Jeremy'nin arabasının kapıda belirdiğini görür görmez hızla aşağıya inip evden çıktım. Dışarıya adımımı attığım anda şiddetli bir rüzgar çarptı bedenime. Trençkotumu iyice çekiştirerek biraz olsun ısınmaya, içime soğuk girmesini engellemeye çalıştım. Ve koşarak Jeremy'nin arabasına bindim.
"Bugün gerçekten çok rüzgar var" dedim. Arabasının sıcacık havasında ısınmaya çalışırken.
"Öyle" dedi. "Ama öğleden sonra düzeleceğini düşünüyorum."
Söylediği şeye cevap vermememle birlikte ikimiz de yolu izlemeye başladık. Yolu izlerken Jeremy'nin okuluna gidiyor olduğumuzu hatırladım birden bire. Ve bu düşünceyle birlikte aniden soluğum kesildi. Sanki mideme kramp girmişti. Kalbim de küt küt çarpıyordu.
"Neler oluyor Tia?" diye sordum kendi kendime. "Heyecanlanıyormusun yoksa?
"Saçmalama.. Ezik Jeremy'nin ezik okulu alt tarafı."
Derin bir nefes aldım ve başımı ovuşturdum. O sırada Jeremy bana döndü. "Başın mı ağrıyor yoksa?"
Kaşlarımı çatarak ona baktım bir süre. Sadece baktım. Ne söyleyeceğimi bilememiştim. Şuana kadar babamdan başka hiç kimse bir yerim ağrıdığında bunu ben söylemeden anlamamış, benimle ilgilenmemişti. Defalarca kez Allison'ın Philip'in yanında başımı ovuşturmuştum ama birisi bile bir kere olsun bana dönüp "Neyin var" dememişti.
"Yok, hayır. Ağrımıyor. İyiyim."
İkimiz de tekrar yolu izlemeye koyulduğumuzda düşündüğüm tek şey Jeremy'yi gerçekten öldürmemek istediğimdi. O babamdan sonra beni en iyi anlayan insan olmuştu. Eğer onu öldürürsem kendimi affedemeyeceğimi farkettim. Başımı sağa sola sallayarak düşüncelerden kurtulmaya çalıştım. Ve başımı arkaya yaslayarak yolun bir an önce bitmesini umdum.
Jeremy'nin okuluna geldiğimizde arabayla içeri girdik ve Jeremy arabasını okulun bahçesine parketti. O sırada bize dönüp bakan bir kaç kişi olduğunu fark ettim. Arabadan indiğimizdeyse kendi aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı.
Jeremy yanıma geldi ve elimi tuttu. Beraber okulun kapısına doğru yürümeye başladık.
Artık herkesin dikkati bizim üzerimizdeydi. Fısıldaşmalar çoğalmıştı. Herkes beni süzüyordu.
"Jeremy'nin sevgilisi mi var?" diye sessiz, şaşkın bir çığlık duydum ve dönüp o tarafa baktım. Kızla bir an göz göze geldik ve kız anında bana korkan gözlerle bakarak sustu.
"Nasıl yani?" dedim kendi kendime. "Jeremy şimdi havalı birisi mi?"
Ben etraftaki bizi süzen insanlara bakarken Jeremy ne yapıyor diye kafamı çevirip ona baktım. Ona selam veren bir kaç arkadaşına selam veriyor, gülümsüyordu.
O sırada yanımıza bir çocuk geldi. Sarışın, ela gözlü yakışıklı bir çocuk. Üstelik oldukça havalı gözüküyordu.
Tokalaştılar.
Sonra çocuk bana baktı ve "Merhaba" diyerek gülümsedi.
"Arkadaşım Tia" dedi Jeremy. Arkadaşım kelimesini duyunca çocuğun yüzünde manalı bir tebessüm belirdi ve Jeremy'e baktı.
"Ben de Felix" dedi çocuk. Elini bana uzatırken.
Uzattığı eli sıktım.
Sonra hepimiz birlikte okulun içine doğru yürüdük. Kafeteryada oturup birşeyler içtik. Biraz zaman geçtikten sonra Felix derse gitti. Ve biz de günün diğer kısmını Jeremy ile birlikte geçirdik.
O çok mutluydu. Onun yanında olmamı seviyordu besbelli. Ama bense bütün gün onu nasıl vuracağımı düşünmüştüm. Tahmin ettiğiminin aksine bir sürü arkadaşı vardı ve onu önemsiyorlardı besbelli. Onun yokluğu çok belli olacaktı. Hem onlar için hem de benim için. Çok kısa zamanda fazlasıyla değiştirmişti beni. Duygularımı yeniden kazandırmıştı. Bana güvenmişti.
Ve şimdi o bana böyle güvenirken, beni severken ben nasıl o silahı ona doğrultup tetiği çekecektim.
Bütün bunlar aklımdan geçerken okulun bahçesinde, Jeremy'nin arabasına doğru yürüyorduk. ve Jeremy bana bir şeyler ablatıyordu. Birden Jeremy'nin lafını kestim ve "İçmek istiyorum" diye atıldım.
Kaşlarını çatıp bana baktı. "Ne oldu?" diye sordu.
"Kafamı dağıtmak istiyorum. Şuan buna çok ihtiyacım var" dedim.
"Tia ama hava karardı. Eve gitmen gerekmiyor mu?"
"Hayır umurumda değil. Gidip kafamı dağıtmak istiyorum."
Böylece arabaya bindik ve bir bara gittik. Yol boyunca bana ne derdim olduğunu anlatmam için ısrar etti. Ama ben tek kelime bile etmedim. Biraz ısrar ettikten sonra pes etti ve sadece arabayı kullanmaya devam etti.
Bara geldiğimizde etrafta pek kimse yoktu. Bizimle birlikte bir kaç kişi daha gelmişti sadece.
Bir yere oturduk ve konuşmaya başladık. Önce birer bira söyledik. Ona babamdan bahsettim. Ailemden bahsettim. Konuşurken bir kaç bira şişesi devirmiştik. Sonra tekila shot söyledik. Bardağın kenarındaki tuzu yalayıp tekilayı kafamıza dikerken kahkahalarla gülüyorduk nedensizce.
Tekilanın acı tadı boğazımızı yakıyordu. Onun ağzımızda bıraktığı tadın etkisiyle masadaki limonlara saldırıyorduk.
Saatler geçmişti. Saatlerce oturup içmiştik. Kahkahalarla gülmüş, eğlenmiştik.
Saatler gece yarısına yaklaşırken kafamız güzel bir şekilde dans ederken bulmuştuk kendimizi. Bar artık tıklım tıklım doluydu.
Birden bir titreme hissettim ve iyice sokuldum Jeremy'e. Kendimi hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum. Onun sıcacık kolları çok büyük bir güven veriyordu bana.
Önce gülümseyerek gözlerimi kapattım ve başımı göğsüne yasladım.
"Kalp atışlarını duyuyorum" dedim gülerek.
Sonra başımı kaldırıp ona baktım. Gülmeye başladık. Sanki dünyanın en komik esprisini duymuş gibi birbirimize bakarak gülüyorduk.
"Çok fena içki kokuyoruz. Kesinlikle kafayı bulduk."
"Kesinlikle."
O sırada birden alnını alnıma koydu. Nedensizce hızlandı kalbimin atışları. Gözlerimi kapadım ve ağlamaya başladım.
"Neden ağladığını biliyorum" dedi Jeremy.
Başımı salladım. Yanağımı yanağına koydum ve sağ elimi saçlarının arasına daldırdım.
"Çünkü sana aşık oldum Jeremy" diye fısıldadım.
"Çünkü sana aşık oldum..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptalın Günlüğü
Mystery / ThrillerBaşkaları için yaşıyordum adeta. İşlerine yaramadığım zaman beni öldüreceklerine emindim. Artık uyanmanın tam vaktiydi sanırım. Onların intikamını almak bile bana düşmüştü. Düşünmeden razı olduğum bu şeyden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Uçuruma d...