Bölüm 4

150 15 2
                                    

Açelya'nın Ağzından

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Açelya'nın Ağzından

Böyle düşünerek bir yere varamayacağımı anlayıp Çağla'ya olanları anlatmaya karar verdim. Masanın üstündeki telefonumu alıp Çağla'yı aradım. Üçüncü çalışta açıp "Beni bu saatte rahatsız etmenin sebebi ne acaba?" Bu sitemli sorusuna gülerek cevap verdim "Sen bu saatte uyumazdın ne oldu da kızdın?" "Hiç bir şey olmadı sadece sinir bozucu Can her şeyi mahvetti. Dur sen sormadan anlatmaya başlayayım. Bugün yeni bir çocukla karşılaştım. Taş gibi çocuktu. Adı da Anıl. Beni akşam yemeğe güzel bir restorana davet etti. Ben de kabul ettim. Can da bizim konuştuklarımızı duymuş. Akşam tam yemekleri sipariş verdik Can içeri girdi daha ben ne olduğunu anlamadan Anıl'a kafa attı Anıl'ın burnu kanamaya başlayınca ben de korktum. İkisinin arasına girip ayırmaya çalıştım. Zar zor ayırdığımda ikisi de kötü durumdaydı." Hemen araya girerek "Ne yani Can seni kıskandığı için mi dövdü o çocuğu?" dedim. Sinirle "Off Can beni niye kıskansın o benim neyim ki? aman beni boşver sen beni niye aradın?" dedi. Bense Can'ın bu çıkışının Çağla'yı kıskandığı için olduğunu biliyordum. Aslında Çağla da biliyordu ama ilk adımı Can'dan bekliyordu. Düşüncelerimden sıyrılıp bugün olan biten her şeyi anlattım. Özellikle Mehmet Bey'in yaptığı çıkma teklifine çok şaşırdı. O da ne yapacağıma karar veremedi. Uzun bir sessizliğin ardından " Peki gri gözlerin sahibini hiç merak ediyor musun?" diye sordu. "Bilmiyorum galiba evet." dedim. "Kızım sizinki ilk görüşte aşk ama önce Mehmet denen hastadan kurtulmamız gerekiyor." dedi. "Ne diyorsun sen ya sadece bir kere gördüm ne aşık olması yok öyle bir şey." dedim. "Hı tabii öyledir. Peki Mehmet'e ne demeyi düşünüyorsun?" dedi. Yine bir sessizliğin ardından "Bilmiyorum, kendine zarar verir diye korkuyorum. Her ne kadar bir şey hissetmesem de o benim hastam. Ama gerçekten de ne diyeceğimi bilmiyorum."

Yaklaşık kırk beş dakika daha konuştuktan sonra telefonları kapattık. Bugünün yorgunluğuyla kendimi yatağa attım. 

Sabah odamın kapısı açıldı ve yanağıma kocaman bir öpücük konuldu. Yavaş yavaş gözlerimi açarken öpücüğün sahibinin annem olduğunu anladım. Dünkü yorgunluğundan eser kalmamıştı. Gülen yüzüyle, tüm içtenliğiyle bana bakıyordu. "Günaydın annecim!" dedi. Gözlerimi biraz daha kırpıştırıp etrafı daha net görerek "Günaydın anne senin beni öperek uyandırmanı özlemişim." dedim.

En içten sesiyle "Sen iste ben seni her zaman öperek uyandırırım. Ama biliyorsun çok fazla çalışıyoruz ve çok yoruluyoruz. Bu yüzden de sana vakit ayıramıyoruz. Onun içinde bugünü beraber geçirmek için önce hep beraber güzel bir kahvaltı yapalım ardından anne-kız seninle alışverişe çıkarız." dedi. Evet gerçekten de çok fazla çalışıyorlardı. Bazen iki aya kadar gelmedikleri oluyordu. Uzun süreden sonra annemle alışveriş yapmak iyi gelebilir diye düşünüp annemi salona gönderip elimi-yüzümü yıkadım. Neyse ki bugün hastam yoktu. Rahat rahat gezebilirdim. Üstümü değiştirip mutfağa kahvaltı yapmaya indim. Düşündüm de ne kadar özlemişim onları. Her seyahatlerinden döndükten sonra bu duyguyu yaşıyorum. Güzel bir kahvaltının ardından annem "Çağla ve Can'ı da arasana onlarda bize katılır. Onları da çok özledim. Gerçi Can alışverişi pek sevmez ama Nazen teyzesini kıramaz gelir. "Hadi!" 

Ben de dün Çağla'yla Can'ın arasındaki yaşanan gerginliği düşünerek Can'ın gelmeyeceğini sanıyorum. Ama Can annemi kendi annesi gibi sevdiği için gelebilirdi. Anneme tamam anlamında kafamı sallayıp önce Can'ı aradım. İlk başta ne alışverişi ya ben gelmem diye söylense de annemin gelmesini söylediğini söylediğimde hemen kabul etti. Telefonu kapatıp hemen Çağla'yı aradım. Alışverişi duyunca annemin adını bile kullanmama gerek kalmadı. Bakalım Can'la Çağla birbirlerini görünce ne tepki vereceklerdi?

---

Yağız'ın Ağzından

Rüya gibiydi o kahverengi gözler. Saatlerce bakabileceğim bir sonsuzluk. O kızın kim olduğunu öğrenmek biraz zaman alacaktı ama bulacaktım. O sırada telefonum çaldı. Ekranda Anıl'ın ismini görünce dünden beri eve gelmediği aklıma geldi. Telefonu açtım ama Anıl burnundan soluyan bir sesle "Ben birazdan evdeyim. Bana bir kahve koy." deyip telefonu kapattı. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Mutfağa gidip kahveyi hazırlamaya başladım. Bir kaç dakika sonra kapı sert bir şekilde çalmaya başladı. Anlaşılan Anıl gelmişti. Kapıyı açmadan önce Poyraz'ın uyanmaması için dua ettim. Kapıyı açar açmaz bir hışımla içeri girdi, elindeki ceketi sinirle yere fırlattı. Suratına baktığımda ise gözlerinden ateş fışkırıyor gibiydi. Ama asıl önemli olan burnundaki bant ve elmacık kemiğindeki net bir şekilde belli olan morluktu. İçeri girdiğinden bu yana ağzını bıçak açmamıştı. Mutfağa gidip kahvesini getirdim. "Oğlum dur önce bir sakin ol, derin nefes al sonra anlatmaya başla." diyerek sessizliği bozdum. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Bugün Çağla diye bir kızla tanıştım. Ama kız deyip geçme manken gibi kızdı. Biz baya oturduk konuştuk sonra ben bu kızı akşam yemeği için restorana davet ettim. Neyse akşam kızı evinden aldım, restorana geldik. Tam oturduk siparişleri bile  vermeden adamın birisi gelip üstüme atladı. Ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi yerde buldum. Kızda korkmuş olacak ki bizi ayırmaya çalıştı. En sonunda da bu hale geldim." dedi. Tam ağzımı açıp 'Sen adama bir şey yapmadın mı?' diyecektim ki ne söyleyeceğimi anlamış gibi "Merak etme onun da benden aşağı kalır yanı yok." dedi. "Peki sen adamın kim olduğunu biliyor musun?" dedim. "Galiba kızın arkadaşıydı." dedi. Daha sakinleşmiş duruyordu. En son Anıl'ı bu kadar sinirli gördüğümde liseye falan gidiyordum. Daha da sakinleşmiş bir sesle "Ee anlat bakalım sen ne yaptın bugün? Selin sürprize ne dedi?" diye sordu. Bugün yaşadıklarımın hepsini en ince ayrıntısına kadar anlattım. Kahverengi gözlü kızı anlattığımda ağzı bir karış açık kaldı. Ne diyeceğini bilemedi. Sonuçta o da haklı bir sevgilim var ama ben başka bir kıza hemde hiç tanımadığım bir kıza iltifat ediyordum.

Kahveler bittikten sonra ikimizde yaşadığımız enteresanlıklarla dolu günü düşünerek odalarımıza çekildik.

Sabah ne kadar uyanmak istemesem de bu gün Poyraz gidiyordu. Uyanmak istememin bir diğer sebebi de rüyamda o kahverengi gözlü kızı görmüş olmamdı. Onu görmenin huzuruyla kalkıp bir duş aldım. Hazırlanıp aşağı indim. Tam mutfağa geçiyordum ki kapı çaldı. Annem ve babam bu saatte bu saatte gelemeyeceğine göre Ayşe gelmişti. Hemen içeri girip "Kusura bakmayın Yağız Bey trafik vardı. Biraz geç kaldım." dedi. "Önemli değil." deyip salona geçtim. "Ben şimdi kahvaltıyı hazırlarım." deyip mutfağa yöneldi. Ben de Poyraz'ı uyandırmak için odasına çıktım. Poyraz'ı uyandırıp çantasını da alıp içeri geçtik. Biz mutfağa geçerken Anıl'ın kahvaltılıkları atıştırdığını görüp kıkırdamaya başladık. Güzel bir şekilde kahvaltımızı yaptık. Poyraz da gideceği için üzgün görünüyordu. 

Salon da oturup televizyon seyrederken kapı çaldı. Ayşe gidip kapıyı açtı. İçeri yeni yaptırdığı belli olan saçlarıyla annem girdi. Poyraz annemi görünce kucağına atlayıp öpmeye başladı. Annemin gözleri bana kaydığında surat ifadesi aniden değişti. Çekingen bir ifadeyle "Biz seni daha fazla rahatsız etmeyelim. Poyraz'a baktığın için teşekkürler." dedi. "Tabi ki bakacağım o benim her şeyim." dedim. Poyraz'ın yanağına kocaman bir öpücük kondurup "Sonra görüşürüz küçük bey ben eve de seni görmeye gelirim." dedim. Poyraz da benim yanağımı öperek "Ben de sana merak etme. ama o cadı Selin sana büyü yapar dikkat et." dedi. Söylediğine gülerek "Tamam ben dikkat ederim sen merak etme." dedim. Anneme de "Görüşürüz." dedikten sonra bugün yapacaklarımı düşünmeye başladım.



SONSUZLUĞUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin