tunç renkli derisi çok da hoş görünmeyen adamı süzdü. Bu ırkın şüpheci, çok temkinli karakterini biliyordu. Kesin kanıtlar görmek isteyeceklerdi. Mersun'a dönerek: "Timorag, Plasidon bölgesinden geçiş yapan ulağı getirsin." dedi.

          İki lider oldukları yerde hiç konuşmadan ulağı beklediler.

          Adam Durul'un ikinci yardımcısı Timorag eşliğinde salona girdi. Aynı Zorian'ın karşısında olduğu gibi titriyor, gözlerini yerden kaldırmıyordu. Durum kendisi için bir felaketti. Barış gücüne ihanet etmiş, tarafsız olması gerekirken Zorian için çalışmıştı. Özgür bölgeden olması bu gerçeği değiştirmiyordu. Sonuçta yeminine sadakatsiz davranmıştı. Öte yandan Çeloranlara yakalandığında da Zorian'a ihanet etmiş oluyordu. Zorian beceriksizliğe asla tahammül etmezdi. Plasidon askerleri onu mutlaka bulacaklardı ve o zaman da... Adam korkuyla içini çekti.

          Durul: "Ulak, Zorian ile aranızda geçen konuşmayı dinlemek istiyoruz." deyince, adam hiç beklemeden bir çırpıda korkunç görünüşlü kraliçenin neyin peşinde olduğunu anlattı ve yere kapandı.

          Durul Timorag'a dönerek: "Rehabilitasyona götürülmesini istiyorum, belki o zaman barış gücüne ettiği yemine daha sadık kalmasını sağlayacak bakış açısını kazanabilir." dedi.

          Ulak birden telaşlanmıştı. O da neyin nesiydi? Canı yanabilirdi, bu kulağına bir çeşit işkence gibi gelmişti.

          Timorag gereksiz kuruntuya kapılmış adama doğru eğilip sırıttı: "İyi bir insan olmanın zamanı gelmiş demek ki, karışık kafanı biraz düzeltelim."

          Ulağı kolundan tutup yerden kaldırdı. Timorag'ın soğuk tebessümü adamın kanını dondurmuştu. Başına gelebilecekleri düşünerek titredi. Oysa telaşlanmasına hiç gerek yoktu. Rehabilitasyon ünitesi insan karakterindeki ciddi bozuklukları ve aykırılıkları bir çeşit düzeltme merkeziydi. Ancak çok ağır vakalarda kullanılırdı. Ulağın kaosa hizmet etmesi de yeterince ağır bir vakaydı...

          Onlar çıktıktan sonra Durul Aldia'ya dönerek: "Ne diyorsunuz?" diye sordu. Aldia kulaklarının tam anlamıyla iki yanına yapışık olduğu kafasını salladı; "İzin ver düşünelim."

          Durul zarif bir hareketle başını eğdi. "Gün batımına kadar... Çünkü zamanımız çok kısıtlı." Adamın ürkütücü gözlerine bakarak ekledi. "Tehlikede olan sadece Çedonera evreni ve ona paralel uzantılar da değil!"

          Bu kez Aldia başını yana eğdi: "Ne demek bu?"

          Durul duruşunu bozmadan onu yanıtladı: "Cevabınız hazır olduğunda –Tabii cevap olumluysa- öğrenirsiniz."

          Aldia sert bir hareketle Durul'u selamlayarak maiyetiyle birlikte salondan çıktı.

          Heyetin son ferdinin de kapının arkasında kaybolmasını bekledikten sonra Mersun: "Cevabı olumlu olursa ona anlatacak mısın?" diye sordu.

          Durul, babasının en yakın arkadaşı, yardımcısı, sırdaşı ve kendisini yetiştiren, en güvendiği kişiye baktı: "Anlatmamalı mıyım? Güvenmediklerimle asla müttefik olmama kuralını bana sen öğrettin. Ona kehaneti anlatmayacaksam güvenmiyorum demektir. Öyleyse güçlerimi de birleştiremem. Beni sen yetiştirdin, verdiğim kararların yanında olacak mısın?"

          Mersun, genç adamın babasına çok benzediğini düşündü ve dudaklarından tereddütsüz bir yanıt döküldü: "Evet. Her zaman..."

KehanetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin