Güneş ışıklarının gözlerime tecavüz etmesi ile uyandım. "Sonunda uyandın Günışığım!" Harry'nin sesini duyduğumda nedense kusma isteği ile doldum. Hayır yani yakışıklı çocuk hakkını yemeyelim. Belki de beni burada zorla tutması falan midemi bulandırıyordur. Yani kesinlikle tipi yüzünden değil. Ah! Ne saçmalıyorum ben? Güne Harry ile başlamak bana yaramadı sanırım. "Hadi kalk artık Adele. Bütün gün senin kendine gelmeni bekleyemem burada!" dedi ve bileğimden tutup beni dışarıya doğru sürüklemeye başladı. "Nereye götürüyorsun beni?" "Kahvaltı yapmak istersin diye düşünmüştüm. Neredeyse bir gündür hiç birşey yemedin." Olumlu anlamda kafamı salladım. Haklıydı. Açlıktan organlarım kendilerini sindirmeye başlamıştı bile. Birazcık yemekten de zarar gelmezdi hem. "Eee ne istersin?" Ona aval aval bakmaya devam ettim. "Sana diyorum, Adele." Ne? Bana mı?! "Hımm. Sucuklu omlet istiyorum!" diye neşeye bağırdım. Bu tepkime karşı bana kocaman bir gülümseme gönderdi. Aşağıdaki dolaptan küçük ve çok şirin bir tava çıkarıp yaktığı ocağın üzerine yerleştirdi. Buzdolabından yumurta çıkardı ve tezgaha koydu. Bir çekmeceyi karıştırıp içinden plastik birşey çıkardı ve onu tavaya yerleştirdi. Ardından omleti yapmaya başladı. Omlet yaparken bir insan nasıl bu kadar seksi gözükebilir Tanrı aşkına!? Dirseğimi masaya koydum ve başımı avucuma yaslayıp onu izlemeye başladım. Birden arkasını gördü ve benim aptal aşıklar gibi onu izlediğimi gördü. "Ne yapıyorsun Adele?" Cidden ben ne yapıyorum!? "Aaa şey. Hiç... Hiç birşey." "Pekâla öyle diyorsan." dedi ve sırıtarak yaptığı omlete geri döndü. "Bugün nereye gitmek istersin?" "Anlayamadım?" "Dedim ki bugün nereye gitmek istersin, Adele." "Hmm hayvanat bahçesine!" "Pekâla." Niye bu kadar tuhaf davranıyor bu?!
-----
Yaptığı omlet tek kelime ile muhteşemdi! Harry'nin bu kadar iyi bir aşçı olabileceği hiç aklıma gelmezdi. Annem bile böyle omlet yapamıyordu.
Tanrım! ben ne içtim böyle?! yoksa oksijen ile mi kafa buluyorum?
Yanıma elinde kocaman bir albüm ile döndüğünde kafam eskisinden daha da çok karışmıştı. Ben ona meraklı gözler ile bakarken o sadece bana sırıtıyordu. Ortalardan daha önceden işaretlememiş bir sayfayı açtı ve sağ üst köşedeki fotoğrafı göstererek konuşmaya başladı.
"Burada ben 4 yaşındayım. Ilk defa hayvanat bahçesine gitmiştim. Hem de babamla."
Ne?
Başka bir fotoğrafı göstererek konuşmaya devam etti.
"Burada artık 7 yaşındayım ve annem ile hayvanat bahçesine gitmiştim. O gün gerçekten çok güzeldi."
Tam başka bir fotoğrafa geçicekken onu yarıda kestim.
"Harry? ne yapıyorsun?" "hayvanat bahçesine gitmek istediğini söylemiştin. Bende sana kendi anılarımı gösteriyorum. Ne yani seni oraya gerçekten götüreceğimi falan mı sandın? çok aptalsın Adele." dedi ve albümü kapatıp önümüzdeki masaya koydu. Ardından kıkırdayarak bodruma indi.
Ben ne sanmıştım ki?! beni dışarıya çıkaracağını mı?! çok aptalım! gerçekten çok aptalım!
-----
Justin;
"Uyan bakalım uykucu!" güne bu kulak tırnalayıcı ses ile başlamak istemiyordum. Ama başka seçeneyim yok gibi gözüküyor.
"Senin için birkaç kitap aldım. Okumayı seviyorsun, değil mi?"
Nefret ediyorum!
"Evet çok severim. Ne aldın?" "biraz klasik aldım. Umarım okumamışsındır." "okumadığıma %100 eminim Jess." diye homurdandım. Ben hayatımda başkalarının günlüğünden başka hiç birşey okumadım ki! sandalyenin üzerinden yaklaşık 5 tane kitap çıkardı. Sadece en üsttekinş görebiliyordum.
"Açlık Oyunları mı? cidden mi? hani klasik almıştın?" "klasik derken okumadan ölemeyeceğin kitaplardan bahsediyordum Jus." "iyi ama ben Açlık Oyunları'nı yaklaşık 10 defa izledim. Her sahnesini ezbere biliyorum!" "kitap ile film arasında dağlar kadar fark vardır. Mesela kitapta Peeta'nın bacağı o kadar kötü yaralanıyor ki protez takılıyor. Ama filmde? küçük bir çizik gibi birşey vardı. Şimdi beni anlıyor musun? ayrıca Gale kitapta daha yakışıklı."
Sanırım büyük bir Açlık Oyunları hayranı tam karşımda duruyor.
Ayağa kalkmaya çalıştığımda beni yatağa geri bastırdı.
"Ne yapıyorsun?" "mutfağa ineceğim Jess. Insanlar acıkabiliyor." "sen otur ben sana getiririm."dedi ve paniklemiş bir şekilde odadan çıktı.
Beni neden ısrarla bu odada tutuyor anlayamıyorum. Bu evde garip birşeyler var. Ya da benim bilmemem gereken birşeyler var. Bunun ne olduğunu bulmaya niyetliyim. Hem de en kısa sürede.
-----
Adele;
Ben hâlâ mal gibi kanepenin üzerinde oturuyordum. Merdivenlerden aşağıya o kız indi. Adı neydi? Jess di sanırım. Her neyse.
"Senin burada ne işin var?" "Harry beni buraya getirdi sonra bodruma indi." diye bilgilendirdim onu. "Yürü hadi." dedi ve kolumdan sürükleyerek beni yukarıya geri çıkardı.
Bu odada tıkılı kalmaktan nefret ediyorum. Harry'den nefret ediyorum. Jessica'dan nefret ediyorum. Justin'in ölmüş olmasından nefret ediyorum.
-----
2 saat sonra;
Gün içerisinde kaç defa aynada kendimi izlediğimi bilmiyorum. Ama bundan tuhaf bir şekilde zevk alıyorum. Ayrıca yapacak başka birşeyim yok. Kapının aniden açılması ile yerimde sıçradım.
"Al iç şunu." Elindeki suyu aldım ve hapa sadece baktım.
"Bu ne?" "Uyku hapı. Merak etme seni öldürecek değilim."
Ne kadar tereddütte kalsamda avucundaki hapı aldım ve içtim. Küçük olmasına rağmen çok hızlı etki gösteriyordu. Gözlerim ağırlaşırken sadece Jess'in kelimelerini duyabildim
"Iyi geceler küçük prenses."
-----
Justin;
Neredeyse gece yarısına gelmişti saat. Kulağımı kapıya yaklaştırdım ve dinlemeye başladım. Koridor boştu. Tokmağı çevirdim ve açıldı. Şanslı günümde olmalıyım ki Jessica kapıyı kilitlememiş.
Bu evde gizlenen şeyi bu gece bulmaya kararlıyım.
Koridorda sağa döndüm ve ilerlemeye başladım. Bir kapının açıldığını gördüm ve sütunun arkasına saklandım. İçin Jess çıktı ve kapıyı kilitledi. O uzaklaştıktan sonra yavaş adımlarla o kapıya yürüdüm ve kulağımı yaklaştırdım. Sadece birinin nefes alış verişini duyabiliyorum.
"Sen burda ne arıyorsun?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paris Love |Justin Bieber fanfic| (Canceled)
FanfictionOnun adı Adele. Adele Bernard. Ailesinin ölümünün ardında Fransa'ya büyükannesinin yanına taşınan sıradan bir kız. Onun adı Justin. Justin Bieber. Kanada'da doğup Fransa'da büyüyen sıradan bir erkek. Sonra... Aşık oldular. Hayatları tamamen değilti...