Medyada yine N.O. var. Aslında Save Me koyacaktım ama N.O. ile yazdım, onunla okursanız daha etkili olur diye düşündüm. Keyifli okumalar!
###
Jung Kook, yoğun geçen günün ardından oldukça bitkin düşmüştü. Bedeni işi yüzünden yorulurken beyni Ji Hye yüzünden yorgun düşmüştü. Yaşına göre yaşadıkları fazlasıyla ağırdı.
Bu ağırlık artık fazla gelince Jung Kook'un bedeni isyan bayrağını çekti. Hayran buluşması için gittikleri bir salonda daha fazla dayanamayan Jung Kook kameralar ve hayranlar önünde yere yığıldı. Hayranlar olayı anlamaya çalışırken çığlıklar ortamı inletti. Herkes etrafta endişeyle olanları anlamaya çalışıyordu. Bu sırada sağlık görevlileri ilk müdahale için hızla Jung Kook'un başına gelmişti. İlk yardım sırasında gelen ambulansla Jung Kook'un kaldırıldığı hastane hayranların akınına uğramıştı.
Jung Kook, saatler sonra gözlerini açtığında nerede olduğunu idrak etmede güçlük çekti. Yoongi, genç adamın gözlerini açtığını fark edince diğerlerine seslendi. "Uyandı!" Gözlerini zorlukla açan Jung Kook'a bakıp "İyi misin?" diye sordu. Jung Kook, yeni açtığı gözlerini Yoongi'ye çevirip sadece başıyla onay verdi. Diğerleri de odaya gelince herkes derin bir oh çekti. Oldukça endişeli görünüyorlardı. Jung Kook, yatakta doğrulmaya çalıştı. Sırtını dikleştirmeyi başarınca "Ne oldu bana?" diyerek büyüklerine baktı.
Jin, büyükleri olarak ilk konuşan oldu. "Bayıldın. Bu ara fazla yoruldun. Belki de biraz ara vermelisin," dedi. Jung Kook, havanın aydınlığının farkına vararak gözlerini kırpıştırdığında aklına gelen şeyle kısa süreli bir panik yaşadı. Etrafta telefonunu bulamayınca "Bugün ayın kaçı?" diye endişeyle sordu.
Nam Joon, sakin sesiyle "14'ü" dedi. Jung Kook, neredeyse bir gündür uyuyor olmasına inanamazken duvardaki saate gözü takıldı. 11:50.
Üzerindeki örtüyü kaldırarak yataktan kalkmaya çalıştı. Hep bir ağızdan tepki alsa da kalkmakta ısrarcıydı. Jin, "Kook, yatıp dinlenmelisin," diye uyardı onu. Jung Kook, kimsenin söylediğini duymuyormuş gibi ayaklandı ve dolaba yöneldi. Kıyafetlerini eline aldığında Jimin çekti kolundan. "Kook ne yaptığını sanıyorsun? Dinlen diyoruz sana!" diye bağırdı. Jung Kook söylenenleri kulak ardı ederek giyinmeye başladı. Açıklama yapmak istemiyordu. Açıklasa izin vermeyeceklerdi, biliyordu.
"Acil bir işim var. Lütfen sorgulamayın," dedi. Gelen yoğun itirazlara ve engellemelere rağmen Jung Kook, -karşısındakilerin kalbini kırıyor olsa da- yoluna devam etti. Bedeni çok yorgundu ama gitmek zorunda olduğunu hissediyordu. Orada olmak için her şeyi göze almıştı.
Arkasından bağırıp koşanlara aldırmadan hastaneden çıkmaya çalıştı. Ön kapıdan çıkamayacağını anladığında başka çıkış aradı. Sonunda bulduğunda kendini ilk gördüğü taksiye atıp adresi verdi. "Bukchon Kavşağı'na lütfen."
Taksi söylediği güzergâhta ilerlerken üzerindeki ağırlıkla başını cama yasladı. Geçtiği yerleri izlerken bir aydır yaşadıklarını düşündü. Çok esrarengizdi aslında yaşadıkları. İnanması güç olsa da, o inanmayı seçmişti. Şimdi de inandığı şey uğruna bir bilinmezliğe doğru yol alıyordu. Günlerdir cebinden çıkarmadığı mektubu çıkardı. Satırları tekrar tekrar okudu. Ji Hye'nin betimlemesini ezberlemişti artık.
Taksici "Geldik efendim," dediğinde Jung Kook düşüncelerinden sıyrılıp parasını ödedi. Taksiden indiğinde etrafına bakmaya başladı. Kolundaki saati sürekli kontrol ederken gözden kaçırmamak adına kendi etrafında dönüyordu. Ne olacağını bilmediği için senaryolar üretiyordu.
Kavşağın ortasındaki geçide yürüyüp biraz da orada beklemeye başladı. Geçen her kızı dikkatlice süzüp Ji Hye olup olmadığına bakıyordu. Saati 13:38'i gösterirken geç kalmış olmaktan korktu.
Tam umutları sönerken karşıdan yüzünü tam seçemediği bir kız ilişti gözüne. Gelip geçen insanlardan dolayı net göremese de saçını düzelttiği elinde bulunan bilekliği fark etti. Saçlarının rengi, uzunluğu, bilekliği, beyaz çantasıyla tanıma tıpatıp uyuyordu.
Kız seri adımlarla kavşağın ortasına doğru ilerlerken başını eğmiş telefonuyla uğraşıyordu. Jung Kook, kızın yüzünü görmeye çalışırken kaşlarının çatılmasına sebep olacak bir şeyi fark etti. Bedeni adrenalin ile dolup taşarken kıza doğru koşmaya başladı.
Günün en yoğun saatinde, işlek bir caddede o kadar insan arasından geçmek hiç de kolay değildi. Tepedeki güneş Ji Hye'nin hemen arkasındaki adamın elindeki keskin aleti parlatınca Jung Kook daha da hızlı koştu. İnsanların söylemlerine aldırmadan sadece koştu.
Ona göre, geçen zaman saatler gibi gelse de her şey yalnızca beş saniye sürmüştü. İri yarı garip giyimli biri Ji Hye'ye doğru iyice yaklaşmışken Jung Kook yapmaması gereken bir şey yaptı. Belki de yapması gereken şeyi...
Ji Hye'yi kolundan çekip kendini ona siper etti. Sol tarafında hissettiği sıcaklığın sebebini çözemezken kollarının arasındaki kıza baktı. Onun iyi olduğuna emin olunca kaçan adamı yakalamak adına kollarını sardığı kızı bıraktı.
Bir adım attı. Bir adım daha atacakken gözlerinin kapandığını hissetti. Bedeni siyah asfaltla temas edince hissettiği sıcaklık acıya dönüşmeye başlamıştı. Gözlerini açmaya çalışsa da başaramadı. Duyduğu sesleri seçmekte güçlük seçiyordu. Tenine değen saç telleri yüzünde garip bir ifadenin belirmesine neden olmuştu. Gözlerini zorla araladığında bulanıklığın geçmesi için bekledi. Gücünü kaybettiğini hissediyordu. Sıcaklık ve ıslaklık hissi onu rahatsız etse de son gücünü kullanmak istiyordu.
"Ji Hye... İyisin," dedi ve gülümseyerek gözlerini kapattı.
Jeon Jung Kook, hiç tanımadığı biri için kendini ölüme attı.
###
Herkese mutlu haftalar! Ben mutsuz bir bölümle başladım ya hadi hayırlısı!
Umarım beğenmişsinizdir.
Son dakika golüm için resimle af dilesem kabul eder misiniz? Özellikle de sen BilgesuTrkeli?
Aşk ile kalın~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PK1711 || Jeon Jung Kook ✔
Fanfiction"PK1711 Kullanılabilir durumda genç adam." "Pekâlâ onu alıyorum." Geçmişle geleceği birleştiren bir hikâye... Bir çöplük hikâyesi. to: @BilgesuTrkeli Uyarlamadır.