Resmen Dibe Batmadıkça

215 25 9
                                    

Bir hafta geçti Tony ile Franklin film izledikten sonra. Franklin, şirket toplantısındaydı. Kocaman odadaki, uzun, yüzeyi siyah parlak olan masa, etrafında toplanmış on iki takım elbiseli adam, hepsinin önünde belli raporlar ve notlar var.

Masanın başında ise Franklin vardı. Haftalık şirket toplantısındaydı. Tony, artık yaşlandığı için şirket işlerini ona devretmişti. Franklin'de zor olsa da bunu başarabiliyordu. Şirket yönetme konusunda hiç tecrübesi olmadan başlamıştı zamanında. Belli zaman içerisinde yeterli bir seviyeye ulaşmıştı ama şirket yönetme konusunda.

Bütün takım elbiseli şirket çalışanları pür dikkat Franklin'i dinliyordu. Franklin ise susmuş, bom boş masanın ortasına bakıyordu. Herkes onun konuşmasını dinlemek için nefes bile almadan susmuş iken, Franklin'in asistanı onu uyardı kendine gelip konuşmaya bir an önce başlaması için, "Efendim, toplantıdayız. Adamlar bekliyor. Açıklamanızı yapmanız gerek."

Franklin, kızıl saçlı yardımcısının onu uyandırması ile kendine geldi, ardından lacivert kravatını düzeltti ve ellerini masanın üstüne koydu, "Sayın bey efendiler. Haftalık toplantımıza öncelikle hoş geldiniz. Biliyorsunuz ki, bu dönemler şirketin gelirleri oldukça arttı. Yıllardan beri silah üretmesek de, insanların artık şirketimize olan sevgisini para dönüştürebildiğimiz için. Gelir oranları büyük seviyede arttı. Stark şirketi ile alakalı yastık, kahve fincanı ve tişört ürünlerini sattığımızdan beri büyük ilerleme kaydettik."

O sırada, adamlardan biri konuşmayı böldü. "Peki neden bunu yapıyoruz, Stark endüstrileri  silah üretiyordu, saçma sapan tişört ve kahve fincanı gibi şeyler değil." Franklin, önünde duran dosyaya gözünün ucuyla baktı, ardından lafına devam etti, "Aslında İron Man filmleri ve çizgi romanları patlak verdikten sonra şirketin değeri oldukça arttı. Sonuçta her silah şirketinin tişörtünü giymek isteyen hayran kızlar şehirde dolaşmıyor."

Soruyu soran adam, cevabını aldığı için sustu. Franklin, ardından yapmayı planladığı konuşmayı sürdürdü, "Peki fikirlerinizi alalım beyler. İleride büyük olay yaratacak projeleri sağlamak için gereken parayı nasıl kazanabiliriz."  On iki adamdan bir başkası, ellerini masanın üstüne birbirine kenetlemiş şekilde, "Efendim, şirket işleri pek bu tarzda yürümüyor. Bay Stark asla böyle yapmazdı."

Franklin, Stark lafını duyunca sinirlendi "Ben Stark değilim ama. Benim amaca ulaşma yollarım onunkine benzemez. Lütfen beni ona benzetmekten bırakın. Ben bir Stark değilim, asla da olmayacağım."

Ama Franklin bilmiyordu ki, Tony oda kapısının öbür ucunda onu dinliyordu. Franklin'in son dediğini duyunca kapının dibinden ayrıldı ve bulunduğu katı terk etmek için asansöre yöneldi. Franklin'in dediği onu kırmıştı, her ne kadar Tony çevresine umursamaz ve kalpsiz biri olarak görülse de, aslında onun da bir kalbi vardı. Belki demirden bir kalpti, ama yine de bir kalpti. Çocuğunun bir şeyler başardığını görünce gururdan hızlı hızlı atacak, durmayacak olan bir kalp.

Hızlı adımlarla asansöre yürürken. Onu, eski dostlardan biri durdurdu. Steve gelmişti Tony'nin yanına. Yanına varır varmaz kolunu tuttu, arkadaşını bu halde görmek onu üzmüştü. En iyi dostlarından biri olan Tony'i, morali bozuk halde asansöre koşarmış gibi yürümesi ona hiç iyi hissettirmemişti kendini, "Sorun ne?" dedi. Arkadaşının derdini öğrenmek istedi.

Ama Tony'nin hiç konuşma isteği yoktu, bir an önce evine dönmek istedi. Evine dönüp, uzun uzun manzaralara bakmak, düşünmek istedi. Oğlu olarak baktığı, severek, sayarak büyüttüğü oğlu, şimdi Stark olmak istemiyor muydu? Bu, ona ağır gelmişti. Yirmi yıldan fazla bir süre geçtiği için artık onu Stark olarak görüyordu. Ama o kendini öyle görmüyor muydu?

Aile | Tony StarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin