Plansiz

28.3K 527 9
                                    


"Eğer aşk bir seçenek olsaydı, bu kadar keskin bir acıyı kim seçerdi?"

                       Anna and The King (1999)


"Naber canım, özledim seni"

"Ben seninle konuşmuyorum maalesef canım." Gerçekten kızmış olmalıydı. Yoksa Yeliz benimle asla bu şekilde soğuk konuşamazdı, neyse ki daha fazla sürdüremeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyordum onu.

"Saçmalama sen bana kıyamazsın."

"O bizi satıp Sarp efendiyle gitmeden önceydi!" dedi, inadı kırılmaya başlamıştı.

"Ama kesin bir plan yapmamıştık ki, o yüzden satmak sayılmaz o."

"Peki sana bütün bir gece ulaşamamamız? Meraktan kafayı yiyecektik Dora insan bir haber de mi vermez?"

"Ya tabi kesin öyledir. Attığınız snap'leri gördüm, hiç de öyle meraktan ölüyormuş gibi bir haliniz yoktu Yeliz'ciğim, hatta Emre'nin kollarında gayet mutlu görünüyordun."

"Tamam ya" dedi gardı düşmüştü. İçimden kıs kıs güldüm. "..Önce birkaç saat çok merak ettik, sonra kendimizi dansa ve alkole kaptırınca merakımız biraz geçmiş olabilir, senin de zaten Sarp'ın kollarında merak edilecek bir durumun yokmuş. Neyse nasılsın bütün hafta görüşemedik?"

"Ben iyiyim ama aynısını kredi kartım için söyleyemeyeceğim. Yeliz ben yine alışveriş olayını abarttım" derken yanımdaki iki sandalyenin üzerine yığılmış olan poşetlere baktım.

"Yap şekerim yapacaksın tabi. Bir sürü manyakla muhatap olup boşuna çalışmıyoruz herhalde, hem artık Sarp gibi de bir manitan olduğuna göre sırtın yere gelmez." diye kıkırdadı Yeliz telefonun diğer ucundan.

"Ne manitası Yeliz saçma sapan konuşma, yok öyle bir şey. Bu gece anlatırım. İlk seni aradım sonra kızları da arayacağım. Bu akşam bana gelin."

"Çok isterdim Dora'cığım ama Cuma gecesi planı yapmak için biraz geç kalmışsın. Emre ve arkadaşlarıyla Tren Pera'ya gidiyoruz Kerimcan'ı dinleyeceğiz, kızların da bu akşam işleri var. Burcu yine Serkan'la ilgili bir şeyler anlatıyordu ama valla açıkçası içim bayıldığı için bir süreden sonra dinlemedim. Sen de bizimle gel işte."

Aslında Kerimcan'ı uzun zamandır canlı izlemek istediğim için teklif bir an cazip geldi ama kendimi dışarı çıkamayacak kadar yorgun hissediyordum, ayrıca -sanmıyordum ama- Sarp'la karşılaşmak en son istediğim şeydi. "Yok canım o zaman ben de bu akşam evde kafa dinlerim, hiç dışarı çıkacak halim yok."

"Peki sen bilirsin karar değiştirirsen haber verirsin, öptüm muki muki" diyerek telefonu kapattı.

Yeliz emreyle işi iyice ilerletmişti. Ben hayatımda Yeliz kadar çok sevgili değiştiren birini tanımadım. Erkekler konusunda doğal bir yeteneği vardı. Her zaman en güzellerini bulur, alır, canı sıkıldığında ise gönderirdi. Kimsenin ne dediğine aldırmaz, canı nasıl isterse öyle yaşardı. İlişkiler konusunda onun kadar rahat olabilmeyi çok isterdim. Belki o zaman elimde milyarlık alışveriş poşetleriyle bir başıma eve dönüyor olmazdım. Köşedeki büfeden dergilerimi alıp arabaya atladığım gibi evin yolunu tuttum. Televizyonun karşısına yayılıp, uzun zamandır izlemek istediğim filmlerden birini izlemek bu gece için en iyi seçeneğimdi.

Kendime bir yeşil çay yapıp köşe koltuğa uzandım. Televizyonda şu sıralar çok popüler olan moda yarışmalarından biri vardı. Herkese olan şey bana da oldu. Biraz göz atayım derken, bayağı bayağı programa kendimi kaptırdım. Kaptırmamak imkansızdı. Kızlar birbirini yiyordu ve bu durum; son zamanlarda kaostan beslenen ruhumun arayıp da bulamadığı şeydi. Televizyonun sesini biraz kısıp dergileri karıştırmaya başladım. İstanbul cemiyet hayatıyla ilgili haberleri ilgisizce okudum. Haberlerin hepsi çok sıkıcıydı, nerede bizim gençliğimizde tuvalet camına sıkışan Hande Ataizi'li magazin nerede şimdiki temiz magazin iddiamın arkasındaydım. Artık herkes prensesti. Şu sıralar tek eğlenceli konu Caner-Asena-Berkay aşk üçgeniydi. Herkes Asena'yı "kötü kadın" ilan etse de ben içten içe onu çok seksi buluyordum ve her gelişmeyi takip ediyordum.

Magazin dergilerini bitirdikten sonra biraz da iş dünyası hakkında fikir sahibi olmak için düzenli takip ettiğim "Dünya" dergisine geçtim. Piyasalarla ve İran'la yapılacak yeni iş birlikteliğiyle ilgili birkaç haber okuduktan sonra sayfayı çevirince karşıma Barutçu Holding'in güçlü logosu çıktı. Kalbim Sarp'ı hatırlatan bir şeyler bulmanın heyecanıyla, çaresizce çırpınmaya başladı. Aşk gerçekten insanı aciz hissettiriyordu.

Logonun altındaki fotoğrafta Sarp Barutçu; ofisi olduğunu tahmin ettiğim koyu renklerle döşenmiş geniş bir odada, kollarını göğsünde birleştirmiş dikiliyor ve güven veren bir gülümsemeyle gözlerimin içine bakıyordu. "Yok artık" diyerek koltukta doğruldum. Bu adam önceden de her yerde miydi yoksa evren ve Murphy kanunları birleşmiş beni mi sınıyordu?

İlgiyle haberi okumaya başladım: "Yenilenebilir Enerji Geleceğimizdir" yazan başlığın altında, pek de anlamadığım terimlerle yenilenebilir enerjinin öneminden bahsediliyordu.

"2016 yılında temelleri atılacak güneş enerjisi tarlaları için hükümetle görüşmelere başlandı. Yapılan görüşmeler sonucu anlaşma sağlandığı takdirde Barutçu Holding Türkiye'de güneş enerjisine büyük çapta yatırım yapan ilk şirket olacak. Haberle ilgili açıklamada bulunan Barutçu Şirketler Grubu Başkanı Sarp Barutçu daha yaşanılabilir bir dünya için güneş enerjisinin önemine dikkat çekerek "yenilenebilir enerji hepimizin geleceğidir; biz de holding olarak Türkiye'de güneş enerjisi kullanımını yaygınlaştırmak için elimizden geleni yapacağız, bu bizim ülkemize, insanımıza ve doğaya karşı en büyük sorumluluğumuzdur" dedi."

Sarp'la tanıştığımızdan beri, ondan sürekli cinsel imalı şeyler duyduğum için okuduklarım ilk başta garip geldi. Sonra tutkusunu hissettim. Sarp'ın tutkulu kişiliği dergi sayfalarından bile belli oluyordu ve istemezsem de salonumu dolduruyordu. Yaptığı her işte aynı tutkuyu taşıması onu böyle başarılı yapıyordu. Tek başına Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birini yönetirken, araba kullanırken, öpüşürken ve sevişirken; hep aynı tutkuyla hareket ediyordu. Beni de ona böyle çeken bu lanet olası tutkusuydu.

Sıkıntıyla gözlerimi devirdim, dergiyi kapatıp koltuğun üstüne fırlatmaya hazırlanırken, haberin köşesindeki minik fotoğraf dikkatimi çekti. Fotoğraf haberi yapan köşenin sahibine aitti. Bu sert hatlı kötü bakışlı kadının Soho'daki kadın olduğuna yemin edebilirdim. Onu kısa bir an görmüş olsam da, o bakışları unutmam mümkün değildi. Bize neden öyle baktığını şimdi anlamıştım. Bu kadın Sarp'la yatmıştı. Sarp aynı benimle seviştiği gibi bu kadınla sevişmişti. Belki onu da Monarch'ta becermişti. Bana içirdiği şaraptan içirmiş, beni yatırdığı minderlere yatırmış, soymuş ve sahip olmuştu. Belki daha fazlası vardı. Aklıma üşüşen düşüncelerden ve gözümün önüne gelen sahnelerden midem bulanmaya başladı. Onun başka biriyle birlikte olma düşüncesine katlanamıyordum. Beni uyarmıştı, bana zaten tüm bunları anlatmıştı, ama bilmek başkaydı. Şimdi düşünmekten korktuğum her şey bu kadının varlığıyla vücut bulmuş üstüme üstüme geliyordu.

Sarp'ın içinde etrafındakileri de içine alan bir ateş yanıyordu ve bu ateş çoktan beni de yakmıştı. Ondan nefret ediyordum. Duygulardan mahrum, yalnızca hayvani içgüdülerini takip eden bir hayvan olduğu için, bana bunları hissettirebildiği için, üstümdeki bu gücü için, olduğu her şey için ondan nefret ediyordum. Tanrım, kendimi hiç bu kadar aciz hissetmemiştim. Vücudum ani bir ihtiyaçla kasıldı. Tüm kan kasıklarıma hücum ederken bütün gücümün tükendiğini hissettim. Bacaklarımı göğsüme çekip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sarp'tan nefret ediyordum, onu seviyordum, onu görmek bile istemiyordum ve onu çok özlüyordum. Nasıl olacağını bilmesem de bu hastalıklı duygulardan kurtulmam lazımdı.

Gözlerindeki Karanlık - KİTABIMIZ ÇIKTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin