Seren'in arabada dinlediği parça
İyi okumalar :)
"İçelim..."
Eren, Filiz ve Burak birlikteliğinin şokunu kafayı çekerek atabileceğini sanıyordu. Filiz'i evine bıraktıktan sonra en yakın mekana giriş yapmıştı.
Dağılmıştı.
Filiz'e karşı hissettiği şeyin basit bir beğeni duygusundan öte olduğunu şimdilerde anlıyordu.
Bu sıralarda Seren de yarın tekrar gideceği doktor randevusunu düşünüyordu.
Arabasının şoför koltuğundan inmeden önce radyoda çalan "I will always love you" şarkısını uzun uzun dinledi. Sırf şarkıyı dinlemek için arabada kalmıştı.
Arabadan inip Yıldız'ın kapı ziline bastığında, kendisini seyreden Yıldızdan habersizdi. Yıldız da arabayı park ettikten sonra uzun bir süre Seren'in arabada kalışına anlam verememişti.
İçeri girip hep oturduğu koltuğa geçmişti Seren. Her zamankinden farklı bir hal vardı üzerinde. Bunca yıllık arkadaşı Yıldız'ın bile yabancılıkla karşıladığı bir hal.
"Seren iyi misin canım? İş yeriyle mi görüştün?"
Seren ilk soru yerine ikincisini cevaplandırmıştı.
"Ayrıldım."
Seren başını yavaşça arkasındaki yastığa bırakıp bir parça yatay pozisyona geçmişti. Şimdi olanı biteni anlamak Yıldız'a düşüyordu.
Böyle bir durumda belki Tibet'i görmüş olabilirdi. Seren'e iyi gelmeyen şeylerin başında geliyordu Tibet.
"Tibet'i mi gördün, bir şey mi söyledi? Ne bu halin?"
Yıldız'ın bu sorusuna Seren içinden keşke diye yanıt verdi. Sonra yattığı yerden doğruldu ve "Doğru zamanı bekledim" gibi bir şey söyledi.
Yıldız anlamayarak yeniden arkadaşına yanaşıp sordu: "Ne?"
Seren gözlerini boşluğa dikip, "Sana söylemek için doğru zamanı bekledim" dedi.
Yıldız oturduğu yerden biraz daha yanaştı arkadaşına, ellerini Seren'in dizlerine koyup, "Neyi?" diyebildi.
Soğukkanlılığıyla bilinen Yıldız bile şu anda dünyanın en gergin insanı olabilirdi. Seren'in neyi söylemek için doğru zamanı beklediğini, şu anda takındığı ifadenin sebebini delicesine merak ediyordu.
Elleriyle yüzünü kapadı, geçen birkaç saniye boyunca sessizlik oldu.
Yıldız endişe dolu gözlerle Seren'e bakarken, genç kadının gözlerinden birer damla yaş düştü. O esnada da söyleyiverdi: "Doktor... Doktor anılarınıza veda edin, dedi."
Yıldız şoke olmuş bir ifadeyle Seren'in suratına bakakaldı.
Seren gözyaşını tek eliyle silip, saçlarını arkasına atıp aynı şeyi tekraren söyledi: "Anılarınıza veda edin!"
Yıldız anlamak istemiyordu. Gözleri dolmuştu. Seren'in söylediklerinin gerçek olmamasını diliyordu. Hızla Seren'e sarıldı, arkadaşını kendisine öyle bir bastırdı ki...
"Seren canım sen ne diyorsun?"
Seren kafasını iki yana sallarken daha fazla kendini tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladı.
"Anılarım olmadan..."
Yıldız arkadaşının kollarından ayrılıp, gözlerini, yüzünü okşamaya başladı. Bu Seren'in kaçıncı kere önünde ağlayışıydı. Bu sefer gerçekten ağlanacak haldi halleri. Yıldız, Seren'in kesik kesik konuşmasına ve gözyaşlarına karşı daha fazla güçlü kalamadı. O da ağlamaya başladı ama sakin olmayı telkin etti kendine.
Seren, "Anılarım olmadan ne yaparım ben Yıldız?" derken Yıldız hiçbir şey diyemiyordu.
"Anılarım olmadan yaşamamı söylüyor."
Yıldız hızla ayağa kalkıp ne yapılması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Bir şeyler konuşuyor ama anlaşılmıyordu. Seren de ağlamayı bırakıp elini yüzünü hızla silmişti. Seren'in bu hızlı duygu geçişleri Yıldız'ın henüz fark ettiği bir şey değildi.
Seren lavaboya giderken Yıldız oturma odasında mekik dokuyordu.
"Anılarımız elimizden alınacak" dedi halının desenlerine bakarken.
Yıldız önündeki sehpanın üstünde duran telefonu gördü... Ne yapması gerektiğini hiç bilmediği anlardan birini yaşıyordu. Aklından bir anlığına Tibet'i aramak geçse de tuvalet kapısının kapatma sesini duydu. Gelen Seren'di.
Yıldız ne zaman kontrole gideceğini kendisinin de Seren'e eşlik edeceğini söyledi. Neler olduğunu doktordan kendisi duymak istiyordu. Seren umutsuz bir şekilde, "Doktorun bir şey bildiği yok" diyebildi.
"Nasıl yani?"
Seren cevap vermedi.
"Benim de bir şey bildiğim yok zaten" diyebildi.
Yıldız bir dolu şeyi merak ediyordu ama ne sormak merak ettiklerine cevap verecekti, ne de Seren'in vereceği bir cevabı varmış gibi durmuyordu.
Seren telefonu eline alıp Eren'i aradığında telefonu açmamıştı. Yıldız da Erenle bugün hiç görüşmemişti.
Seren, Eren'e ulaşamayınca vazgeçip telefonu çantasına fırlatmıştı.
"Ben gideyim."
Yıldız direk itiraz etmişti.
"Bugün burada kal."
Seren hayır manasında kafasını sağa sola salladı.
"Eve gideyim."
Yıldız yine itiraz etti, "Hayır bu şekilde gidemezsin."
Yıldız itirazlarını sürdürürken Seren dinlemedi.
"Biraz hava alır dolaşırım, sonra da eve geçerim."
Yıldız ceketini alırken, Seren onu durdurdu, "Gelmiyorsun."
Seni bırakamam der gibi bakan Yıldız'a, Seren, "Böyle yapma iyiyim ben" diyebilmişti.
Seren öylece çıkarken, Yıldız bir şeyler yapacaktı öylece duramazdı.
Biraz önce aklına gelen şeyi yaptı. Seren'in arabası yavaşça kapının önünden ayrılırken Yıldız'da çalan telefondan gelen Alo sesine, nereden başlayıp anlatacağını düşünmeye koyulmuştu.
Yıldız kırık ve ağlamaklı bir ses tonuyla, "Tibet" diyebilmişti sadece...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sezon Finali
RomanceÜç yıl önce aynı masada, bir memura birlikte "evet" dediğim kadınla şimdi karşılıklı masalarda, yine bir memura "hayır" diyorduk... Sezon Finali... Seren ve Tibet Karahan'ın bitmeyen hikayesi...