medya: küçük prens
Ho Seok mutlu haberi verdiğinde Jin çoktan koşarak kapıya ulaşmıştı. Duyduğu şeyle Ji Hye kısa bir rahatlama hissetse de onu görmek istiyordu. Kolundaki serumu hızla çekti. Kanamaya başlayan kolunu umursamadan ayakkabılarını giyip öndeki iki adamın peşine takıldı.
Herkes Jung Kook'un başında toplanmış iyi olduğuna emin olmaya çalışıyordu. Ji Hye ürkek adımlarla odada ilerlerken onu fark eden Tae Hyung sinirle kızın yanına geldi. "Senin ne işin var burada? Yetmedi mi yaptıkların?" diye bağırdı. Ji Hye sessizce göz yaşlarını akıtmakla yetindi. Jin, Tae Hyung'u uyarınca Ji Hye'nin geçmesi için yer açtılar.
Jung Kook, kızın görüş açısına girmesiyle şaşırdı. "Ji Hye? Sen neden buradasın?" dedi zorlukla. Ameliyattan yeni çıkmış olmanın verdiği yorgunlukla çok fazla konuşamadı. Ji Hye cevap veremeden odaya doktor ve asistanları girdi.
"Bay Jeon, geçmiş olsun. Nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu orta yaşlı doktor.
"İyiyim," dedi kısaca. Doktor gülümsedi ve "Şanslısınız Bay Jeon. Deri ceketiniz yaranızın derin olmasına engel olmuş. Neyse ki iç organlarınızda bir hasar oluşmamış. Biraz istirahat etmeniz gerekiyor sadece. Tekrar geçmiş olsun," dedi. Doktor odadan çıktığında tüm dikkatler yine Ji Hye'ye dönmüştü.
Jung Kook, sorusunu yineledi. Ji Hye suskunluğunu korumakta ısrarcıydı. Ne söyleyeceğini bile bilmiyordu aslında. Nam Joon onun yerine "Onun için kendini ölüme attığın için olabilir mi Kook?" dedi.
Jung Kook duyduğu şeyle gözlerini olabildiğince açtı. "Sen... Sen o Ji Hye misin?" dedi. Kız daha fazla dayanamadı yere çöktü. Dizlerinin üzerinde başını eğip içli içli ağlamaya başladı. O da kaldıramıyordu artık hayranı olduğu adamın kendisi için yaralanmış olmasını.
Aradan geçen sessiz saatler sonunda Jung Kook artık daha iyi hissetmeye başlamıştı. Ji Hye'yle konuşması gerekiyordu. Nam Joon'dan onu getirmesini rica etti. Ne kadar istemeseler de belirsizliklerin çözülmesi için bu konuşma yapılmalıydı. Nam Joon kızın odasına doğru yol aldı.
Jung Kook kapıdan giren bitkin kızı görünce gülümsedi. İçinden 'gerçekten de güzel kız' diye geçirdi. İlk gördüğündeki neşesi geldi aklına. İlk Ji Hye olduğunu düşündüğünde heyecanlanışını hatırladı. Ayakta dikilip yüzüne bakmayan kızın yüzüne bakmak adına eğildi Jung Kook. "Otursana," dedi yatağın önündeki sandalyeyi işaret ederek.
Ji Hye oturduğunda kısa süreliğine Jung Kook'un yüzüne baktı. Ona bu kadar yakın olmak hayallerinin ötesindeydi. Utanmasıyla beyaz yüzü yer yer pembeleşirken başını tekrar eğdi. Herkes ikisinin konuşmasını dört gözle bekliyordu. Bu sırada sabırsız davranan Yoongi oldu. "Artık konuşacak mısınız? Konuşmayacaksanız ben uyuyacağım da!"dedi. Ortam Yoongi'nin konuşmasıyla biraz olsun yumuşamıştı.
Konuya nasıl gireceğini bilmeyen Jung Kook, etrafına kaçamak bakışlar atmaya başladı. Bunu ilk fark eden Jin, "Kook, en baştan başla anlatmaya," diyerek telkin etti.
Jung Kook derin bir nefes aldı. "Ji Hye, posta ofisine geldiğim zamanları hatırlıyor musun?" diye sordu. Ji Hye konuşmadan sadece hayır anlamında başını salladı. Jung Kook, aldığı cevaba az da olsa sinirlenmişti. Normalden biraz fazla sesini yükseltti. "Nasıl hatırlamazsın? Sopayla dövecektin beni!" deyince Ji Hye gözlerini kocaman açıp yüzüne baktı. "Zoro sapık sen misin yani?" dedi. Jung Kook, elleriyle alkış tutarak onayladı onu.
"İlk posta ofisine geldiğimde başladı her şey. O zaman yaşlı bir teyze vardı," dediğinde Ji Hye sözünü kesti. "Bir yanlışın var. Söylediğin zaman ofis kapalıydı. Ve yaşlı kimse çalışmadı," dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PK1711 || Jeon Jung Kook ✔
Fanfiction"PK1711 Kullanılabilir durumda genç adam." "Pekâlâ onu alıyorum." Geçmişle geleceği birleştiren bir hikâye... Bir çöplük hikâyesi. to: @BilgesuTrkeli Uyarlamadır.