Bir elimle kanlı kazağını tutuyordum, diğer elimle de kumral saçlarını okşuyordum ağlayarak. Yere uzanmış kanlar içinde yatıyordu. Hıçkırıklarım arasında gözlerimi yumdum ve dişlerimi sıkıp başımı göğsüne koydum. Nabzı gittikçe yavaşlıyordu. Anlamıştım. Biliyordum, o ölüyordu.
Bir anda başımı kaldırdım ve geriye baktım. Onu vuran kişiyi görmek için. Allison alaycı bir tebessümle bana bakıyordu. Gururla kafasını kaldırıyor, küçük kahkahalar atıyordu.
“Sen yaptın” dedi. “Onu sen öldürdün.”
Başımı hayır anlamında sağa sola salladım. Gözlerimi saran yaşlardan etrafı göremez olmuştum. Bakışlarımı son kez ona çevirdiğim anda birden bire kaybolmuştu Allison. Sokağın ilerisinden polis arabasının seslerini duyuyordum. Onu bırakıp gidemezdim. Ama gitmem gerekiyordu yoksa yakalanacaktım.
Son bir kez daha attı kalbi. Ve sonra durdu. Bir daha hiç atmamak üzere durdu. Ölmüştü. Gözlerimin önünde, kollarımda can vermişti. O sırada dayanamadım ve ağlayarak adını haykırdım.
“Jeremy!”
Sayıklayarak ve ağlayarak uyandım rüyadan. Gerçek olmaması içimi rahatlatmıştı. Hala nefes nefeseydim. Gerçek gibiydi her şey. Onu gerçekten kaybettim sanmıştım. Ellerimi yüzüme götürüp yüzümü kapattım. Ağlamakla sinir krizi geçirmek arasında bir şey yaşıyordum.
Bütün gece boyunca sadece iki saat uyuyabilmiş, o iki saatte de bu tür rüyalar görmüştüm. Hiç iyi hissetmiyordum. Altından nasıl kalkacağımı bilmiyordum çünkü. Bu işe nasıl bulaştığımı anlayamıyordum.
İki elimle gözlerimi ovuşturarak kendime gelmeye çalıştım. Sonra yavaşça yorganı üzerimden çekip yataktan kalktım. Hala başım dönüyordu. Baktığım yerlerde resmen kan görüyordum. Silah sesleri kulağımda çınlıyordu.
Odamdan banyoya yürüyene kadar Jeremy ile birlikte kaçıp çok uzaklara gitmeyi düşündüm. Ama ailemi burada bırakamazdım. Ayrıca nereye gidersem gideyim Şef ve çetesi beni mutlaka bulur, ikimizi de anında öldürürdü.
Banyoya gittim. Sanırım dişlerimi fırçaladım ve yüzümü yıkadım.
Yaptığım hiç bir şeyin farkında bile değildim. Beynimde binlerce düşünce yankılanıyordu. Ve her bulduğum çözüm ölüme çıkıyordu. Bu durumda yapabileceğim en mantıklı şey Allison’a durumu açıklamaktı. Eğer ona Brad’i hatırlatırsam belki beni anlar diye düşünmüştüm.
Bu fikir aklıma gelir gelmez hızla üstümü giyinip dışarı attım kendimi. Ayakkabılarımı özensizce giyerek sokakta hızlı adımlarla yürümeye başladım.
Derken bir ses duydum. Emir veren, kendinden emin, züppe bir ses.
“Tia!”
Arkamı hızla dönüp seslenen kişiye baktım.
Allison.
Aklıma gelen ilk şey rüyam olmuştu. O acımasız bakışları, tuhaf gülümsemeyi hala görebiliyordum yüzünde.
Yanıma yaklaştı. “Nasılsın” diye sordu.
Yutkunmaya çalıştım, cevap vermeye… Ama bir türlü sesim çıkmıyordu. Baktım olmuyor, sadece ‘evet’ anlamında başımı salladım.
“Sağ ol canım. Ben de iyiyim.”
“Neden geldin buraya Allison?”
Durdu ve gülümsedi iğrenç bir tavırla. Gözlerini benden bir an olsun çevirmeyerek belinin kenarına sıkıştırdığı silahı eline aldı, bana uzattı.
Benim silahımdı bu. İstifa ettiğimi söylediğimde kapının önüne bırakıp kaçtığım silahım.
Elimi uzatacak oldum. Ama silahı resmen göremiyordum. Hiçbir şeyi idrak edememiştim. Gözümün önünde sadece ve sadece o kötü rüya vardı. Jeremy’nin kanlar içinde yerde yatışı.
“Zamanı geldi, biliyorsun” dedi.
Silaha uzanırken “Biliyordum” diye cevapladım. Cesur görünmeye çalışıyordum.
“Yarın akşam ölmüş olsun. Senden silahı almaya geleceğim. Onu öldürdükten sonra artık bizimle olmayacaksın.”
Kaşlarımı çatıp dik dik ona baktım. “Ne diyorsun sen?!”
“Bunu sen istememiş miydin Tia?” dedi sırıtarak.
“O zaman Jeremy’i de vurmayacağım Allison.” Diye karşılık verdim.
“Maalesef öyle bir seçim şansın olduğunu sanmıyorum Tia. Kurallar gereği, biliyorsun”
“Kurallarınızı götünüze sokun! Hangi birine uydunuz ki şu ana kadar?”
“Benimle konuşurken terbiyeli olmanı istiyorum Tia. Her zamanki serseriliklerini gidip evinde yap lütfen.”
“Serseriyim ben öyle mi? Al o zaman sen çek tetiği. Ben yapmayacağım çünkü!”
“Ne oldu korkuyor musun?”
Yumruğumu sıktım ve burnumdan soludum. Beni en hassas noktamdan vuruyordu.
Elime tutuşturduğu silahı aldı ve silahın ucunu kalbime yasladı.
“Şimdi Tia, beni çok dikkatli dinle” dedi dişlerinin arasından.”Jeremy ile aranda olanları biliyorum. Ya bu silahı alıp onu öldürürsün, ya da babam ikinizi de kurşuna dizer.”
Sözleri bitince bakışlarımı yere çevirmekten başka hiçbir şey yapamamıştım. Ellerim ayaklarım tutmuyordu sanki. Çok güçsüz ve yalnız hissediyordum kendimi. Hem de fazlasıyla yalnız.
Önceleri çok arkadaşım var sanırdım. Hepsi de beni koruyor, kolluyor derdim. Ama meğersem hepsi çıkarları için yanımda olmuşlar.
Hayatım boyunca Allison benim sahip olduğum tek arkadaşım olmuştu. Onun suçlarını üstlenmiş, cezalarını ben çekmiştim. O benim yanımda hiç olmasa da her kötü anında onun yanında olmuştum. Kendini beğenmişliklerinin, acımasızlığının altında hep çok iyi bir arkadaş, mükemmel bir insan yatıyor diye düşünürdüm. Ama hiç bir şey benim gördüğüm, duyduğum, sandığım gibi değildi işte. Benimle işleri bitiyordu. Ve ben Jeremy’i öldürmezsem beni de onu da vuracaklardı. Çünkü umurlarında değildim. Eğer öldürürsem de onlar benim aldığım intikamın hazzıyla mutlu olurken beni unutacaklar hatta hayatıma engel olacaklardı.
Başından beri yanlış yerdeydim. Çok yanlış insanların yanında, çok yanlış şeylerin peşinde olmuştum. Kendime kendimi tanıma fırsatı vermemiş, hep duygularımı bastırmıştım. Onlara kendimden daha çok güvenmiştim.
İşte şimdi her şeyin sonuna gelmiştik ve ben bütün bunları yeni fark ediyordum. Onlarla altı senemi yitirdikten sonra… Artık her şey için çok geçti. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Çaresiz, elimi uzattım ve silahı aldım.
Allison sırıtıyordu. Başını salladı ve “İyi şanslar” diyerek yanağıma o iğrenç öpücüklerinden birini kondurdu. Ve gözden kayboldu…
O gider gitmez gözlerimi kapatıp gözyaşlarımı serbest bıraktım. O sırada gök gürüldedi. Yine yağmur bulutları şehrin üzerinde toplanıyordu. Bu sefer bulutlar benim için ağlayacaklardı. Sadece benim için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aptalın Günlüğü
Tajemnica / ThrillerBaşkaları için yaşıyordum adeta. İşlerine yaramadığım zaman beni öldüreceklerine emindim. Artık uyanmanın tam vaktiydi sanırım. Onların intikamını almak bile bana düşmüştü. Düşünmeden razı olduğum bu şeyden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Uçuruma d...