Tarifi imkansız bir baş ağrısıyla birlikte uyanmıştım çok derin bir uykudan. Kendimi yüzyıllardır uyuyormuş gibi hissediyordum. Midem hala bulanıyordu.
Elimi alnıma götürdüm ve gözlerimi yavaşça açtım. Yabancı bir komidin, daha önce hiç görmediğim eşyalar ve daha önce hiç bulunmadığım bir oda.
Gözlerimi kırpıştırarak doğruldum yattığım yerden. O sırada başka birisinin yatağında olduğumu fark ederek irkildim. Dün giydiğim ayakkabılarım yatağın ayak ucundaki halıda duruyorlardı ve üzerimde Jeremy’nin ceketi vardı.
Sahi, o neredeydi?
Derhal kafamı kaldırıp etrafa baktım. Ve sonra koltuğun üzerinde darmadağın bir halde uyuduğunu gördüm.
Dün gece ne olduğunu hatırlamaya çalışırken sessizle ayakkabılarıma uzandım. Sol tekini ayağıma geçirirken gözümün önüne gelen şey Jeremy ile dans edişimiz olmuştu. Güçlü kolları belimi sarmıştı, benim kollarım da onun boynunu…
İçmek istemiştim. Çünkü aklımı kurcalayan şeyden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. O da beni bir bara götürmüştü ve bardaki bütün alkollü içkileri deneyip zil zurna sarhoş olmuştuk.
Ayakkabımın diğer tekini giyerken de ona söylediğim şeyleri hatırladım. Hatırlar hatırlamaz alnıma vurup ellerimle yüzümü kapatmaya çalıştım.
“Olamaz ne yaptım ben böyle?”
O sırada midem bulandı ve elimi hızla ağzıma götürdüm. Utanıyordum. Şuana kadar hiç olmadığı kadar utanıyordum kendimden. Dün gece sarhoşken söylediğim sözlerle işleri iyice karıştırmıştım. Yapmam gereken şeyi daha da zorlaştırmıştım. Şimdi Jeremy’i öldürmem neredeyse imkansız bir hal almıştı. Şimdi nasıl çıkacaktım işin içinden?
Yavaş bir şekilde Jeremy’nin üzerime örttüğü ceketini elime alıp ayağa kalktım. Ceketini yatağının üzerine bırakmadan önce burnuma götürdüm ve gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Ve ceketine sarılırken kesik kesik birkaç şey daha hatırladım.
“Sen çok farklısın Tia. Çok başkasın. Beni değiştiriyorsun. Beni etkiliyorsun. Sen artık benim en hassas noktam oldun. Hep burada kal olur mu? Seninle sonsuza kadar dans edebilirim…”
“Kahretsin neler oluyor böyle” diye çıkıştım kendi kendime. Her şey olabileceği en berbat noktaya gelmişti. Jeremy bana aşıktı. Ben ona aşıktım. Ve bütün gece onun odasında, onun yatağında uyumuştum üstelik şimdi de ceketine sarılıyordum!
Hızlı ve sessizce ceketi yatağın üzerine bırakarak trençkotumu almak üzere Jeremy’nin uyuduğu koltuğun başındaki sandalyeye doğru yürüdüm. Trençkotumu alarak dışarı çıkmak üzere kapıya yöneldim.
O sırada bir şey oldu ve nedensizce dönüp Jeremy’e bakma isteği oluştu içimde. Yavaşça başımı ve bakışlarımı ona çevirdim.
Kolunu alnına yaslamış, bir bacağını koltuğun arkasına doğru atmış, gömleğinin nerdeyse bütün düğmeleri açık bir şekilde uyuyordu. Üzerinde hiçbir şey yoktu üstelik.
“Bütün gece böyle mi uyudu acaba?” diye düşündüm yüzündeki tek tük sakalları incelerken. “Üşümüştür” diye geçirdim içimden. “Pencereler de açık kalmış. Çok üşümüştür.”
Yüzündeki ifade öylesine masumdu ki onu umursamadan çıkıp gitmeye gönlüm el vermiyordu. Geriye dönüp yatağının üzerindeki örtüyü aldım ve Jeremy’nin üzerine örttüm. Hala çok fena bir şekilde içki kokuyordu.
Tam gidecekken dönüp son bir kez daha yüzüne baktım. İstemsizce bir tebessüm belirdi dudaklarımda. Dün gece söylediklerim öylesine şeyler değildi. Sarhoş olup, kafayı bulduktan sonra kendime bile itiraf edemediğim bir gerçeği açıklamıştım ona. Ben gerçekten ona aşık olmuştum. Bütün kalbimle seviyordum onu. O, bana hislerimin olduğunu hatırlatmıştı. Beni benliğime kavuşturmuştu.
Bir süre öylece yüzüne bakarak bunları düşündükten sonra aklıma tekrar dün gece söylediklerim geldi. Uyanmasından korkarak hızlıca odasından çıktım. Onunla şimdi yüzleşemezdim. Utanıyordum ve korkuyordum.
Sessiz bir şekilde kocaman evlerinin koridorunda yürümeye başladım. Duvardaki resimleri inceleye inceleye koridordan çıktım ve salona geldim. Etrafa bir göz atarak kapıyı buldum ve hızla dışarı çıktım, yürümeye başladım.
Tam bahçelerinden çıkıyordum ki arkamdan birisi bana seslendi
“Tia” yaşlı bir adamın yorgun sesiydi duyduğum. Dönüp arkama baktığımda nutkum tutulmuştu. Karşımda tüm gerçekliği ve beni süzen gözleriyle Max Ryder duruyordu.
Korkmaya başlamıştım. Ayaklarım titriyordu.
Bana doğru yaşlaştığını fark ettim. “Uzun zaman oldu öyle değil mi?” dedi.
Hiçbir şey söyleyemedim. ne bir mimik, ne bir hareket ne de bir kelime. Hiçbir tepki veremiyordum. Donup kalmıştım.
“Çok küçük bir kızdın. O zaman da çok güçlüydün. Sanırım baban yeni ölmüştü.”
“Baban” kelimesini duyduğum anda başımı öne eğdim. Biliyordum. Babam yeni ölmüştü. Şef beni zorla yanında çalışmaya ikna etmişti. Ve o zaman Max ile çok yakın arkadaştılar.
Birkaç adım daha yaklaşıp tam karşımda durdu. “Baban seni bize emanet etmişti Tia. Bunu biliyor muydun?”
Birden bire nefesim kesildi ve hızla başımı kaldırıp şaşkın bakışlarımı ona çevirdim. Başımı ‘hayır’ anlamında hafifçe salladım. Babam bu adamları nereden tanıyor olacaktı ki?
“Baban, ben ve David –sanırım siz ona Şef diyorsunuz- çok yakın arkadaştık. Baban ölmeden birkaç gün önce ailesini, özellikle de seni bize emanet ettiğini söyledi. Çok tuhaftı. Sanki öleceğini biliyormuş gibiydi…
“Babanın ölümünden sonra David seni yanında çalıştırmak istedi. Buna izin veremezdim. Onunla bu yüzden binlerce kez tartıştık. En sonunda seni zorla yanına aldı. Elimden bir şey gelmemişti. Özür dilerim Tia. Gerçekten çok üzgünüm. Bunun olacağını biliyordum.”
Gözlerim dolmuştu. İnanılacak gibi değildi. Onlar babamı tanıyorlardı. Ve ben bunu henüz yeni öğreniyordum. Eğer Şef yerine Max beni yanına alsaydı her şey çok güzel ve farklı olurdu.
Elimin tersiyle özensiz bir şekilde yanağımdan süzülen yaşları sildim. Bu bir tuzak olabilirdi. Benim en hassas noktamı tahmin etmek onun için zor olacağını sanmıyordum. Babam öldükten sonra neler yaşadığımı o da görmüş, şahit olmuştu.
“Yalan söylüyorsun” dedim. “Ve ben sana inanmayacağım.”
“Tia, oğlumla olan arkadaşlığınızı biliyorum. Hiçbir şey için geç değil. Ben bir hata yaptım ve bunu düzeltmek istiyorum. Benim tarafıma geç. Sen benim yanımdayken onlar sana hiçbir şey yapamaz.”
Başımı sağa sola salladım. “Hayır” dedim. “Yapamam.”
Dudaklarını birkaç kelime daha söylemek için açmıştı ki söyleyeceği şeyleri duymak istemedim ve hızlı adımlarla bahçe kapısına yöneldim.
“Tia. Ben her zaman buradayım. Bunu sakın unutma.”
Bahçenin kapısını açarken bir kez bile ardıma bakmadım. Hemen oradan çıktım ve koşar adımlarla yürümeye başladım.
İşler iyice karışıyordu. Biraz daha beklersem işin içinden hiç çıkamayacak hale gelebilirdim. Artık Jeremy’i öldürmenin zamanı gelmişti. Ve benim onu öldürmekten başka çarem yoktu....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptalın Günlüğü
Mystery / ThrillerBaşkaları için yaşıyordum adeta. İşlerine yaramadığım zaman beni öldüreceklerine emindim. Artık uyanmanın tam vaktiydi sanırım. Onların intikamını almak bile bana düşmüştü. Düşünmeden razı olduğum bu şeyden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Uçuruma d...