26

1.2K 98 50
                                    

[Medya ile okuyun.]

Ae Mi yanında ki hareketlenmeyle gözlerini yavaşça araladı ve yanında ki Min Ho'ya döndü.. Min Ho ile koltuk arasına sıkışan bedenini zorda olsa çıkarmayı başardı..
Biraz canı acımıştı.

Min Ho'ya tekrar baktı. Alnından terler akıyor, yumruk yaptığı ellerini sıkıyorken bedeni de hareketleniyordu..

Ae Mi tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Kim bilir ne görüyordu ?

Ve aklı dün geceye gitti.. Min Ho ona bir şey yapmamış ve sarılmıştı.

Evet, Ae Mi'nin birisine sarılmaya ihtiyacı vardı ancak, bu kişi kesinlikle Min Ho değildi..

Ae Mi şimdi çıkıp gitmeyi düşündü... En fazla ne kadar gidebilirdi ? Nereye kadar gidebilirdi ? 'Şansımı denemeli miyim ?' diye sordu kendine.

O sırada Min Ho, duyulamayacak kadar kısık bir iniltiyle gözlerini aralamıştı...
Yumruk yaptığı elleri sızlıyor gibiydi.

Yanında ki boşluğu fark edince etrafına bakmak için kafasını çevirdiğinde gözleri ona korkuyla bakan gözlerle karşılaştı.

O, çaresiz görünüyordu ancak Min Ho daha da çaresizdi... Kalbinde ki sızı biraz daha yerini belli etti. Min Ho, elini kalbine koydu ve konuşmak için dudaklarını araladı..

"Burası... Yanıyor.. Benim ateşimde sen yanıyorsun Ae Mi..."

Ardından derin bir nefes bıraktı...

Ae Mi, sözleri idrak etmeye çalışıyordu.. Min Ho garip bir şekilde garipti.. Anlamsızca bakınırken Min Ho yeniden konuşmaya başladı.

"Yaran..ne durumda ?"

Ae Mi, elini sarılı yaranın üzerine koyup omuz silkti.

Min Ho, ayaklanıp kıza doğru yaklaştı ve bezin düşmemesi için sarmış olduğu kemeri ince belden çekti. Bez parçasını kaldırdığında bezin kana bulanmış olduğunu görünce Ae Mi'nin gözlerine bakarak konuştu.

"Biraz açık kalsa iyi olur.." dediğinde Ae Mi kafasını aşağı yukarı salladı.

Min Ho, hâlâ kıza bakarken Ae Mi dudaklarını araladı..

"Neden böylesin ?" deyince Min Ho gülümsedi. "Neden böyleyim ? Sence ?"

Min Ho ayağa kalktı ve kahkalarının arasından gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve ellerini saçlarına geçirip çekiştirdi.
Birden durup, gözlerinden akan yaşları ellerinin tersiyle sildi ve sulu gözlerini kıza çevirdi.

"Gitmek istiyorsun değil mi ?"

Ae Mi dudağını dişleri arasına aldı, hiçbir şey demedi.

"Gitmek istediğini biliyorum.."

Kızın kolundan tuttu ve ayağa kaldırdı. Ardından kapıya kadar peşi sıra götürdü.

Kapıyı açtı ve kızı dışarıya doğru iteledi.

"Gidebilirsin !"

Ve kapı kapandı.

***

Ae Mi, yine olanlara anlam veremiyordu. Neden birden gitmesine izin vermişti ki ?

Özgürlüğüne kavuşuyor muydu sahiden ?

Yavaşça yürüyordu. Çünkü, yarası acıyordu. Koşarak uzaklaşmak istiyordu ancak, canı gerçekten çok acıyordu.

Hiçbir canlı varlığa rastlamamıştı. Bir böcek dahi yoktu.

Yanmış evleri düşünüyorken, gözlerinin önünde canlandırmaya çalıştı.

Hava gittikçe soğuyor, soğudukça gökyüzü gri maskesine biraz daha bürünüyordu. Yarası soğuğa karşın sızlamaya başlamıştı.

Ae Mi adımlamayı kesti ve yanında duran ağaca yaklaşıp oturarak, sırtını büyük ağaca yasladı.
Gözlerinde biriken yaşlar yüzünden süzülüyordu.

Ne için ağladığını kendisi de bilmiyordu. Belki yarası için, belki kurtulduğu için ya da nereye gideceğini bilemediği için...

Göz yaşları yanaklarından düşmeye devam ederken buna yağmurda eklenmişti.
Ae Mi yağan yağmura ellerini uzattı ve avuç içine yağmur damlalarının düşmesine izin verdi.

Biraz daha oyalandı ancak, yarası hâlâ çok acıyordu. Tekrar yavaşça yürümeye başladı, sırılsıklam olmuştu bile.

***

Min Ho koltuğa uzanmış, gözlerini kapatmıştı. Sessizlik, bir çıt dahi yoktu. Sadece sessizlik vardı birde kendi nefes alış-verişleri.

Bir süre o pozisyonda durdu ve yağmur yağmaya başlayınca kapalı olan gözlerini açıp tüm sessizliği bozan yağmura bakmak için cama yaklaştı. Gökyüzünün bazı yerleri koyu ve bazı yerleri daha açıktı.

Birden aklına eski anılar akın ederken sanki birisi onu dürtmüş gibi, irkildi.

Beyninde şimşekler çakarken lanet etti.

O, Ae Mi'yi serbest bırakmıştı. Onu serbest bırakmak bu kadar kolay olamazdı. Yaptığı şeye lanetler etmeye devam ederken, yağmura aldırış etmeden evden çıkıp Ae Mi'nin gittiği tarafa doğru koşmaya başladı.

Hızından hiçbir ödün vermeden koşmaya devam etti.

Ve az sonra, dizlerinin üzerinde yere çökmüş titreyen Ae Mi'yi gördü.

Yanına yaklaşıp kızın önünde yere çöktüğünde sanki birisi tarafından hipnoz altına alınmış gibi sadece titriyordu. Min Ho kızın gözlerinde ki koyuluğu fark etti.

"Bana..o tozdan ver !"

Min Ho ilk başta afallasada, sonradan aklına geldi.
İstediği şey olmuştu, sonunda.

Titreyen kızı kaldıracağı sırada kriz geçiren Ae Mi çocuğu itti ve bağırdı.

"Bana o tozdan ver lanet olası !"

Min Ho damarlarının sertleştiğini hissetti. Kızın canının acımasını umursamadan kolundan çekiştirerek koşarak geldiği yöne doğru hızla ilerliyordu.

"Bırak ! Bıraksana ! Tozu ver bana !"

Min Ho rahat durmayan kıza döndü ve dişlerini sıkarak konuşurken kızı kucakladı.

"Kapa.Çeneni !"

Ae Mi, bu kez Min Ho'nun göğsünü yumrukluyordu.

Min Ho, kızın kulağına nemli dudaklarını sürterken konuştu.

"Rahat durmazsan, istediğin şeyi sana asla vermem !"

***

"T-tozu ver lütfen.." Ae Mi ellerini saçlarına geçirdi ve öylece kaldı.

Şuan, deli gibi o tozu istiyordu.

O tozun verdiği etkiyi tatmak istiyordu. Damarlarına gelen uyuşukluğu, aklının farklı bir alemdeymiş gibi hissettirmesini istiyordu.

"Gerçekten vereceğimi düşünüyor muydun ?"

Min Ho alayla bir kahkaha patlattı.

"Sen, çok safsın Ae Mi..."

●●●

Medya : Sleep Dealer - The Way Home

psychopath ✘ minoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin