Şey, çok uzun bir bölüm olmadı ama böyle bir bölüme ihtiyacım vardı. Iki ya da üç bölüm sonra final yapacağım. Aslında bende bitirmek istemiyorum ama uzatırsam kurgu nereye gider hiç bilmiyorum. Bu en sevdiğim ve en çok emek gösterdiğim hikayem.
"Sessiz ol Luke," diye fısıldadı Ashton, spor salonunundaki soyunma odasına girerken.
Güldüm, aynı zamanda korkuyordum da. "Yakalanacağız Ash," dedim heyecanla.
Büyük eli benimkini kavradı ve geriye dönüp kısa bir gülümseme verdi.
Soyunma odasının beyaz kapısını itip benide peşi sıra sürüklerken birinin bizi görme ihtimaline karşı tedirgindim. Biri onun elini tuttuğumu görebilirdi, ama bu korku yine de elimi tuttuğunda yaşadığım heyecanın yanından bile geçemezdi.
"Biri bizi görecek," diye fısıldadım.
Kıkırdadı. "Sakin ol bebeğim, kimse bizi göremeyecek. Herkes şuan derste ve sporcularda ek sahayı kullanıyor."
Kaşlarımı çattım. "Sende bir sporcusun."
Dolapları geçip kabinlere yönelirken tereddüt etti. "Evet, şey...evet."
"Ne? " diye sordum.
Taklit etti. "Ne? "
"Takımdan mı ayrıldın? " diye sordum bu kez.
Önemsiz bir şeymiş gibi kafasını sallarken mırılandı. "Koç, beni takımdan attı. Hepsi bu." Elimden tutup beni kabinlere doğru çekiştirken elini bıraktım ve ona doğru döndüm.
"Neden? "
Sıkıntıyla nefesini verdi. "Çok soru soruyorsun, Luke."
"Neden? " diye tekrarladım.
Başını çevirdi. "Takımdan bir çocukla kavga ettim."
Ağzım açık bir şekilde ona baktım. Ashton futbolu severdi. Hayır, o futbola aşıktı. Tıpkı Calum gibi. Üstelik o futbol takımının kaptanıydı, kazandırdığı maçların sayısı o kadar fazlaydı ki koçun onu hiçbir şekilde takımdan atabileceğini düşünmezdim.
Üstelik bu kavgada neyin nesiydi?
"Beni kışkırttı," dedi. "Amacım onu dövmek değildi ama oldu işte. Koç bizi ayırmaya çalıştı ama o sinirle ona da bir tane patlattığım için çareyi beni takımdan atmakta buldu." Nefesini verdi, "Her neyse, okuldan atılmadığıma şükretmeliyim."
Kaşlarımı çattım ve kollarımı önümde birleştirdim. "Seni kışkırttı mı?"
"Ah," korkuyla bana bakarken ensesini kaşıdı. "Sadece sinirli bir anıma denk geldi işte."
"Ashton," dedim sakin bir tavırla. "Sana ne dedi?"
Bir eli kabine yaslıyken, diğerini de saçlarından geçirdi. "Hiç, hiçbir sey Luke."
Kararlı bir sesle konuştum. "Söyle Ash."
"Pekala," diyerek ellerini yukarıya doğru kaldırıp pes ettiğini belli etti. "Onu duydum, duş almak için kabinleri kullanacaktım ve onu konuşurken duydum."
"Ne dedi? " diye sordum bu kez.
Tiksintiyle yüzünü buruşturdu. "O dedi ki... Ben bokun tekiymişim ve Vera sonunda onun altında inleyecekmiş."
"Tanrım," diye mırıldandım.
Kim olursa olsun bunu diyen kişi gerçekten iyi bir dayağı hakediyordu.
Ama neden bu kadar üzüldüğümü anlayamıyordum. Daha birkaç gün önce kendini tamamen bana adayan kişi, kız arkadaşı için birini dövüyor ve takımdan atılıyordu.
Onun için bunun değerini biliyordum.
Ama unuttuğum şey şuydu ki, Ashton Vera'ya kaptanlıktan daha fazla değer veriyordu.
"Luke, sen yoktun. Tüm bu bokluklar varken bir de bunun eklenmesi-"
"Ne yani, şimdi de beni bokluk olarak mı görüyorsun," diye sordum.
"Hayır, Tanrım hayır. Bu da ne sikim şimdi ?"
Ondan bir kaç adım uzakta dururken omuzlarını düşürdü. "Luke, demek istediğim tüm bu olanlar sen ortalıktan kaybolduğun zamanlardandı. Gözlerini görmek ve sürekli üşüdüğünü farketmek zaten beynimi allak bullak etmişti. Ve bu da patlama noktam oldu işte."
Alaycı bir şekilde gülüp ona baktım. "Şimdi de tüm bunlardan dolayı beni mi suçluyorsun?"
"Neden bir kız gibi tavır alıyorsun? " diye bağırdı.
Sesli bir şekilde güldüm ve ellerimi havada savurdum. "Bilemiyorum, belki de kız arkadaşın için yeni birilerini dövmen gerekiyordur!"
"Eski kız arkadaşım," dedi kelimeye baskı yaparken. "Yapma Luke, eminim sende Hailie için aynı şeyi yapardın."
"Evet yapardım," diyerek onayladım. "Ama sen Vera'yı seviyorsun, bunu daha önce kendin dedin."
"Sen de Hailie'yi sevdin Luke, neden bunu bu kadar büyüttüğünü anlayamıyorum."
"Evet bir ağabey bir kız kardeşini nasıl severse! " diye bağırdım sonunda ve yere oturdum.
Bu elimde olan bir şey değildi. Onu sevmeyi gerçekten denemiştim, Ashton'a aşık olmamaktan bile daha çok bunu dilemiştim. Onunla öpüşmüş, sex yapmış, birlikte uyumuştum.
Bana oral yaptığında zirveye ulaşmışlığım çoktu.
Ama sırf hormonlarım tatmin oluyor diye bu ona bir şey hissettiğim anlamına gelmezdi.
Çünkü hissetmiyordum.
Onu gördüğüm zaman heyecanlanmıyordum, ellerim terlemiyor ya da vücudum titremiyordu. Nabzım hızlanmıyor ya da kalbim birden atmayı bırakmıyordu.
Onu sevmek kız kardeşinizi sevmek gibiydi. Her zaman yanınızda olduğunu bilirdiniz, bazen türlü küstahlıklar yapsanızda gitmeyeceğinin farkındasınızdır.
"Anlamadım," diye sordu gözlerini üzerime dikerken.
"Neyi anlamadın," dedim. "Onu, onun istediği gibi sevemedim. Bu benim suçum değil, yıllardır bir kıza karşı bir şey hissetmiyorum. Belki de doğduğumdan beri, daha önce bunu hiç düşünmedim."
"Luke," dedi acıyan gözlerle bana bakarak. Hemen yanıma oturup başını omzuma yaslarken ağladığımı yeni fark ediyordum.
Bir erkek için utanç verici bir durumdu ama bende bir erkeğin yaptığı şeylere harfi harfine uyduğumu söyleyemezdim.
"Seni seviyorum," dedi gözlerimden akan yaşların üzerine öpücükler kondururken. Gözyaşlarım yüzünden tuza bulanmış dudakları önce elmacık kemiğimi oradan da dudaklarımı dolaşırken fısıldadı.
"Bu dünyada kimsenin seni sevmesine ihtiyacın yok, çünkü ben burada bunun için hazır bekliyorum. Seni sevmek için, Luke. Ve bir başkasını sevmene de gerek yok. Ben burada bunun için hazır bekliyorum, beni sevmen için."
"Seni seviyorum," diye fısıldadım kalbim yerinden çıkmak üzereyken ve onu öptüm.