PART 15 1

4.5K 26 1
                                    

 Bu bölümü iki part halinde yükleyeceğim. Dar zamanımda hiç kontrol etmeden sırf sizi daha çok bekletmemek için yüklüyorum.  İyi okumalar

---------------------------------------------------------------

Pazarda yaşanan sahneden iki gün sonra yine aynı balkonda öğlen güneşinin denizi aydınlatmasını seyrediyordum. Biraz uzakta, deniz kenarında orta yaşlı bir çift elele yürürken birkaç metre arkasında biri erkek biri kız iki çocuk da birbirine su şakası yaparak onları takip ediyorlardı. İç geçirerek gerçek ve samimi bir aile manzarası diye düşündüm. Odojende kalmış olsaydım ben de böyle bir resmin parçası olabilir miydim? Faydasız boş boş oturarak günlerimi geçirmek can sıkıcı olmaktan fazla beni boğmaya başlamıştı. Arkadaşlarımdan haber alamamak, annemle aynı semanın altında iken hala görüşememiş olmak boğazımda düğümler oluşturuyordu. Bu evde unutulmuş gibiydim. Ne Cyrus bir daha yüzünü göstermişti ne de Ian ağzını açıp iki kelime ediyordu.

Pazardaki olaydan sonra iki defa malikaneye çağrıldı ve ikincisinden sonra sohbetlerimiz gittikçe azalır oldu. Sorduğum sorulara kısa cevaplar veriyor ve başka bir işle uğraşması gerekiyormuş gibi uzaklaşıyordu. Sir Gerom ile ilgili sorularımı da büyük başarı ile geçiştirmişti. Kendimi tamamen kafese kapatılmış gibi hissediyordum.

Balkon parmaklarına yaslanıp derin bir nefes çektim. Sonra salona geçip televizyonu açtım. Üç kanal arasında geçerken yine haber kalanında durup öğle arası haberlerini beklemeye koyuldum. Kısa süre sonra haberler ekrana girdi, sonuna kadar seyrettim ama arkadaşlarımdan ya da Lord Constan'dan bir haber yoktu.

Ian yine evin bir yerlerinde benden saklanıyordu. İçimdeki sıkıntı tüm vücudumu sarmış gibiydi. Dışarı çıkıp hava almam gerekiyordu. Ian'a sorsam ya da haber versem son iki gün boyu yaptığı gibi dışarı çıkmamamı rica edecekti benden. Bu yüzden hiç haber vermeden Ian'ın pazardan dönüşte paraları koyduğunu gördüğüm konsolun üzerindeki kavanozdan bir miktar para alarak sessizce dışarı çıktım.

Dışarıya attığım ilk adım bile bende fark yaratmıştı. Kafesimden çıkmış gibi hissediyordum. Ian'ı derde sokmak istemiyordum ama beni görmezden gelmesinin karşılığını görüyordu. Her ne kadar benimle arasına mesafe koymasını Cyrus'un emrettiğine emin olsam bile şu an suçluluk duymuyordum. Nihayetinde biraz dolaşıp gelecektim. Yokluğumu farketmemesi bile kuvvetle ihtimaldi.

Pazar olduğu günkü gibi kalabalık değildi caddeler. Yanımdan geçen iki kadından biri kıyafetimi baştan aşağı süzdükten sonra değişik bir ifade ile yanımdan geçip gitti. Yanından geçtiğim vitrinden kendimi inceledim. Kıyafetim giyilenlerden pek farklı değildi. Saçım başımda birşey olabilir diye ellerim ile düzeltip cadde boyunca yürümeye devam ettim. Üçer katlı binalar caddenin iki tarafında uzanıyordu. Herşey fazlasıyla yereldi. Evimdeki marka mağazalar kafelerden burada eser yoktu. Dekorlar vitrinler kafeler hepsi binaların ve adanın ruhuna uyuyordu. Ahşap ve yeşil renk heryere hakimdi. Mağazaları ve yanımdan geçen normal hayatın parçası insanları inceledikçe sakinleşiyordum. Kendimi unutmuş Odojen'i tanımaya çalışıyordum. Mağazalardan alışveriş yapan çiftler, yol kenarındaki bankta dinlenen yaşlılar, marketten ellerinde okul çantaları ile çıkan çocuklar... Herşey fazlasıyla tanıdık ama o kadar da kendine özgüydü. Bir süre sonra yolun karşısında gördüğüm kafede oturarak birşeyler içmeye karar verdim. Aslında niyetim kahve içmek değil daha çok insanlarla muhabbete girmekti. Televizyonda herşeyin olduğu gibi gösterilmediğini anlamıştım bu yüzden söylenti, dedikodu artık ne şekilde olursa olsun birşeyler öğrenmek istiyordum.

Kafenin ahşap kapısından içeri girdim. Girmemle bir çıngırağı tetiklemiş olmalıyım . Çıkan şıngırtı ile ürpererek boynumu eğdim. Masalarda oturan birkaç kişinin başı girişe döndü. Diğerleri ise alışmış olacak ki dönüp bakmadı. Tezgahın arkasındaki genç tepkimi görünce gülümsedi ben de omuzlarımı silkip gülümseyerek yanına yaklaştım.

ODOJENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin