David ve annem mutfak masasında oturup karşılıklı yemeklerini yerken ağabeyim Ben'in kısa süreli dönüşünü kutluyorduk. David'in benden iki yaş küçük kızı Emily masanın altında gizlice telefonuyla uğraşırken David boğazını temizleyerek onu uyardı. Kız sahte bir mahcubiyetle başını kaldırarak babasına baktığında gülmemek için kendimi tutmam gerekmişti.
Eminim o da en az benim kadar bu sıkıcı öğle yemeğinden sıkılmıştı ve bir an önce bitmesini diliyordu. Iri kahverengi gözleri beni bulduğunda genişçe gülümsedi ve ayağımı bir kaç kez masanın altından tekmelemeye başladı.
Ona karşılık vermek yerine uzun bacaklarımı masanın altında daha çok yaydım. Muhtemelen aynısını yapacak olsam beyaz teni anında moraracak ve bu yüzden bana surat asıp duracaktı.
Kendimi hiçbir zaman Emily ile kardeş olarak düşünemiyordum. Benimkinin aksine koyu kahverengi saçları ve kısa sayılabilecek bir boyu vardı. Babasını ne kadar sevse de bazı şeyleri ondan gizlediğini biliyordum. Odamın penceresinin tam olarak onunkine bakıyor olması bazı şeyleri bilmemi sağlıyordu.
Bazı geceler gizlice bira içişine ve erkek arkadaşı Martin'i gizlice odasına alışına defalarca kez şahit olmuştum. Muhtemelen David, onun yukarıda ders çalıştığını falan düşünüyor olmalıydı, bir lise öğrencisi olarak notları oldukça iyiydi ve alkolik bir gence benzemiyordu.
Ama Emily Stewart görünülenden çok daha aykırı bir kızdı.
"Ee Ben," dedi David gülümseyerek ağabeyime bakarken. "Şu kız arkadaşın -adı Rachel mıydı?"
"Evet, David," diyerek onayladı Ben.
"Hoş bir kıza benziyor, " dedi üvey baba adayım. Annem gülerek elini onunkinin üzerine koyarken masada biraz daha öne eğildi.
"Ikiniz için misafir odasını hazırladım," dedi.
"Onu buraya mı getiriyorsun?" Emily gözlerini büyüterek ağabeyime sorusunu sorarken aklından geçen şeyi tahmin edebiliyordum. Ben başını sallayıp onu onaylarken, Emily gözlerimin içine bakıp benden cesaret almaya çalışıyor gibiydi. Belli belirsiz başımı salladım, Emily ne kadar mutlu olsa da David Martin gibi serserinin tekinin kızıyla çıkmasına izin verecek kadar geniş bir adam değildi.
Ne demeye çalıştığımı anlarmış gibi sesli bir nefes verdi ve sandalyesinde geri yaslandı. David kaşlarını çatarak kızına baktığında ortamda ufak bir gerginlik oluşmuştu.
Sonunda Ben, sandalyesinde gerinerek bana baktığında etrafımızdaki buz kütleleri yavaş yavaş çözündü. "Hala liseli bir ergen olmaya devam mı? " diye sordu gülerek.
"Hey!" Emily hızla öne doğru atılıp Ben'in omzuna vurduğunda hafifçe kıkırdadı.
"Neredeyse 18 yaşındayım, " diyerek gözlerimi devirdim. "Bu masadaki tek ergen Emily."
"Luke, hadi ama!" Emily kollarını göğsünde kavuşturarak ikimizede ters ters bakarken Ben ile birlikte aynı anda gülmeye başladık.
Ben, Emily'i kolunun altına alırken yeniden konuştu. "Çocuklar nasıl? Calum ve Mike?"
"Ve artık Ashton," dedi annem yavaş yavaş masayı toplarken.
Ağabeyim kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Aranıza birini mi aldınız? Ne zamandan beri üçlü ittifak içine birini alıyorsunuz?"
Omuz silktim ve benim yerime annemin konuşmasını dinledim. Annem ona Ashton'ı da gruba dahil ettiğimizi ve bazı akşamlar ufak yerlerde sahne aldığımızı söylediğinde ağabeyim oldukça şaşırmış görünüyordu.