5

413 41 19
                                    

Ashton Irwin hayalleri olan bir çocuktu. Kimseye göstermediği bu yanını bir akşam üstü beni arabasıyla alıp bir sahile götürdüğünde keşfetmiştim.

"Şu yıldızlara da bir bak," dedi yüzündeki bir tebessümle. Ikimizde hafif çakırkeyiftik ama bundan şikayet edecek değildim.

Şuan bulunduğum yerden öylesine memnundum ki kendime sürekli bunun bir rüya değil gerçek olduğunu tekrar edip duruyordum.

"Nasıl da güzel parlıyorlar." Üzgünce bir iç çekti ve başını yerdeki kumlara çevirdi. "Kim bilir ne kadar da üzgünlerdir."

"Neden üzgün olsunlar ki? " diye sordum. Bir yıldız nasıl üzülebilirdi ki ?

"Çünkü Tanrı mutsuz," dedi aynı tonda. Bakışları hala kumlarda dolaşıyordu ve ellerini montunun cebine sokmuştu.

Neredeyse Şubat ayına girmiştik ve hava her geçen gün daha da iyiye gidiyordu ama Avustralya sıcağında bile geceleri sahile gelmek pek akıllıca bir seçim sayılmazdı.

"Şu insanlara da bir bak, herkes günden güne robotlaşıp gerçek tutkularından ve arzularından uzaklaşıyor ya da bunu ört pas ediyor," dedi.

Sadece bir cümleyle içimdeki herşeyi nasıl ortaya dökebildiğini merak ettim.

Bu her gün yaşadığım bir histi.

Yani filmlerde konu iki eşcinselin aşkını konu edindiğinde insanlar tam olarak şöyle diyorlardı: saçmalık! Insanlara böyle şeyler empoze edilmemeli.

Ama hemen yakınında duran insanın aynı dertten muzdarip olduğunu göremeyecek kadar körlerdi.

"Babamın eskiden bale yaptığını öğrendim," diyerek kıkırdadı. "Ona neden bıraktığını sorduğumda ise bana 'gerçek işlerle uğraşmam gerekiyordu' dedi. Eğer balet olursa insanlar onunla dalga geçermiş ve zaten bir aileyi böyle geçindiremezmiş."

Sarı saçları siyah beresinin altında gizlenmiş olmasına rağmen aradan kaçan tutamlar bende sadece daha fazla hayranlık hissi uyandırıyordu.

"Bu yüzden şimdi kağıtların arasında sıkışıp kaldı. Bir hayali olduğunu bile unuttu ve zamanla yeteneği köreldi belkide. Bize iyi bir hayat yaşatmakla o kadar meşguldü ki sonunda varlığımızı bile unutacak noktaya geldi."

Onu anlayabiliyordum, aynı şeyi babam bizi terkettiğinde hissetmiştim.

Varlığı ve yokluğu arasında herhangi bir fark bulamamıştım.

"Ben öyle olmak istemiyorum," dedi bir kaç dakika sonra gözlerini yeniden yıldızlara çevirirken. "Yıldızlar gibi parlamak istiyorum ama mutsuz olmak istemiyorum. Ileride olmak istediğim tek bir yer var. Ne kadar kişiye ulaştığım önemli değil, binlerce kişi ya da sadece on kişi beni dinlese bile umrumda değil. Ilerde küçük bir ofise tıkılı kalıp kağıtların arasında ömrümü bitirmektense bir sokak sanatçısı olarak yaşamayı tercih ederim. Tanrı bana baktığında gururlanmalı."

Gülümsedim. Bir cevap veremiyordum ama o da benden bir cevap bekliyormuş gibi durmuyordu.

Bir kaç bira devirdikten sonra titreyen telefonumu cebimden çıkardım ve gelen mesajı açtım. Kelimeler havada çarpışıyordu ama yine de kimden geldiğini görebilmiştim.

Şuan bu anı bozmak istemiyordum. Ona sonra cevap yazabilirdim.

"Aranızın iyi olduğuna emin misin? " diye sordu Ashton, Calum'un sözlerini tekrar ederken.

Derince bir iç çeken taraf bu sefer ben olmuştum. "Bilemiyorum, " dedim ilk kez dürüstçe kendime bile itiraf ederken.

"Buna üzüldüm, " diye mırıldandı ve elindeki şişeyi kızarmış dudaklarına doğru götürdü.

Through The Dark | lashton Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin