Medya: Bu bölümden Miray Kılıçer...
İşte yine bana bakıyordu. Adını sanını bilmediğim tuhaf bir adamdı sadece. Uzun zamandır da izliyordu beni. Ve bakışları sanki ben çok kötü biriymişim gibiydi. Rahatsız olmuştum ama o bundan vazgeçmiyordu. Bir kaç kere Azra hakkında bi şeyler gevelemişti. O da sadece yakışıklı olduğuyla ilgiliydi. Geçenlerde yanımıza gelip selam vermişti. Ama ben oradan uzaklaşmıştım. Sanırım bakışlarından korkuyordum. O kadar silik bi tipim ki okulda, beni birinin farkedip, bu kadar dikkatlice süzmesi garibime gidiyordu.
Üniversite hayatım berbat gibi bir şeydi. Derslerim ortalamaydı fakat hiç bir şeyden zevk alamıyordum. Ve sanırım sebebi de ailemi özlememdi. Babam polisti ve aynı evin içinde bile çok görüşemezdik ama onun yeri bende ayrıydı. Ailemi geride bırakmıştım ama üniversite için Antalya'ya taşınmıştım ve tabi ki İzmir'i çok özlüyordum. Herşeyim hala ordaydı sonuçta. Annemi, babamı ve kardeşimi çok özlemiştim özellikle. Onlar oradayken, benim burada ise yalnızca okulum ve Azra vardı.
Azra... En yakın dostum. Dert ortağımdı. Şen şakrak ve deli doluydu. Sürekli güler, güldürürdü. Tam anlamıyla 'genç'ti. Ben ise yürüyen ölü gibiydim ve kendimi yaşlı hissediyordum. Az biraz dedikodu da severdi. Bana gelip sürekli kim kimle çıkıyor onu anlatırdı. Zavallım dinlediğimi sanardı. Sevgili arayışlarındaydı şu sıralar ve sanırım birinden hoşlanıyordu da. Galiba okulun futbol takımının kaptanı Buğra'ydı hoşlandığı. Hoş çocuktu ama benim tipim değildi. Tam da Azra'nın tipiydi. Sevimli ve neşeli çocuktu. Ama o tuhaf adamın en yakın arkadaşıydı. Bir keresinde Buğra sinirli bir şekilde:
"Çağıl vazgeç! Bunu yaparsan kıza çok yazık olacak! Onun bir suçu yok, bunu sende biliyorsun! Dinliyor musun beni! Çağıl!" diye hırlamıştı. Kimden bahsettiklerini bilmiyordum ve umurumda da değildi. O ise Buğra bağırırken yine beni süzüyordu. Buğra kızıp, oradan uzaklaştığında ise arkasından kükremişti.
"Siktir!" demişti ayağa kalkıp ceketini düzelterek. Tam bir sinirdi. Gıcık pisliğin teki gibiydi uzaktan. Okuldan da kimseyle konuşmuyordu sanırım Buğra haricinde. 'İletişim kurmayı bilmiyor' diye düşündü iç sesim. Ama gel gelelim, Azra'ya ve diğer kızlara göre o çocuk tam bir İlahtı.
"Ne düşünüyorsun yine bal küpü!" İyi insan lafın üstüne gelirmiş derler, Azra'nın sevimli sesi kulaklarıma ilişti.
"Hiiç oturuyorum öyle, gelsene." Yanıma kurulup şakıdı.
"Ay Miray şu kız var ya, o bile sevgili yapmış biz hala sap be kızım!" dedi kafasıyla tanımadığım bir kızı gösterirken.
"Kızım ben üniversiteye sevgili yapmak için mi geldim sence? Banane onlardan yahu."
"Ay yine suratsız moddasın sen. Ne oldu? Dökül bakalım!"
"Ya canımı şu adam sıkıyor benim. Sürekli beni izliyor ve bakışlarından hiç hoşlanmadım. Meymenetsiz herif." dedim kafamla banka kurulmuş Çağıl'ı göstererek.
"Çağıl mı??" diye çığırdı Azra.
"Ne biliyim adı ne Azra. O çocuk işte."
"Manyak Çağıl Kaya o! Ay çok taş çocuk." dedi kolumu sıkarak.
Azra'ya gözlerimi devirip yerimden kalktım ve kantine yönelerek ilerledim. Kantinin önüne vardığımda o tuhaf siyah giyimli çocuk da oradaydı. Ona aldırmayarak Ayten teyzenin yanağından makas alarak yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirdim. Ve her zaman ki tostumu istedim.
"Vereyim kuzuma yarasın inşallah!" Diyerek saçlarımı okşadı. Saçlarımı okşamayı çok severdi. Ve her gördüğünde de okşardı. İkinci annem gibiydi. Çok severdim onu. Kıkırdamadan da edememiştim lafına. Bir taraftan da Çağıl'a bakıyordum. Ve o da hala beni dikizliyordu. Bu adama bir ders vermem lazımdı artık. Alacaklısıymışım gibi bakmasından bıkmıştım.
"Ay yeter ama." Arkamdan çığıran Ayten teyzeye aldırmadan tuhaf şeye doğru ilerledim. Ve önünde dikilerek söylenmeye başladım:
"Ne derdin var senin benimle ya?!"
"Ne?"
Ses tonu çok etkileyici ve toktu. Yarım ağız da gülümsemeyi ihmal etmemişti. 'Kendine gel Miray. Tipsizin teki bu. Surata bak meymenet yok nursuz şey. Bu yüzden senin tipin de değil. Etkilenme sakın!' dedim kendime. Karşısında yarı ağız açık kalmışken parmaklarını şıklattı. Toparlanıp eski halime geri dönebilmiştim sonunda.
"Benden ne istiyorsun da, öyle öküzün trene baktığı gibi bakıyorsun?" dedim kollarımı göğsümde birleştirirken.
Tamam bu ağırdı. Etrafımız da hemen kavga var edasıyla doluşan öğrenciler tarafından çevrilmişti. Halbuki benim niyetim onun amacını öğrenmekti. Gözlerimi yüzüne çevirdim ve yüzünü incelemeye başladım. Hafif kirli sakallıydı, kalın dudakları ve kahverengi gözleri vardı. Saçları bakımlı ve modern gözüküyordu. 'Biçimli herifmiş' dedi iç sesim. Biraz daha yakından incelediğimde ise suratı kasılmış ve tek kaşı havaya kalkmıştı. Bu sahne inanılmaz karizmatik olabilirdi. Ama şu an aşırı sinirli olan bana, etki etmedi. Kızların her gün çevresinde dolaştığı çocuklardandı. Soğuk, kaba adamlardan biri gibiydi. Arkasını dönüp ellerini saçlarının arasından geçirdi, sıkılgan bir "of" çekip bana doğru döndü. İyice yaklaştı ve iki elini de omuzlarıma koyup şu cümleyi kulağıma fısıldadı:
"Ben senin gelecekte ki kocanım, karıcığım."
Daha ilk bölüm olduğu için fazla sıkmak istemedim. Tanıtım gibi düşünebilirsiniz. Diğer bölümler daha uzun olacaktır, teşekkürleer ^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELKİ SEVERSİN
Romansa"Seni hiçbir zaman sevmedim. Sevemedim. Ama sen beni sevmeye her zaman devam ettin. Niye?" Gözlerim dolmuştu. Nefes almakta zorluk çekiyordum artık. Güç de olsa gözlerine bakabildim. Şimdi onun da gözleri dolmuştu. Suratı kasılmıştı...