3

456 43 3
                                    

"Hailie iyi olup olmadığına bakmam için beni yolladı, aramalarına cevap vermiyormuşsun" dedi Calum beni kenara itip içeri girerken.

Arkasından gözlerimi devirdim. "Sana da merhaba Calum."

Ayağıyla yerdeki cips poşetlerini itmeye başladı ve iğrenerek köşede duran kirli kıyafetlerime baktı. "Yoksa Liz evi terk mi etti?"

"Bende tam ortalığı temizleyecektim," dediğimde Calum bana inanmadığını açıkça belli eden bir bakış attı.

"Neler oluyor Luke?" diye sordu baygın bakışlarıyla.

Kaşlarımı çattım. "Bir şey olduğu yok."

Güldü. Bu öyle bir gülüştü ki yalan söylediğimi hemen anladığını farkedebiliyordum.

Sonuçta beni yıllardır tanıyordu.

"Başka bir kız mı var?" diye sordu en sonunda. "Eğer öyle birşey varsa anlarım Luke, Hailie'yi seviyorum ama eğer sen başka bir kızdan hoşlanıyorsan-"

"Başka bir kız falan yok," dedim hızlıca.

Bu doğruydu.

Ne yazık ki Ashton Irwin bir kız değildi.

"Sadece aklım biraz dağınık, biliyorsun mezun olmamıza bir kaç ay var ve hala hangi koleje gideceğime karar veremedim," diyerek yalan söylemeye devam ettim ve yerdeki çöpleri kaldırmaya başladım.

"Michael'ı çağırmam mı gerekiyor yani?"

Güldüm. "Hayır, gerçekten bir bok olduğu yok."

Bir süre gözlerimin içine doğru baktı ve sonunda omuz silkip kanepeye doğru yürürken kendini durdurdu. "Tanrım, burası tam bir mikrop yuvası."

"Evet, odana benziyor."

Bana ters ters baktı ve konuştu. "Burayı temizle ve sonra da provaya gidelim olur mu?"

Kalbim hızlıca carparken başımı salladım ve kıyafetlerimi yerden toplamaya başladım. Onu yeniden görme fikri bile beni heyecanlandırıyordu. Oysa ki artık aynı gruptaydık.

&

"Bu iyiydi," dedi Michael kendini yere atarken. Bir kaç saattir Ashton'ların garajında prova alıyorduk ve bir hayli yorulmuştum.

"Elbette ki iyiydi" dedim su şisesini başıma diklerken.

"Küçük diva konuşuyor." Michael güldü ve Calum omzuma ufak sayılamayacak bir yumruk attı.

"Umarım acıkmışsınızdır, çünkü size kek yaptım!" Vera elindeki tabakla birlikte içeri girip herkese gülümsedi ve kek tabağını masanın üzerine koydu.

"Geleceğini bilmiyordum," dedi Ashton Vera'ya sarılırken.

"Sürpriz yapmak istemiştim," dedi sahte bir utangaçlıkla Vera ve Mike öğürmeye yakın bir ses çıkardığında kıkırdadı.

Kalbime binen yükü tarif edemiyordum.

Dipte hissediyordum.

Sonra en yukarıda.

Ve tekrar dipte.

Her seferinde o kadar şiddetli düşüyordum ki buna alışmış olmam gerekirdi.

Ama alışamamıştım.

Herkes ağızlarını kekle doldururken bile tek düşündüğüm Ashton'ın Vera'ya nasıl baktığıydı.

"Hey, o kadar da kötü değil," dedi Vera benim yemediğimi görünce.

Gülümsemeye çalıştım. "Sanırım pek aç değilim," dedim ve bakışlarımı yere sabitledim.

Oysaki bundan yarım saat önce midem bir parça yemek için kıvranıyordu.

"Tanrım, bu harika," diye minnet dolu konuştu Calum.

"Ah, size sürekli kek yaparım. Merak etmeyin çocuklar, " dedi Ashton'ın kucağına yerleşirken ve ikisi de birbirlerine bakıp gülümsediler.

Buna daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum.

Aynı grupta olmamız işleri daha bok bir hale getirmişti. Onları sürekli burnumun ucunda dip dibe görmek bana tarif edilemez bir acı bahşediyordu. Üstelik şimdi arkadaş sayılırdık, öyle değil mi?

Bir anda sandalyemi geri iterek ayağa kalktığımda tüm bakışları üzerime çekmiştim. Yapmak istediğim bu değildi. Sadece bir an önce buradan çıkmak ve eve gitmek istiyordum.

Ya da herhangi bir yere.

"Nereye?" diye sordu Ashton.

Ona karşı olan duygularımı bilseydi yine benimle böyle konuşur muydu bilmek isterdim. Eğer bilseydi, eğer onu sevdiğimi bilseydi, bir şansımız olur muydu? Bana da Vera'ya baktığı gibi bakar mıydı? Ya da beni de öper miydi bilmek istiyordum.

Ya da her insan gibi o da beni yargılar ve dışlar mıydı?

Bilmiyordum.

"Eve gitmeliyim," diye cevapladım.

"Seni bırakmamı ister misin?" diye sordu Calum. Bana anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyordu. Calum Hood o kadar akıllıydı ve beni o kadar iyi tanıyordu ki bazen onun anlamasından korkuyordum.

"Hayır, yürüyebilirim" diye itiraz edecek oldum fakat Michael benden hızlı davranarak "Ben Calum'la giderim, benim arabamı al," diyerek anahtarları yüzüme doğru attı.

Anahtarları elimde çevirip garajdan çıkarken gitarımı omzuma taktım ve Clifford'ların mütevazi -kesinlikle değil- arabasına binerek rastgele sürmeye başladım.

Cebimde titreşmekte olan telefonu umursamadım. Hailie artık işlerin iyiye gitmediğini fark etmiş olacak ki beni görmeye artık Calum'u gönderiyordu.

Kendimi bok gibi hissediyordum.

Uykusunda onu bırakmamam için yalvardığı gece aklımdan bir türlü çıkmak bilmiyordu ama bunu ona yapmayı ne kadar daha sürdürebileceğimi bilemiyordum.

Benden daha iyisine layık olduğu kesindi.

Belki onu sevecek onu koruyacak ve kesinlikle kendi cinsine aşık olmayacak bir erkek arkadaşı olsa daha iyi hissedebilirdim.

Ama ne yazık ki bundan da vazgeçemiyordum.
Onu hayatımda istediğimi biliyordum, sadece onun istediği şekilde değildi. O, Michael ve Calum'dan sonra beni en iyi tanıyan kişiydi.

Babam ve annem boşandığında benimle birlikte ağlayan kişi oydu.

Bileklerimdeki izleri gören ve hatta sayısını bilen kişi de oydu.

Küçükken babam annemi dövdüğünde Calum beni her zaman kaçtığım ağaç evde bulur ve bir gün ruh eşimi bulursam ona asla fiziksel ya da ruhsal zarar vermemem gerektiğini söyler dururdu.

Ve ben Calum'a söz vermiştim.

Hailie'yi üzemezdim.

Sonu benim için yıkım olsa bile ona bunu yapamazdım. Zaten Ashton'ın varlığımdan haberi bile yoktu.

Through The Dark | lashton Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin