PART 20

4.2K 28 9
                                    

İki gündür süperim. Şakır şakır yazıyorum. şimdi de scarleti mi yazsam biraz acaba. hmmm bakalım. önce şu tutulan omuzlarımı açmam gerekecek.

her neyse, umarım yeni bölümü beğenirsiniz ve bunu belli edersiniz :p

iyi okumalar.

-O-

Noa karşısında hıçkırıklarla titreyen genç kadına baktığında kendini çaresiz hissetti. Karşısına çömelip zayıf figürü kollarının arasına aldı. Saçlarını okşayarak sakinleştirmeye çalıştı . Bir süre sonra Emma'nın ağırlığını fazlasıyla kollarına verdiğini farketti. Vücudunu uzaklaştırıp baktığında Emma'nın bayılmış olduğunu farketti. Tek eli ile vücuduna destek verirken diğeri ile zar zor da olsa ceketini çıkarmayı başarmıştı. Ayaklarının altında yağmurdan ıslanmış zemine ceketini atıp Emma'nın başını üzerine koydu. Uyandırmak için yüzüne hafifçe dokunduğunda alevler içinde yandığını gördü. En kısa sürede saraya girmeleri gerekiyordu. Etrafına bakındı. Yağmur ve şimşekler kısa süre önce dinmişti. Kalabalık öbekler halinde yaktıkları ateşlerin yanında yağmurdan ıslanmış vücutlarını kurutuyor bir yandan da sarayı koruyorlardı. Kraliçenin ölmüş olmalarını bilmelerine rağmen hala saray bahçesinde saldırıyı bekliyorlardı. Bir varisin biraz uzaklarında baygın halde yattığını bilmemelerine rağmen ...

Noa Emma'yı kucaklayıp 50mt kadar uzaklarındaki sarayın hizmetli kapısına kadar taşıyabileceğini düşündü. Kapıyı açmasalar da tekmeleyip bir şekilde içeri girecek Emma'ya gerekli yardımı bulacaktı. Eli ile Emma'nın yüzüne dokunduğunda bu defa ölü birinin teni kadar soğuk bir ten ile karşılaştı. Panikle nabzını kontrol etti. Duyulmayacak kadar zayıftı. Kollarını altına geçirip kaldırmak istedi. Ama ne kadar uğraşsa vücudunu yerden kaldıramadı. Anlaşılmaz bir şekilde karşısındaki vücut taş blok kadar ağırdı. Tek kolunu bile yerinden kaldıramıyordu. Kollarında Emma'nın ölüyor olması ve ona yardım edemiyor olması boğazının düğümlenmesine sebep olmuştu. Farkına bile varmadan gözlerinden yaşlar boşandı. Yardım istemesi gerekiyordu. Emma'yı yerde öyle yatar halde bırakıp kalabalığın içine karıştı. Şansına biraz uzakta beraber geldiği iki arkadaşını görmüştü. Onların yardımı ile Emma'yı saraya taşıyabilirdi. İçinden Emma'nın iyi olması için dualar ederek arkadaşlarının olduğu yere koştu. Kollarından tutarak dikkatlerinin üzerine çekti.

Emmayı kaybetme korkusundan kelimeleri düzgün konuşamamıştı bile.

"Yardım... Emma..."

"Sana onu getirmemeni söyledik dostum. " Noa yüzündeki korkunç ifade ile konuşan gencin boğazına sarıldığında guruptaki gençlerin hepsi dikkat kesilmişti. Adamın umursamazlığı ile vücudunu esir alan öfke dilinin çözülmesine de yardımcı olmuştu.

"Bana yardım etmeniz lazım diyorum. O ölüyor..."

Gençlerin yüzündeki şaşkınlık bir süre sonra yerini insanlığa bırakmıştı. Ölüm kalım meselesi ayrı bir olaydı ve beklemezdi.

"Nerede göster..." dedi yaşça daha büyük bir adam. Beraberinde üç kişi ile birlikte Noa Emma'yı bıraktığı yere geldi.

Emma'nın yattığı yerin birkaç adım ötesinde hepsi de gördükleri manzara karşısında donup kalmıştı.

Emma'nın vücudunun üzerinde yerdeki yapraklar ve küçük kır çiçekleri dalgalar halinde dolaşıyordu. Aralarında iki parmak kalınlığında bir toprak tabakası danseder gibi vücudunu sarıyordu. Ve saçları, sarı uzun saçlarının arasında dolaşıyor topraktan biraz yüksekte her yöne havalanmasını sağlıyordu. Topraktan çıkan küçük bir sızıntısı yüzüne doğru bir solucan gibi kıvrılıyordu.

ODOJENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin