Justin bana sırıtarak bakıyordu. sanırım öpücüğü hatırladı. iyide aradan 7 yıl geçti. ve o beni öpmüştü. yüzümün kızardığını hissediyorum. neden kızardım ki ben şimdi. ne yani siz o muhteşem bal rengi gözlere, öpülesi pembe dudaklara, muhteşem parlak açık kahverengi saçlara sahip olan birini öpmek istemezmiydiniz? tanrım ne diyorum ben. büyük annem ve Justin derin bir sohbete dalmış konuşuyorlar. ne konuştuklarını dinlemiyordum. daha doğrusu umursamıyordum banane tonton ile muhteşem dudağın konuşmalarından bir dakika ben ne diyorum hemen kafamdaki düşümceleri silmeliyim. dudaklar. Justin. Justin'in dudakları. Justin'in öpülesi dudakları. hemen kendime bir tokat attım bunları düşünmenin sırası değildi. büyükannem ve Justin bana öküzün trene baktığı gibi baktığını fark etmem uzun sürmedi. kendime attığım tokattan olsa gerek. ''ııı şey s-sinek. evet sinek vardı.'' dedim. pek inanmışa benzemiyorlardı ama kabul ettiler. '' ben odama çıkıyorum hemen gelirim.'' dedim ve bir çırpıda merdivenleri çıkarak odama vardım. kazağımı ve pantolonumu çıkardım ve g,yecek birşeyler bakmaya başladım. şuan donuyorum. evet dıaşrda kar yağıyor ve ben odamda sadece iç çamaşırım ile duruyorum atlet bile yok. ben düşüncelerim ile boğuşurken. kapı çalınmadan açıldı ve içeri Justin girdi. ben tam çığlık atacakken eli ile ağzımı kapadı ve duvara sırtımı çarptırdı. zaten üşüyen bedenim buz gibi duvara değince ürperdim. Justin konuşmaya başladı. '' beni iyi dinle küçük sürtü-'' bana sürtük diyecekken elini ısırdım ve hemen elini ağzımdan çekti '' adım Adele.'' dedim ve yeni ağzımı tutmaya başladı. '' her ne boksan dinle beni. beni arzulamaktan vazgeç. o lanet gözlerinin üstümde gezinmesini istemiyorum. aynı zamanda seni de istemiyorum. umarım o küçük sürtük kafan dediklerimi anlamıştır. anlamazsan zaten senin için kötü olur. ha bide sakın karşıma çıkma. beni gördüğünde de tanımıyo gibi davran ve sakın bana bakma. okulda birbirimizi tanımıyo gibi davranıcaz. Adele.'' ismima vurgu yapmıştı göz yaşlarım ne zaman akmaya başladı bilmiyorum aam tutamıyorumda. '' güzel iç çamaşırları bu arada.'' dedi ve çıkıp gitti. arkasından kapıyı sertçe kilitledim. artık kendemi tutmayıp hüngür hüngür ağlıyordum. neden mi? işte bunu bende bilmiyorum. ben erkekler için ağlamam onlar buna deymez. 3 yıl önce anladım bunu.
3 yıl önce...
''' George hayır lütfen beni bırakma.'' '' bitti diyorum Adele anlasana bitti. ben Rose'u seviyorum seni değil şimdi sürtüklük yapmayı bırak ve kendini yine derslere göm anladın mı beni inek kız!'' son dedikleri kalbimi çok acıttı. ben onun seviyorum ama o Rose'u bana tercih ediyor. o sürtük kızı bana tercih etti.
şimdiki zaman...
artık o piç ile sürtüğü unutmam gerek hayatımın içine etmelerine daha fazla izin vermemeliyim. evet o zamanlar kalın çervesi olan gözlüklerden kullanan bir inektim. o güne kadar sonra lens kullanmaya başladım ve derslerimidi boşladım. o benim ilk ve tek aşkımdı ama beni hayatından siktirip atmıştı. onu sonra hiç görmedim görmeyide ummuyorum zaten.
Ahh tanrım başım çok ağrıyor.gözlerimi ovuşturdum ve nerde olduğumu anlamaya çalıştım. evet burası benim odam ama ters giden birşeyler var. tabi ya şuan kapının dibindeyim NE!? burda mı uyumuşum.Ahh her yerim ağrıyor. ve donuyorum. harika iç çamaşırlarımla uyumuşum bide. hemen tuvalete girip ihtiyaçlaımı giderdim ve yüzü yıkadım . hayret gözlerim pek kızarmamış. dolabımı açıp. kot pantolonumu giydim üstünede açık kahverengi uzunkollu bir tişört giydim. krem rengi hırkamıda giydim. ardından şal seçmeye başladım. koyu kahverengi desenli bir tane aldım ve boynuma doladım. kahverengi deri çizmelerimide ayağıma gerçirdim artık hazırdım.( giydikleri multimedia da çanta hariç hepsi.) aşağı indiyimde büyükannem kahvaltı yapıyordu. ''üzünüm Martha ama ben bu günlük seni yanlız bırakacağım geç kalmışımda.'' '' pekala bebeğim. ama aç mı gideceksin?'' ''yoldan geçerken bir pastaneye uğrarım.'' dedim ve yanağından öpüp çıktım. dışarısı çok soğuk değildi. kar da yağmıyordu. ama yerler buz tutmuştu. Pastane! hele şükür buldum seni. içeriye girdiğimde ürperdim. çünkü burası çok sıcaktı. işimi kısa sürede halletmem gerek. '' kıymalı poğaça alabilirmiyim?'' dedim ve 2 kişilik bir yere oturdum. ben poğaçamı beklerken yanımdaki sandalye çekildi ve yanıma biri oturdu. Justin?! ''ne işin var senin?'' ''sadece kahvaltı yapmak istemiştim?'' dedi sorarcasına. '' yani benim yanımda ne işin var hani birbirimizi tanımayacaktık?'' ''hayır güzelim yanlış anlamışsın. sen beni tanımıyorsun ben seni değil. sen bana bakamazsın ben sana değil. anladın mı?'' kafamı olumlu bir şekilde salladım. 2 dakika sonra garson poğaçamı getirdi ve yemeğe koyuldum. 3 dakika da bitirmişti. çok jızlı yemek yerim ben napıyım? tam kalkacaktım ki bileğimden çekilerek hızla yerime oturtturuldum. ona sorar gözlerle baktım. '' nereye gidiyosun?'' '' hmmm bir düşüneyim okula?'' homurdanarak bileğimi bıraktı kasaya 5 dolar bırakıp çıktım. birkaç metre yürümüşyümki ayağım kaydı tam yeri boylayacakken birisi beni yakaladı. Tanrım! bu çocuk çok taş! umarım ağzımın suyu akmıyordur. '' T-teşekkürler.'' dedim nazikçe. '' dikkatli olmalısın prenses. ben Bell.'' dedi taş çocuk Bell. '' Adele.'' dedim elimi uzatarak. ''daha önce hiç Bell adında bir isim duymamıştım anlamı ne?'' ''yakışıklı kimse demek.'' dedi arsızca sırıtarak. bence adı çok uymuş. tabi bunu ona söyleyemezdim. '' nereye gidiyorsun istersen seni bırakabilirim.'' dedi. ''1 km ileride bir lise var oraya gidiyorum.'' dedim. '' şansa bak aynı liseye gidiyoruz.'' dedi sırıtarak. biri bu çocuğa sırıtmaması gerektiğini çünkü karşısında eridiğimi söylemeli. arabadan indiğimizde herkes bize bakıyordu. büyük ihtimalle taş bir çocuğun yanındaki bu sümüklü peçeteyi anımsatan kızda kim diye bakıyorlardır. '' neden herkes bize bakıyor?'' ''çünkü çok güzelsin.'' dedi tanrım kapa çeneni eriyorum burda. içeri girdik ve müsürün odasına kadar gittik. kapının önünde durdum ve '' çok teşekkürler Bell ama benim peşimde dolaşmak zorunda değilsin. gerçekten. arkadaşalrının yanına gidebilirsin veya sevgilinin.'' ''sevgilim olduğunu da nerden çıkardın?'' '' ciddi olamazsın kesin vardır. çünkü olmaması için fazla yakışıklısın.'' deidm kızardığıma da eminim. '' eğer dış görünüşe bakılsaydı Kevin ile Chloe çıkmazdı ayrıca seninde sevgilin olurdu.'' '' sevgilim olmadığınıda nerden çıkardın ayrıca Kevin ve Chloe da kim?'' '' hadi sevgilin olsaydı büyük bir ihtimalle şuan dudağım patlak olurdu ve seni düşerken ben değil o tutardı. Kevin okuldaki en inek insan Chloe da bayan popüler.'' dedi sadece sırıtmakla yetindim. müdürden dolap anahtarımı aldım ve eşyalarımı yerleştirdim. ilk dersim geometriydi. kitaplarımı aldım ve sınıfa doğru yürümeye başladım. birine çarptım ve ikimiznde kitapları yere düştü. '' hey ezik ne yaptığına bir bak.'' diye cırladı sarışın kız. arkasındaki kızıl saçlı ile esmer olanda gülüyordu. ''ö-özür dilerim.'' dedim kitaplarımızı topadım ve onunkileri ona uzattım. elimde sertçe çekerek aldı. v beni ittirdi sırtıma dolaba çarptım ve cidden çok acıdı. sınıfa girdim ve bir yere oturdum. 5 dakika sonra yanıma biri oturdu kim diye baktığımda Bell'di. ''selam.'' dedim. ''selam. duyduğuma göre Helen ve takımı ile tanışmışsın. saışın olan.'' '' evet doğru duymuşsun hiç de hoş bir tanışma değildi.'' dedim. '' Helen'ın takımından uzak dur bence fazla küstah ve kabalar. bu arada esmer olan Chloe kızıl olanda Jasmine.'' ''aydınşattığın için saol.'' dedim. zil çaldığında içeriye Justin in girdiğini gördüm birde ona sürtünen Helen'ı. gözleri benimkilerle buluştuğunda gözlerimi devirdim. o da gözlerini Bell e dikti ve sol elinin yumruk halini aldığını gördüm.
EVET ÇAKLITLAR. SİZE UZUN BİR BÖLÜM YAZDIM VOTE LARINIZI VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEİN.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paris Love |Justin Bieber fanfic| (Canceled)
FanfictionOnun adı Adele. Adele Bernard. Ailesinin ölümünün ardında Fransa'ya büyükannesinin yanına taşınan sıradan bir kız. Onun adı Justin. Justin Bieber. Kanada'da doğup Fransa'da büyüyen sıradan bir erkek. Sonra... Aşık oldular. Hayatları tamamen değilti...