O

26.8K 550 13
                                    

 "Aşk çılgınca şeyler yaptırır. Delice şeyler. Yapacağını hiç aklına getiremeyeceğin şeyler. Yapıverirsin. Elinde değildir."

                            Wicker Park (2004)

Biraz sonra kapı çaldı ve oda servisi geldi. Parlak gümüş tepsilerde, çoğunun adını bilmediğim deniz mahsulü ağırlıklı birbirinden muazzam yemekler vardı. Deniz ürünlerine kesinlikle dayanamıyordum ve Sarp burnumuzun dibine, bu kadar güçlü afrodizyakları sokarak amacını açıkça belli ediyordu. Aslında başından beri o çok netti ama zannediyorum benim aklım tam olarak ne istediğim konusunda karışıktı. Yemeklerden gelen koku dayanılacak gibi değildi. Kocaman bir karidesi çiğnemeden yuttum. Karnım çok açtı ve bugünün koşturmacası içinde yemek yemeyi tamamen unutmuştum.

Sarp yemeğin yanına bir Moet açtı ve servisi yaptıktan sonra kadehini uzattı.

"Sana" dedi, "Paris'e" dedim başımla ışıl ışıl göğe uzanan Eiffel kulesini işaret ederek.

Sonra doğrudan konuya girdi.

"İş yaptığın insanlarla bir şey yaşamadığını söylemiştin."

"Doğru, sen bu kadar üstüme gelmezsen bu kararımın da arkasındayım."

"İşte burada küçük bir sorunumuz oldu. Ben de seyahate çıkmadan bu sorunu hallettim."

Aklıma gelen şeyle kulaklarım uğuldamaya başladı. Sanki ağır çekimdeymiş gibi etrafımdaki her şey yavaşladı. Buradan sonra söyleyeceklerini duymak isteyip istemediğim konusunda kararsızdım. "Yani yanlış anlaşılma yok mu?"

"Hayır yok. Bundan sonra Barutçu Holding'in Alfa ile hiçbir bağlantısı bulunmuyor. Yani Dora senle ben birlikte çalışmıyoruz."

Kulaklarıma inanamıyordum. Bu nasıl bir karar, nasıl bir bakış açısıydı. Onca emek sadece benimle sevişmek istediği için boşa mı gidiyordu?

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" diye gözlerimi gözlerine diktim.

"Gayet farkındayım, hatta şunu söyleyebilirim ki hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri."

"Sarp sen deli misin? Benimle bir çeşit oyun mu oynuyorsun, nasıl bir şey bu böyle!?" sinirden ve şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Kuralları sen koydun, ben yalnızca ona göre oynuyorum" dedi.

"Söylediğim şeyden bu anlamı çıkarman çok akıl dışı. Daha zeki olduğunu düşünmüştüm demek ki yanılmışım, daha açık olmalıymışım" dedim sinirle.

"Bence de; seni öylece bırakıp, gitmene izin vereceğimi düşünmen akıl dışı. Dora sana söyledim. Seni istediğimi söyledim, seni daha önce hiçbir kadını istemediğim şekilde istediğimi söyledim. Kendimi anlatmaya çalıştım. Ne sanıyorsun, sence seni yatağa atmak için uydurduğum alelade cümleler miydi onlar?"

"Ama....."

"Değildi. Beni tanımıyorsun. Bu benim tarzım değil."

Yutkundum. Bir süre ne diyeceğimi düşündüm. Kelimeleri mümkün olduğunca dikkatle seçerek; "güzel bir geceydi, ikimiz de istedik ve oldu. Bu kadar!" dedim.

"Emin misin bu kadar olduğuna... Kendine karşı daha dürüst olmayı dene. Sahi neden buradasın? Dönüşümü bekleyebilirdin. Şirkettekilerle görüşüp konuyu onlarla halledebilirdin. Ama hayır sen ilk uçağa atladın ve buraya geldin. Benim yanıma!"

"Onları da denedim, kimsenin bir şeyden haberi yok, mecbur kalmasam gelmezdim."

"Hayır Dora gelirdin. Neden biliyor musun? Ben olsam ben de gelirdim. Çünkü aynı şeyi ben de hissediyorum. Belki de senin hissettiğinden daha fazla. Birbirimize karşı koyamıyoruz. Sadece ben bunu kabul edebilecek kadar güçlüyüm."

Bu dürüst itirafı karşısında içimi büyük bir sevinç dalgası kapladı. Onu takip eden korku ise daha güçlüydü.

"Peki sen ne yaptın? Ben daha ne olduğunu anlamadan sen kararını verip aptal bir mesaj yazıp gönderdin."

Gururumu kurtarmak için yaptığım bu hareketi anlaşılan Sarp farklı yorumlamıştı. Şimdi ona daha farklı bakıyordum. Omuzları düşmüş ifadesi yumuşamıştı. Onun da aynı ızdıraplar içinde olabileceği o an kafama dank etti.

"Üzgünüm, geleceğimize sen karar veremezsin" dedi yumuşak bir tonda.

"Ama aramadın. Senden hiç haber alamayınca ben sandım ki..." sesim cılız çıkmıştı.

"Ne sandın söyler misin ne sandın? Ne yapmamı bekliyordun? Ben üzerime düşeni yaptım. Yalnızca seni görebilmek için her gün farklı bahaneler buldum. Anlayabilmek için, tanıyabilmek için. Ama sen her defasında karışık sinyaller göndererek aklımı karıştırdın. Daha ilk görüşte kapıldım sana. Sen toplantıda bir şeyler anlatırken ben gözlerimi senden alamadım. Kendine güveninin altında yatan kırılganlığın, doğallığın, tane tane ama hızlı konuşman, heyecanın. Daha ilk bakışta ben senin içini gördüm ve gördüğüm şeye vuruldum..."

"Ben... Bilmiyordum" diyebildim güçlükle.

"Bilmiyordun çünkü anlamak için uğraşmadın. Gururun izin vermezdi, değil mi? Yatak odana geldiğim geceyi hatırlıyorsun. Üzerindeki kıyafetleri parçalayıp sana sahip olmamak için kendimi ne kadar zor tuttuğumu bilmiyorsun. Ya da duşta yanına gelip seni orada becermeyi. Ama yapamadım. O kadar istememe rağmen yapamadım. Çünkü emin olmak istedim."

"Neden?"

"Senden tabi ki, bak anlamıyorsun. Ben kadınları yalnızca becermeyi bilirim. Ne istediklerini, onlarla nasıl iletişim kuracağımı bilmem. Bu sana kadar hiç ilgimi çeken bir şey değildi. Ama söz konusu sen olunca işler değişti. Yanlış bir şey yapıp her şeyi mahvetmekten korktum. Belki bu konuda senin bana yardımcı olmanı istedim..."

Kulaklarıma inanamıyordum. Onca zaman ben neler düşünmüştüm şimdi duyduklarımsa kafamdakilerden ne kadar farklıydı. Hep olaylara kendi tarafımdan bakmıştım. Sarp'ın çizdiği güçlü imaja aldanmış, onun da insan olduğunu unutmuştum. O el yordamıyla, bilmediği, daha önce konuşmadığı bir dilde bana kendini açmaya çalışmış bense zırhına çarpıp kapıyı yüzüne kapatmıştım.

"Sarp...."

"Ama tekneye geldiğin gün emin oldum. Üstündeki etkimi, bana nasıl baktığını, heyecanlanınca nefesinin nasıl düzensizleştiğini gördüm. Kendimi ne kadar tutmak istesem de yapamadım. Her zaman olduğu gibi varlığın beni delirtmeye yetti, bir kez daha ellerimden kayıp gitme fikrine dayanamadım."

"Ben..."

"Kendimi sana açılmaya, duygulara hazır hissetmişken ertesi günü yine garip davrandın. Bir önceki gece ateşiyle beni yakıp kavuran o kadın gitmiş, yerine soğuk bir yabancı gelmişti. Bütün bir gün benimle hiç konuşmadın. Ben sana nasıl yaklaşacağımı düşünüp planlar yaparken gece de o aptal mesajı attın. Birkaç gün bekledim, yanlış bir şey yapıp üstüne gelmek, her şeyi daha beter bir hale getirmek istemedim. Zaman tanımak istedim ama senden hiç haber çıkmadı. Son olarak da aklıma anlaşmayı bozmak geldi. Eğer sen de düşündüğüm gibi hissediyorsan ve tek engel o lanet anlaşmaysa denemeye değerdi."

Söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum, bunca sözün üstüne ne denirdi ki?

"Hayır onun iyi bir fikir olduğunu hala düşünmüyorum. O konuya sonra geliriz" diyerek gülümsedim, konunun ağırlığını biraz da olsa dağıtmaya çalışıyordum.

Söyleyecekleri bitmişti. Odaya ağır bir sessizlik hakim oldu. Ne yapacağımı, ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. Tek bildiğim onun üzülmesine dayanamıyor oluşumdu. Şişede kalan son şampanyayı kafama dikerek ayağa kalktım. Karşısına geçerek elimi uzattım ve "hadi gel yürüyüşe çıkalım, şansımız varsa açık bir bar bulup kafaları çekeriz" dedim.

kniA'

Gözlerindeki Karanlık - KİTABIMIZ ÇIKTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin