11. Bölüm: Bahçıvan ve Kaktüs

120 11 0
                                    

Medya:  Bu bölümden Çağıl... -Yarım ağız gülümsedi. Dudağının hemen kenarında beliren o çizgi de kaybolmak istedim o an. O kadar güzeldi ki.-



Yerinden kalkıp üstüme doğru ilerleyince uzaklaşmaya çalıştım. Alnının ortasında ki üç çizgi sinirlendiğini gösteriyordu. Çenesinin kasıldığını ve kendini sıktığını buradan bile anlayabiliyordum. Yutkunup elinde ki kolyeye doğru baktım. Gözleri benden artık bir cevap istiyordu. Kolyeyi iyice havaya kaldırıp tüm heybetiyle önümde dikildi.

"Bunun sende ne işi var diye sordum değil mi? Cevap ver!" Sesi gittikçe yükseliyordu. Benim ise kalp atışlarım düzensizleşmiş, boğazımda bir yumru oluşmuştu.

"Miray!" Kuruyan dudaklarımı yalayıp tonunu düşürdüğüm sesimle mırıldandım.

"Şey..."

"Nereden buldun bunu?!"

"Dün gece. Yere düşmüştü." Gözlerine bakamıyordum. Ama suçlu değildim ki? Niye ben bakamıyordum?

"Peki, buldun ama bana vermedin. Ve çekmecene sakladın!" Dişlerinin arasından hırladıktan sonra sert bir manevrayla kolumu tuttu.

"Hayır yalnış anladın! Verecektim! Çağıl canımı yakıyorsun-"

"Ne zaman?! Ben sana kaybettiğimi söylediğim zaman mı?! Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu bilir misin ki sen?!"

"Bilirim!" Artık bende bağırıyordum. Belki de ben değil, kalbim bağırıyordu.

"Bilseydin bunu hemen bana verirdin!" Hala kolumu tutmakta olan eline baktım.

"Çağıl yeter gerçekten yeter!" İlk kez bu kadar bağırdığımı o da biliyor olmalıydı ki, kolumu bırakıp bir iki adım geri gitti.

"İşte bende bu kolyenin bende olmadığını anladığımda bu kadar delirdim! Anladın mı şimdi beni?!" Farkında olmadan gözyaşlarım yeniden yerini bulmuştu. Bunu gözlerim buğulandığında anlamıştım. Avuç içlerimle yanaklarımı ve göz altlarımı silip, işaret parmağımı göğsüne doğrulttum.

"Boşa beni!"

"Ne?"

"Dava aç! Boşanalım! Ben daha fazla dayanamıyorum Çağıl! Anlamıyor musun?! Görmüyor musun?!" Kolyeyi pantolonunun cebine koyup bana doğru gelmeye başlayınca ondan uzaklaştım.

"Yaklaşma!"

Hızla merdivenleri çıkıp odaya doğru yönelirken, arkamdan bağıran Çağıl'ı duymadım bile. Belki de kendim için yapacağım en iyi şey buydu. Kendi kendime acı çektirmeye ne gerek vardı? Bu adam buna değer miydi? İçimden 'değmez' diye geçirdikten sonra dolabımda duran valizimi çıkardım. Bu sırada Çağıl, kapıyı kırarcasına çalıyordu.

"Git başımdan Çağıl!" diye çığırdım kıyafetlerimi valize yerleştirirken.

"Aç şu kapıyı! Ne yapıyorsun?!"

"Özgürlüğüme hazırlanıyorum! Bu kaktüsün mutlu olmadığı bahçesinden çıkma vakti geldi artık!" Yanıtımdan sonra kapıyı çalmayı bıraktı ve bir süreliğine sessizlik hakim oldu 'şato'ya. Valizimi doldurduktan sonra tişörtümün gözyaşlarımdan sırılsıklam olduğunu fark ettim. Hızla kapıyı açtıktan sonra karşıda ki koltukta Çağıl'ı otururken buldum.

"Gidemezsin." On dakika öncesine kadar ki ses tonuna kıyasla sakindi.

"Gidebilirim. Eğer istersem herşeyi yapabilirim. Durduramazsın." diye mırıldandım valizimi merdivenlerden indirirken.

BELKİ SEVERSİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin