Ashton Irwin
Boş müzik atölyesindeki eski sandalyenin üzerinde oturmuş hayatımın nereye doğru gittiğini anlamaya çalışıyordum. Günlerdir doğru düzgün uyuyamamıştım, bedenim yorgundu. Tıpkı ruhum gibi çökmüştü. Tüm hafta tek başıma ya da Calum veya Michael'la prova alıyor ve haftanın iki günü Wendy'nin barında çalıyorduk.
Aslında bir çok açıdan her şey normal gibiydi. Sevdiğim bir şeyi yapıp bunun için üzerine para alıyor ve bedava içki hakkına sahip olabiliyordum. Sahnedeyken bazı kızların hakkımda konuşup attığı çığlıkları duyabiliyordum.
Bu güzel olabilirdi.
Yani tam anlamıyla kızlardan hoşlansaydım bu benim için mükemmel olabilirdi. Ama ne hissettiğimi henüz ben bile bilmiyordum.
Vera'yı seviyordum, onunlayken kendimi iyi hissediyordum. Mutlu ve uysal bir çocuğa dönüşüyordum ama aşk mutlu ve uysal olmaktanmı geçiyordu bilemiyorum. Onu öpmeyi seviyordum, her zaman sevmiştim.
Ta ki bir gece yarı sarhoş bir kafayla Luke Hemmings'i öpene kadar.
Ona sarhoş olduğumu söylesem de ayık olduğumu biliyordum. Sadece o an inkar etmeliymişim gibi hissetmiştim. Çünkü bu ben değildim. Ben bir erkeği öpmez, ya da onu öpmekten hoşlanmazdım.
Ama hoşlanmıştım işte.
Neden böyle olmuştu ki ?
Ona sarılmak, birlikte rahatsız edici taşların üzerinde uyuklamak ya da dudaklarının dudaklarımda bıraktığı tat ile sarmalanmak hoşuma gidiyordu.
Ama şimdi yoktu. Tüm bunlardan mahrumdum ve suçlusu benden başkası değildi.
Ya da insanlardan.
Ama Michael öğrendiğinde bunun devamının geleceğini nihayet anlamıştım. Gay değildim, lanet olsun Luke Hemmings dayanılmaz derecede çekici ve öpülesi dudaklara sahip ise bu davranışım garipsenmemeliydi.
Hala bir kız arkadaşım vardı.
Ben Ashton Irwin'dim. Futbol takımının gözde kaptanı, baterist ve tüm okulun peşinde olduğu kızla çıkan çocuk. Tüm bunları kaybedemezdim. Eğer ismim artık anılmayı bırakırsa bir hiçe dönüşürdüm.
Ve liseden bir hiç olarak mezun olmak istemiyordum. Elimdeki tüm değerli yitirip aptal bir heyecan uğruna hayatımı kaybetmeyi göze alamazdım.
Hem ailem bunu öğrenirse bu belkide tüm hayatımın sonu olurdu. Ya da arkadaşlarım. Tanrım bunu herhangi biri öğrenirse komşularımın bile suratına bakamazdım.
Onu anlayamıyordum, birilerinin öğrenmesinden korktuğunu söylüyordu ama hiç öyle davranmıyordu.
Üç haftadır barda sahneye çıkmıyordu. Calum ve Michael onu idare etselerde bir kişi eksilmek bizi zorluyordu. Üstelik bu kişinin Luke olması tüm grubu strese sokmuştu.
Üç haftadır onu görmüyordum. Okula gelmiyordu, evinin önünden geçtiğimde perdeleri hep örtülü oluyordu. Ara sıra Calum'la ya da Michael'la konuştuklarına şahit olmuştum. Calum şakalar yaparak onun moralini düzeltmeye çalışırken, Michael sessiz kalıyor ve iyi olup olmadığını soruyordu.
Ne var ki Calum asıl gerçeği bilmediğinden hala Luke'u hasta sanıyordu. Rolünü iyi yapıyor olmalıydı, çünkü bazen Calum onun yanına uğruyor ve döndüğünde bitkin bir şekilde yattığını söylüyordu.
Gerçek olmasından korkuyordum.
Ama üç gün önce bir şey oldu. Luke, Calum'u aradı ve bir kaç dakika konuştular. Calum'un yüz ifadesinden onun iyi olduğunu anlamıştım.