GİRİŞ

338 72 63
                                    

Ellerim bağlanmış, gözlerim mühürlenmişti. Karanlık geceyle bütünleşen sadece gözlerim değil, nefesim ve tüm benliğimdi. Düşüncelerimin ise bir yanında çağlayan ırmak, bir yanında patlamaya hazır volkan var gibiydi. Sessizliğim duyan kulaklara işkence, söylenecek sözlere haksızlık ve dinleyen kişiye büyük acıydı. Kulağıma değen rüzgârla savurduğum sessizliğim, içine büyük çığlıklar almayı başarmış bir zalimdi. Gözlerim ise babamı gören son şahitlerdi.

"Kızım!" Her bir hücremi ateşe veren o ses. Çocukluğumun güzel hatıralarında yer etmiş, bana yaşama kaynağı veren güçlü ses, can acıtacak kadar çaresizdi o an. İnanamadım. İçimde beslediğim o sesin tonu, korkusuz ve bir beton kadar sert fakat şefkatliydi. Şimdi ise bir yaprak kadar titrek ve bir çocuk kadar korkmuştu. Yardım dolu harflerini benden esirgemeyen kötü ve kalleş, karganınki kadar iğrenç bir sese dönüşmüştü.

Nefessizliğim boğazıma takılırken babamın boşlukta yok oluşunu, siyaha bürünmüş korkunç adamların onu sürükleyişini çaresizlikle izledim. Her hareketi beynime işlenen sahne ellerimi kana bulamış, ağzımı zehirle kuşatmıştı. Onu kurtaramamıştım. Kara sokakların, kör boşlukların savurduğu bedenini tutamamıştım. O an yalnızlık, leş kokusuyla bütünleşip harap olmuş düşüncelerimi ele geçirdi. Geriye kalan sadece soluk bir beden ve düzensiz, bir yılan kadar zehirli düşüncelerimdi.

&&&

Gözlerimi kaybolduğu karanlıktan gerçekçi bir karanlığa açtığımda bedenimi kaplayan endişe, sert bir beton gibi yüreğimi sıkıştırdı. Kâbusumda kanayan ellerim, hafif sızılarla sıkışmış yüreğime eşlik ediyordu. İçimdeki karanlık dünyadan gerçekliğe çıkmak daha sarsıcı ve korkunç bir hale gelmişti. Ufak düşüncelerim hafızamı teker teker yoklarken büyük bir anımsamayla irkildim. Babam yoktu! O neredeydi? Ona ne olmuştu?

Yatağımdan doğruldum. Küçük odamın içini saran karanlık görüş alanımı kısıtlıyordu. Yatağın en köşesinde, açık halde duran gece lâmbasının cılız, turuncu ışığı bile bu karanlığı sökmeye yetmiyordu. Evdeki sessizlik ise karanlığa bile hakimdi.

Fayans zemindeki adımlarım yumuşak, bir o kadar da korkaktı. Üzerimdeki ince, askılı gecelik vücut ısımı koruyamayarak üşümemi sağlıyordu. Ellerimle yol bulmaya çalışarak duvarları yoklarken bir yandan da babamın odasına ilerliyordum. Avucumda hissettiğim soğuk ve pürüzlü beton, içimde canavar misali büyüyen korkuyu besliyordu. Ayaklarımın değdiği fayans ise hala yaşadığımın bir göstergesiydi.

Babamın odasını bulma umuduyla biraz daha ilerledim. Duvara değen ellerimin ahşap kapıya değmesini umuyordum. Biraz daha ilerledikten sonra duvardaki elim, büyük bir boşlukla karşılaşınca elimi öne doğru uzattım. Avucumun içine pürüzsüz bir ahşap değiyordu şimdi. Kapının kolunu bulmaya çalışarak elimi aşağı doğru indirdim. Elime gelen soğuk metali hiç düşünmeden çevirdim ve odamdan daha karanlık olan odaya girdim. İçimdeki kötü his yerini korurken lâmbayı yaktım. Babam yoktu. Krem rengi, büyük yatağı bozulmamış, büyük bir yalnızlık ve sessizlik içinde bütün bu olanlara şahitlik ediyordu. Camın önünde uçuşan perdeler ise en büyük hain ve iş birlikçi olmanın keyfini çıkarırcasına açık pencereyi gizliyorlardı. Derin bir nefes aldım. Aklımda dolanan binlerce gri buluta rağmen içlerinden birini seçebilmiştim.

"Sen neredesin baba?"

Kör Labirent / TaharriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin