1.1

479 50 14
                                    


Jung Kook, yaptığı şeyin işe yarayıp yaramadığını merak ederken sabahı zor etmişti. Güneş yeni yeni ışıklarını gösterirken hazırlanıp hızla ayrıldı yurttan. Posta ofisinin açılmasını bekledi bir süre. Şansına o gün Han Ji Hye erken gelmiş hızla kapıları açmıştı. Jung Kook, kıza sesindeki bariz neşeyle "Günaydın!" dedikten sonra posta kutusuna yöneldi. Merak duygusu tüm bedenini ele geçirmişken ilk defa anahtarı tutan elleri titriyordu. Kapak usul usul açıldığında gözlerini kırpıştırdı. Önce yanlış gördüğünü düşündü ve eliyle kontrol etti. Mektup yoktu. 

Ertesi gün, ondan sonraki gün... Günlerce bıkmadan gelip kontrol etti ama hepsinde de eli boş dönmüştü. Ona bir şey olduğunu düşündü Jung Kook. Artık korkmaya başlamıştı. Eğer yaptıkları işe yaramadıysa ve artık Ji Hye hayatta değilse diye düşünmekten kendini alamıyordu. Geçen bir haftanın sonunda Jung Kook dayanamayıp tekrar mektup yazmaya başladı. 

Sevgili Ji Hye;

Bir haftadır mektup bekliyorum. Neredesin, nasılsın merak ediyorum. 

İstediğini yaptım ama neden cevap vermiyorsun? 

Çok endişeleniyorum. Lütfen cevap ver.

Sevgiler.

Jung Kook, mektubu zarfa koyup posta kutusuna koydu. Hızla ayrıldığı posta ofisinden şirkete doğru yola çıktı. Yine büyüklerine söyleyecek bir şeyler bulması gerekiyordu. bunun üzerine düşündükten sonra kahve ve çay alıp şirkete girdi. Albüm promosyonları bitmek üzereydi. Sonunda rahat bir nefes alabilecek, düşünmek için bolca zamanı olacaktı. 

Provalar bittikten sonra kendini fotoğraf stüdyosuna attı. Haftalardır dokunmadığı filmleri alıp banyo için hazırladı. Filmleri tanka yerleştirdikten sonra biraz bekledi. Gerekli zaman geçtikten sonra filmleri çıkarıp kurumaya bıraktı. Bu süreçte kendini düşünmekten alıkoyamadı. Ji Hye'nin cevap vermemesinin nedenini fazlasıyla merak ediyordu. Ona hastalığını dâhi sormamıştı. Bunları düşünürken ona karşı ilgisiz olduğunu fark etti. Hatta neden kendisine olan hayranlığı bıraktığını bile öğrenmek istememişti. Filmleri baskıya aldıktan sonra fotoğraf kağıtlarını mandallarla tutturdu. Fazlasıyla deşarj olmuştu. Eşyalarını toplayıp stüdyodan ayrıldı. 

Konser ve etkinlikler yüzünden iki gün boyunca posta ofisine gidememişti. Bir boşluk yakalayıp kendini posta ofisine attı. Posta kutusunu açtığında gördüğü beyaz zarfla tüm hücreleriyle gülmeye başlamıştı. Masaya geçip zarfı seri hareketlerle açtı ve mektubu okumaya başladı. 

 Sevgili PK1711;

Bu durum fazlasıyla garip. Saçma sapan bir şeye inanıp buraya geldim fakat gördüğüm şey beni fazlasıyla şoka uğrattı. 

Benden mektup beklediğinizi söylemişsiniz. Üzülerek söylüyorum ki gönderdiğiniz, aldığım ilk mektuptu. Haliyle bu da yazdığım ilk mektup. 

Adımı biliyorsunuz. Nereden bildiğinizi sorgulamak istesem de sorgulamak için fazla vaktim olduğunu sanmıyorum. Her neyse...  Neler olduğunu algılamak için sanırım zamana ihtiyacım var. 

Size açıklayamayacağım şeyler var. Adımı bildiğinize göre bir şeylerden haberdar olduğunuzu düşünüyorum. Yanlışsam düzeltin lütfen. 

Eğer tüm bunlar gerçekten oluyorsa fantastik bir filmin baş kahramanları olmalıyız. PK1711 mucizesi gerçekten varsa siz benim umudum olmalısınız. Bir umuda bağlanmak için fazla umutsuzum. Daha fazla ne yazabilirim bilmiyorum. Sanırım burada bitirmeliyim.

En kısa zamanda cevabınızı bekliyorum PK1711.

Sevgiler.

Jung Kook, okuduğu satırlara inanmakta zorluk çekiyordu. Gelecekten aldığı mektuplara inanmıştı. Nedense şimdi, olanlara inanmak istemiyordu. Gülümseyerek açtığı mektubu şaşkınlıkla bitirmişti. 

Her şey en başa dönmüştü. Jung Kook'tan öncesine... Tek fark, Jung Kook her şeyi biliyordu. Ya da bildiğini sanıyordu.


###

Çok kötü oldu. Garip oldu. Kafanızı karıştırdım biliyorum. Artık toparlayıp bitirsem iyi olacak. 

Mantıksız bir hikâyeyi nasıl mantıklı bitirebilirim onu bir düşüneyim. 

Mutlu haftalar dilerim...

Aşk ile kalın...


PK1711 || Jeon Jung Kook ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin