Güneşin doğuşuna şahitlik ederken gözlerim, yanağımdan süzülen yaşı umursamazca sildim. Anımsayınca yeniden kötülükleri aklım, içimdeki ezilen taraftan kurtulmak adına görüntüleri acımasızca beynimden savurdum. 'Acı' denilen eyleme merhamet edilmeyeceğini öğrenen yanım, beni bu güne hazırlayan kutsalımdı.Bu gün kendimden vazgeçişimin günüydü. İçimdeki acımı yakıp kül etmenin ve kanayan yarama "sus!" deyip rest çekmemin zamanıydı.
Kendime gelip duş almak için banyoya ilerleyerek aynanın karşısına geçtiğimde mavi gözlerimde uykusuzluğumdan dolayı dirilik kalmadığını fark ettim. Çirkin olduğum zamanlarda bile güzel bulduğum tek yanım mavi gözlerimdi. Annemden aldığım, ondan bana kalan en güzel nimetimdi onlar.
Üzerimdekileri çıkartarak yeniden şimdiki kendime baktım. Eskisinden gram eser yoktu. O şişman ve sarı çirkin kızdan geriye kalan tek şey mavi gözlerimdi sadece. Dışlanan, hor görülen, sürekli alay edilip ve ayıplanan o kız gitmiş, yerine bir bakılsa bir daha bakılmak için can verilecek, ezilmeyecek ezecek, umursamadan kıracak, kimsenin gözyaşına dâhi bakmayacak çekici bir kadın gelmişti sanki.
Ve ben bu kadının yaratılışına şahit olmuştum. Bir hamurdum, kendimi yoğurdum. Eski bedenimi ateşe atıp, küllerinden yeni bir ben yarattım. Ve bu bana, merhamet etmemek uğruna her şeyi yapabilme cesaretini kattım. Ve işte bu kadardı. Hor görülen kızdan tevessül edip, karşı konulmaz ve dirayetli bir kadın olmaya meyletmiştim.
Küvete girip suyu ayarlamaya koyuldum ve sıcak suyun altında mayışana dek bir süre bekledim. Duşumu aldıktan sonra, aynanın karşısına geçerek saçlarımı kuruttum. Dizlerimin iki karış yukarısında biten siyah elbisemi üzerime geçirdim. Etek kısmı hafif bol elbiseme bel kısmında kırmızı kalın kemerimi taktım. Kırmızı topuklu ayakkabılarıma baktığımda, yaklaşık bir buçuk yıl önce topuklulardan ne kadar nefret ettiğim aklıma gelince elimde olmadan gülümsedim. Ayakkabılarımı da giyip saç maşasını prize takarak ısınmasını bekledim. Isınınca kahverengi saçlarımı dalgalı maşa yapmak için yine aynanın karşısına geçtim. Doğuştan sarı olan saçlarımı kahve tonlarına boyatmıştım. Belki de bunu yapmamın sebebi sarı çirkin lakabımı anımsamamamdı. Kimi kandırıyordum ben? tabi ki öyleydi.
'Sarı çirkin', okuldaki ikinci adım gibi olmuştu. Öyle ki, çoğu kişi adım yerine bana böyle sesleniyordu. Bana takılan bu alaylı lakap, bir takma addan ziyâde benliğim gibiydi. Ve ben bu durumdan kesinlikle bıkmıştım. Saçlarımı da bitirince makyaj masasına oturdum. Koyu göz makyajımı tamamlayıp koyu kırmızı rujumu da dudaklarıma sürdüm.
Boy aynasının karşısına geçip kendimi baştan aşağıya süzdüğümde şu kelimeleri bana fısıldıyordu iç sesim;
"İntikam almak değil niyetin. İntikam, hak edenlere yakışır. Onlar, bunu hak etmiyor. Sadece güçlü ve dirayetli olduğunu görsünler. Sadece, seninde arzulanabilir olduğunu ve bir kadın olduğunu bilsinler. Bu sana yetmeli. Şimdi git ve kendini göster."
İç sesimin konuşmasına onay verirken bedenim, bu günün benim için dönüm noktası olacağına emindim.
Siyah ceketimide alıp odadan çıktığımda, merdivenlerden gelen nefis omlet kokusu burnuma dolunca, Doruk'un uyandığını anladım. O hep erken uyanır ve uyanır uyanmaz hemen kahvaltı hazırlardı. Merdivenleri inerek mutfağa yöneldim ve ani bir hareketle Doruk'un sol yanağına öpücük kondurarak "günaydın uykusuz adam," dedim gülümseyerek. Buna karşılık o'da gülümsedi güzel yüzüyle. Doruk'a çoğu zaman böyle hitap ederdim ve o'da her böyle hitap edişimde gülerdi. Garip bir şekilde fazla uyumazdı. Ben de ona bu adı takmıştım.
![](https://img.wattpad.com/cover/67192331-288-k266192.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUTAME -HÂR-
Mystery / ThrillerWattpad'de ilk 'HUTAME' adlı çalışmadır. • "Sen ateş değilsin, Algos." Ağzımdan yuvarlanan bidirenk kelimeleri işitmiyor, her zamanki gibi vereceği görevle uğraşıyordu. Öfke içimde yanardağa dönüşürken yutkundum. Şuan istediğim tek şey, damgeh gözl...