"Tamamdır anne kurstaymış Zena."
Tibet telefonla annesini de bilgilendirip yarın ki tanışma partisi için sekreteri tarafından hazırlanan konuşma metnini ezberlemeye çalışıyordu. Sekreter hazır kıta Tibet'in emirlerini beklerken, Tibet ellerindeki kâğıtlara bakıp of çekmeye çoktan başlamıştı. Tibet bir o yana bir bu yana giderken, sekreter de bu adamla uzun süre çalışmanın mümkün olabileceğini düşünmüyordu.
Sekreter bunları düşünürken, Tibet koltuğa koca cüssesini birden bırakmıştı.
"Ya sekretarya! Ben n'apacağım bu kadar kağıdı, Julius Sezar mıyım ben?!"
"Şu adam bana neden Sekretarya diyor ki" diye düşünüyordu adamcağız, sekretarya bir masa şekliydi zira, ceketinin önünü iliklerken Tibet ise söylenmeye devam ediyordu.
"Hayır, ömrümde bu kadar kâğıdı bir arada görmemişim, ona rağmen bunları ezberlememi istemeniz komik."
"Efendim, babanızın talimatı bu yönde, benim de elimden bir şey gelmiyor!"
Tibet gayet donuk bir ifadeyle, "Sen de mi Brütüs?" demiş klişeliğin dibine vurmuştu. Sekreter ise o anda buz tutup hayatına, buz heykel olarak devam edebilirdi.
Tibet, "Yok yok bir şeyler yiyeyim sonra ezberleriz" dediğinde sekreter cümlenin sonundaki "Biz" ifadesine takılmıştı. O kadar kâğıdı sekreter ezberlemeyecekti değil mi? Olamazdı değil mi? Yoksa olabilir miydi? Çoktan dışarı çıkan Tibet'in ardından koşturan Sekreter, kafasında binlerce soruyla arabanın şoför koltuğuna oturmuş, Tibet'in talimatıyla istediği restorana doğru sürmüştü aracı.
+++
"Burası hep Tibet'le geldiğiniz restoran" diyen Erendi. Büyük kadehlerin içinde su varken, neden içki içmediğini düşünüyordu Eren. Seren ise dönüp dolaşıp yine karşısında, yanında, her zaman, her koşulda kardeşini buluyordu. Bunun için bir sükûnet vardı üzerinde.
Önündeki et yemeğini oynarken, Eren'in bir derdi olduğunu ve onun derdine çare olmayı düşündü. Kendine bir faydası yoktu, bari kardeşine olmalıydı.
"Anlat bakalım Eren Bey!"
Eren önündeki kadehe boş boş bakarken, niyeti bozmak üzereydi. Bu gece içmeliydi, yoksa şu kadını düşünmeden, başına bir iş açmadan bu akşamı tamamlayamazdı.
Garsona işaret etmek için elini kaldırdığında girişteki hareketlilik dikkatini çekmişti. Bütün garsonlar, şefler neden koridor oluşturmuştu ki? Bir ünlü falan geliyordu belki de. Tam garson elini görmüştü ki Eren önüne dönecekken, gözlerini ovmaya başladı. Seren ise umutsuz şekilde önündeki yemekle oynamaya devam ediyordu.
Eren gayriihtiyari, "Abla..." dediğinde, Seren, ölse kendisine abla demeyeceğini bildiği Erenle ilgili bir sorun olduğunu anlamıştı. Erenle aynı yöne döndüğünde Seren de gözlerine inanamamıştı.
Eren-Seren ikilisi o yöne bakarken mekâna giriş yapan Tibet de onları görmüştü. Görmüştü lakin çoktan yerine geçip otururken bulmuştu kendini. Tibet çok da şaşırmamıştı aslında. Zira bu tarz, yani gelmeye alışık oldukları mekânlarda, karşılaşmamaları imkânsızdı.
Seren bir yana uzun yıllardır Eren'i görmemiş olduğundan kuru bir selam da olsa vermeliymiş gibi hissetti. Eren kaç seferdir randevu talep ediyor, Tibet ise sürekli bahane buluyordu. Şu anda ise bir kaçışı yoktu. En iyisi gidip bir "Merhaba" demekti.
Tibet'in yerinden kalktığını Seren, kardeşine söylemiş o da sandalyesinden yavaşça kalkmıştı. Seren'in, Eren'e "Buradan uzaklaş" demesine kalmadan Tibet masalarının yanında bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sezon Finali
RomanceÜç yıl önce aynı masada, bir memura birlikte "evet" dediğim kadınla şimdi karşılıklı masalarda, yine bir memura "hayır" diyorduk... Sezon Finali... Seren ve Tibet Karahan'ın bitmeyen hikayesi...