"Kimi rahiplere gider, kimi şiire, bense arkadaşlarıma."
Virginia Woolf
Kızlarla buluşacağımız mekana bugünün Cuma olmasına bir kez daha şükrederek girdim. Kızlar her zamanki masamıza kurulmuş, keyifle sohbete başlamışlardı. Onları görünce, hepsini tek tek ne kadar sevdiğimi düşündüm, bu düşünce her zaman içimi ısıtan, bana kendimi iyi hissettiren en güçlü duygulardan biriydi. Burcu, Yeliz ve Selen. Üniversiteden beri hiç kopmadık. Yurt odasında başlayan dostluğumuz önce ev arkadaşlığına sonra hayat arkadaşlığına dönüşmüştü. Onlar benim ailemdi. Tüm güzel ve mutlu anlarımız birlikte geçmişti. Ama bundan daha önemlisi tüm büyük fırtınalarda ve zorluklarda da yan yana, beraberdik. Burcu kafasını kaldırınca beni görüp her zamanki neşesiyle "Dora buradayız" diyerek el salladı. Geliyorum anlamında bir hareket yapıp gülümsedim. Ne kadar otuzlu yaşlarına yaklaşan kadınlar olsak da bir araya gelince sanki hala üniversitedeki o deli dolu kızlardık.
"Naber kızlar, bakıyorum bensiz başlamışsınız" diyerek yalancı bir sitemle önlerindeki kokteyllere baktım. ,
"Ne yapalım kızım, sen de bir kere zamanında gel" diye cevap vermekte gecikmeyen Yeliz oldu.
Gururlu bir şekilde başımı kaldırıp bombayı patlattım; "ee bugünlerde lüks bir markanın PR'ını yürütmek öyle kolay olmuyor."
Neden bahsettiğimi hemen anlayan canım arkadaşlarım ayağa fırladı ve sarılarak tebrik ettiler. Sevinçlerinin bu kadar büyük olmasının bir diğer nedeni de Wildish'ten gelecek promosyon ürünler. Bunu bilecek kadar uzun süredir bu işin içindeyim. Ve gerçekten mesleğimizin en iyi taraflarından biri de pek çok üründen henüz piyasaya bile sürülmeden haberdar olmak ve onlara herkesten önce sahip olmak.
"Vallahi bravo! Elinden hiçbir şey kurtulmuyor" dedi Selen.
"Ya sorma. Anlaşma bugün okeylendi. Çok rahatladım inan" derken istemsiz bir şekilde gözlerimi kaçırdım. Anlaşmanın onları ilgilendiren magazinel kısmıyla ilgili bilgi verip vermemekte kararsız kalsam da bende bir haller olduğunu anlamış üstüme geliyorlardı. Onlardan hiçbir zaman bir şey saklamayı beceremeyen biri olarak hemen heyecanla anlatmaya başladım.
"...Üstelik sıkı durun, anlaşmanın para, prestij ve bedava üründen başka bir getirisi daha oldu"
Üçü de tamamen bana kilitlenmiş durumda ellerinde bardaklarıyla bekliyordu. Yeliz'in telefonu çalmaya başladığında tek bir hareketle meşgule alması da bu yüzdendi.
"Hadi kızım çatlatmasana adamı bak senin yüzünden Emre'nin yüzüne kapattım telefonu. Umarım anlatacağın şey buna değer" derken tehditkar bir tavırla gözlerini kıstı.
"Şapşal, korkutucu olamayacak kadar güzelsin maalesef. Tamam. Dün gece eve kiminle geldiğimi asla tahmin edemezsiniz."
Burcu tatmin olmamış gözlerle "ee yani" der gibi baktı. "Burak'ladır, başka kimle olacak? Yüz yıllardır işkolik olduğun için en son ne zaman seviştin biz unuttuk" dedi her zamanki acımasız gerçekçiliğiyle.
Haklı olmasına rağmen benimle ilgili böyle bir imajın olmasına sinir oluyordum. Yanıldıklarını gösterme isteğiyle hikayeme sondan başlıyorum. "Yanıldınız canım. Sarp Barutçu'yla" ağızlarını açmalarına fırsat vermeden ekledim; "üstelik en son ben duştan çıkarken o da müzik seçiyordu." Yalan değildi, aradaki birkaç küçük detayı saymazsak tam olarak böyle olmuştu.
Üçü birden aynı anda "neeeeeeeee?!" diye bağırınca birkaç masa dönüp bize baktı.
"Evet kızlar, dün bütün günü hayaliyle yanıp tutuştuğunuz Barutçugiller'den Sarp'la geçirdim. Hem de benim evimde biten bir gün."
Selen; "kızım yeminle senden korkulur" diyerek içkisinden büyük bir yudum aldı. Akıllarından geçen düşünceleri çok iyi biliyordum ve böyle düşünmelerinden garip bir zevk alıyordum. Sonuçta eminim ki akıllarındaki erotik sahneler gerçekte yaşananlardan çok daha iyi. Garsonu çevirip bir kadeh "Moet et Chandon" siparişi verdim. Kendimi çok havalı bir sahneyi oynayan film yıldızı gibi hissediyordum. Yıldızımız ateşli bir gecenin ertesinde arkadaşlarıyla buluşmuş, lüks bir restoranda pahalı şampanyasını yudumlarken yeni kurbanını aramaktadır.
"Ne haltlar karıştırdığını anlatacak mısın yoksa davetiyeni eve mi gönderelim" diye çıkıştı Yeliz. Arkama yaslanıp kıkırdadım.
"Tamam ya siz de iki dakika keyif yaptırmadınız" diye sitem ederek, bu kez baştan sona hikayemi anlatıp tamamladım. Hikayenin sonuna geldiğimde masada derin bir sessizlik vardı.
"Eee?" diye merakla sordum. Her türlü yoruma ihtiyacım vardı. Zaten bu konunun burada kapanmayacağı, tekrar tekrar üzerinden geçilip yorumlanacağından emindim. Tüm kadınlar gibi biz de böyleydik. İncir çekirdeğini doldurmayacak şeyleri abartı jest ve mimiklerle konuşma, basit bir hareketin atom çekirdeğine inip, ona olmayacak anlamlar yükleme yeteneğine sahiptik.
"Sen tam bir salaksın." Beklediğim şekilde olmasa da ilk yorum Selen'den geldi.
"Allahım delireceğim ya, Dora ne olur bana şaka yaptığını söyle."
"Yok, yok. Ben bu dinlediklerimi duymayı reddetme hakkımı kullanıyorum." Burcu'nun son yorumuyla ters ters kızlara baktım.
Bozulduğumu anlayınca aramızdaki en mantıklı kişi olan Selen birden ciddileşip sandalyesinde doğruldu. Selen'i bu yüzden çok seviyorum. Bir insan hem güzel, hem zeki, hem başarılı; hem de bu kadar sevgi dolu ve anaç olabilir mi? Selen'de bunların hepsinden vardı. En soğukkanlımız oydu. Çoğu zaman bizi çekip çeviren, toparlayan da...
"Şişşt kızlar bir dakika ya" diyerek kızları susturdu. Selen'in otoritesini sorgulamaksızın hepimiz aynı anda sustuk.
"Böyle işte Selen, hepsi bu. Başka bir şey yok. Ben yattım uyudum, o da gitti"
"Peki çiçekler?" diye söze atladı Burcu.
Yeliz "her şeye anlam yüklemeyi bırakın", diye çıkıştı. "Sarp Barutçu gibi bir adamdan bahsediyoruz. Böyleleri istediğini almaya alışkındır ve onu almak için yoldaki her şeyi mübah görür."
Belli etmemeye çalışsam da bu yorumun kalbimi sızlatmasına engel olamadım. Gerçekten öyle miydi?
"Bence Sarp efendi sana abayı yakmış. Yoksa niye uğraşsın ki çiçekti, böcekti? Adam yatak odana kadar girmiş, istese o an sana her istediğini yapabilirdi. Ve canım, sen de ne olduğunu bile anlamadan teslim olmuş olurdun" Burcu'nun bu yorumuyla içimdeki cılız umuda sıkıca tutundum.
Uzunca bir süre daha konuşmamıza rağmen kimse mutabık olamadı. Belki de bazı şeyler akışına bırakılmalı ve yaşanmalıydı. Zaman nasıl olsa hepsini gösterecekti.
Şampanyadan sonra şık kadehlerdeki "Cosmopolitan" larımızı dostluğa ve aşka tokuşturduk. Dostlarımın verdiği güven ve keyifli geçen akşamımız sayesinde dünden beri ilk kez kendimi biraz daha hafiflemiş hissediyordum. İlgiyle etrafa göz gezdirirken Soho House'un çift kanatlı devasa kapılarının açıldığını gördüm. İçeri giren Sarp Barutçu'ydu. Yanında birileriyle bir şeyler konuşarak içeri girdi. Garsonun gösterdiği masaya doğru yönlenmişken göz göze geldik. Yanındaki adam anlattığı şeye devam etse de onun bakışları bana kilitlenmişti. Hipnoz olmuş biri gibi doğrudan bizim masaya doğru yürümeye başladı.
Az önceki gülümsemesuratımda, belli etmemeye çalışsam da kısa bir süreliğine donup kaldım. Sarp Barutçuhedefine ilerleyen bir ok kararlılığında bana doğru yaklaştıkça vücudumdaki herbir kan hücresi de kasıklarıma doğru ilerlemekteydi. Bu karşılaşmadan son derecememnundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerindeki Karanlık - KİTABIMIZ ÇIKTI
عاطفيةGÖZLERİNDEKİ KARANLIK Parga Yayınevi aracılığı ile çıktı. Bu hafta içerisinde internette ve tüm kitapçılarda satışa sunuluyor. Umarım en kısa zamanda sizler kitapla ben de sizlerle buluşacağım. Sevgiyle kalın. Aslı *Bölümler kaldırılmıştır. Büyük...