"Zihin manipülasyonu yapabilen bir cadıyı ve isterse hepimizi saniyesinde ellinci kattan aşağıya atabilecek bir baş belasını sadece benim teknolojimle arıyoruz. Doğru mudur, bir yerleri atlamadım değil mi?" Tony bilgisayar ekranından başını kaldırıp gözlerini ovuşturduğunda Mila'dan kafasına bir kalem yedi. "Kapa çeneni Stark." "Neden sen benim yerime yapmıyorsun? Kavga etmeyeli uzun zaman oldu."
Bucky anlamadığı teknoloji yığınının içinden laf dalaşı yapan ikiliye göz devirdi. Gidip de yetmiş sene buzda kalmış ve silahlarla dost olmuş bir adamı bilgisayar başına oturtmak akıl karı değildi.
Taaki bilgisayardan bazı sesler duyana kadar.
"Sabahtan beri arıyoruz, tuşlarla iletişim kuramayan Barnes onları bulduysa eğer bilgisayarlarımı yakacağı- Siktir." Tony Bucky'nin oturduğu bilgisayar ekranında göz gezdirince derin bir nefes aldı.
"Ciddi misin Pietro? Yeşil cüceler mi?" Mila'da bağdaş kurup oturduğu masadan kalkarak ekrana yaklaştı. Kemik gözlükleriyle çok fazla şirindi.
Pardon, araya Bucky'nin düşünceleri sızmış.
"Valizini hazırla fosil, İrlanda'ya gidiyoruz."
*
İrlanda
Saat 11.09"İsmi Karleen." Wanda pazar yerinde ilerlerken zihninden Pietro'ya seslendi. Bir cadı arıyorlardı ve Wanda'nın enerjisini hissetmesi o kadar da zor olmamıştı. Buldukları kişi, Kızıl Cadı'ya göre biraz acemi kaçıyordu ama Wanda bunu Pietro'ya söylememişti tabii.
"İsmi umurumda değil." Pietro ikizinin önüne geçerken fısıldadı, bu Wanda'nın göz devirmesine sebebiyet verdi. "Canlan biraz Pietro, aradığımızı bulacağız." Kızıl Cadı gülümseyerek ikizinin kolunu tuttuğunda Pietro elini çekti. "Aramaya devam edelim."
*
Venüs Gezegeni
Dünya saatiyle saat 12.44Dimitri sıcak gezegenin kumlarında uzanıp açtığı renkli portaldan ikizleri gözlerken sırıttı. "İrlanda mı? Size inanamıyorum. Nessa sana şaşkın derken haklıymış... Ne diyordu? Hmm.. Ampul kafa. Evet! Ne kadar da uygun bir lakap." Bazen adam kendi kendine konuşunca aklını yitirmiş gibi hissediyordu ama bu anlayacağınız üzere dünyadaki en güçlü zihinlerinden birine sahipti, yitirmesi mümkün olmayanından.
Merak ediyordu, dünyadaki o kadar yetenekli mutant arasından neden Nessa'ydı? Başka birini bulamaz mıydı? Charles Xavier? Hank McCoy? Belki Wolverine?
Ah hayır, Logan biraz fazla sertti.
O kızda en başından beri bir şeyler vardı. Ruh taşıyla yaşadığı fütiristik uyum, gülüşü, sevgisi.. Ve şimdi de fedakarlığı. Nessa'yı geri getirmeliydi. Hem de çok geç olmadan.
İrlanda
Saat 13.24"İki saatten fazladır bu pazarda dolaşıyoruz. Şu koridoru 7. kez mi geçtik biz?" Pietro, alnı karışarak kalabalık bir koridora yaklaşınca Wanda ikizinin kolunu tuttu.
"Bekle. Bizimle oynuyor, hissedebiliyorum." Sonra pazar yeri yavaşladı. İnsanlar hareket etmeyi tek tek keserken Wanda karşı koridorda, siyah bir cüppe giymiş kızı seçti. En fazla on beş yaşında duruyordu.
"Demek beni arıyorsunuz. Ah, şey. İnsanlarla pek anlaşamam da, zamanla uğraşmak da hobimdir. Ne için gelmiştiniz?" Pietro derin bir nefes aldı.
"Sevgilimi diriltmek istiyoruz."
"O da iyiymiş?"
Kızıl cadı sakince nefes aldı ve gözlerini uzunca bir süre kapalı tutup ikizinin kolunu sıktı.
"Pietro sakin ol. Bu iş ayakta konuşulacak bir şey değil."
"Bakın her ne istiyorsanız umurumda değil tamam mı? Beni takip etmeyi bırakın artık."
Pietro daha demin ikizinin kolunu tutuğu yerden bu seferde kız nasibini almıştı lakin daha acımasız ve karanlık duygular içinden. Genç adam çevredekilere umursamadan kızın kolunu sıkıca tutmuş ve ölümcül gözlerini kıza yönelmişti. Elinin hızlı titreşimi kızın kolunun aşınmasına hatta nerdeyse sürtünmeden dolayı alev alacak kadar yanmasına sebep olmuştu.
"Bizimle oyun oynama!" Pietro aslanları kıskandıracak kükremesi ile kıza bağırdığında ufak kızın korkudan ruhu titremişti nerdeyse.
"Pietro sakin ol. O daha küçük bir kız onu rahat bırak. " cıvayı andıran gözleri derinliğine aynı cıva gibi zehir besliyordu artık. İnsanları sevmiyor hatta bilhassa onlardan nefret ediyordu. Onun kızı bu sefil yaratıkları kurtarırken ölmüştü nede olsa. Kötülere daha çok özeniyor belkide onlardan biri olmak istiyordu aciz kalbi. Nessa dan sonra her şey değişmişti onun için. Hayatının belki de sonbaharını yaşıyordu şuanda adam. Dallarındaki yapraklar yazın şenliği ile açmış ve en güzel anları yaşamıştı. Güneşinin ışığı ile en görkemli zamanıydı onun için ama şimdi ise ağaç belki biraz hastalık kapmıştı belki de sonbaharın etkisi ile artık yapraklar dalda durmuyordu, saymayacağı kadar hızla onu terk ediyordu. Ağaç mahcuptu kendini onlar -o- olmadan yalnız hissediyordu. Bir parçası eksikti ve çetin kış yaklaşıyordu onsuz daha çok üşütecekti vücudu o olmadan daha savunmasızdı. Agnessa genç adamın yapraklarıydı adeta ve şimdi Pietro asla gelmeyecek olan yazı için çabalıyordu.
Genç adam kemikli ellerini küçük kızın üzerinden yavaşça çekti.
"Benden tam olarak ne istiyorsunuz."
Kızıl cadı ukala bir gülümseme ile karşısındaki kıza baktı.
"Sana dedim ya burada olmaz. Evini göster."
Kız bir süre gözlerini yerde gezdirdi ve omuz silkip yürümeye başladı.
*
Geldikleri yer köyün yaklaşık bir buçuk kilometre dışında bir yerdi. Ormanın en derinlik köşelerini kızın evi süslüyordu.
"Buraya karanlık orman derler."
"Bundan bize ne küçük şeytan."
"Demem o ki buraya girenin bir daha çıkamayacağı rivayet edilir. Hele ki Kan deresini geçtikten sonrasını."
Kız arkasında kalan dereyi gösterdiğinde karşısındaki ikizlerin korkmasını beklemişti.
"Sence bizi bir şey korkutabilir gibi mi duruyor? Ben bu dünyada cehennemi yaşıyorum zaten seni küçük sürtük ve emin ol başka hiçbir şey benim canımı bu kadar yakamaz."
Genç adamın kaba konuşması ani bir çıkışma değildi onun için. Beklediği bir şeydi hatta beklediği ve geç gelen bir şeydi.
Yosun tutmuş ağaçların arasından geçip eve vardıklarında aynı ağaçlara itaatten evi çevreleyen çiftlerde yosunla kaplıydı. Eski yıkık dökük bir evdi. Tekabülken orta çağdan kaldığını bile söylenebilirdi.
"Burası bizim neslimizin yaşadığı ev. Eskiden birkaç kez cadı olduğumuz için yanmaya maruz kaldı ama artık insanlar bizim gibi insanlara o gözle bakmıyor tabi gene de burada tek başıma beni dışladıkları gerçeği pek de geçmişin etkisinin kalktığını söyleyemez."
"Bak bunlar umurumuzda değil tamam mı?"
"Peki ne umurunuzda anlatın."
"Bak bundan yaklaşık altı yedi ay önceki dünya saldırısını duymuşsundur. Orda ölen kız. Agnessa Radford. O benim karım olacaktı. O kız bizim bir parçamız ve onu geri getirmemiz gerek."
"Oh demek Agnessa! Aman tanrım ona hayranım ben, o benim idolüm. Cadılar onu en baştaki kişi olarak nitelendiriyor o zamandan beri. Fedakarlığı bizi şuan var ediyor."
"Evet sizin gibi sefil varlıklar için kendini feda etti."
"Artık beni aşağılamaktan vazgeçecek misin?"
Pietro kıza bir süre baktıktan sonra göz devirdi. Kızın kahve saçları Agnessa'nın kilere benziyordu ama hiçbir şey o saçlardaki güzelliği yakalayamazdı.
"Bakın anlamıyorum benden ne istiyorsunuz? Sen Wanda sen çok güçlü bir cadısın sen bile bir şey yapmazken bendenden ne umuyorsun?"
Kızıl cadı, kızın onun adını bilmesine şaşırmamıştı doğrusu. Sonuçta ikiside cadıydı.
"Senden tek istediğimiz Death'in yer yüzündeki temsilcisinin yerini bilip bilmediğin."
Kız Death'in adını duyduğunda şaşkınlığını gizleyememişti. O gizliydi. Onun adını konuşmak yasaktı. Kimse açıkça dile getiremezdi onu. Cadıların zihinleri birebirine kapalı olduğu için Wanda kızın zihninde hiçbir şey göremiyordu.
"B..Ben hayır bilmiyorum."
"Yalan söyleme Karleen eskiden onun temsilcisinin sizin soyunuzdan geldiğini biliyorum. Bu da demek oluyor ki onu tanıyorsun. "
"Bak bunu söyleyemem tamam mı! Ben daha on beş yaşındayım ve ölmek istemiyorum."
"Bana bak eğer söylemezsen seni ben öldürürüm küçük fahişe!" Pietro kıza doğru bir adım atığında Wanda tekrar ikizinin kolunu sıkmıştı.
"O sizler için hayatını verdi be! Bir an bile düşünmedi vr şimdi siz ancak kendinizi düşünerek bencillik yapın."
Kız, genç adamın lafları altında ezildiğini hissetmişti. İrlanda kışın bu aylarında soğuk oluyordu. Gerçi İrlanda hep soğuktu ama şuanda sanki ölümün soğukluğu vardı etrafta. Çürük et kokuları etrafı kaplar gibi pek de hoş olmayan bir koku vardı ve sanki morgu andıracak şekilde soğuktu etraf. Yağmur taneleri intihar edercesine çisemeye başlamıştı ve ormandaki toprak kokusu dahi bastırmıyordu o kötü kokuyu.
"Sibirya- Oymyakon. Oraya gidin ama yolda kendinize dikkat edin. Ölüm her an ensenizde olacak. "
"Lanet olasıca dünyanın en soğuk yerinde ne işi var bu elçinin."
"Ölüm soğuktur Pietro." Genç adam ikizinin yanı sıra kızın adını bilmesine şaşırmıştı.
"Peki oraya gittiğimizde ellerimizi birleştirip El-Çi Elçi, Elçi, Elçi mi diyeceğiz? Bu nasıl tarif?"
"Aslına bir bakıma öyle bir şey. Orada da burası gibi karanlık orman vardır. Bu sadece elçiliğin geçtiği sülaleye verilen bir lanettir. Eskiden burasıda öyleydi."
"Lanet olasıca şeyi anlatacak mısın artık?"
"Karanlık ormana gidin orda gerçekten kan deresi vardır. Suyundan tamamen kan akar. Bir yudum sudan-kandan için ve yüzünüzü kan ile yıkayın. Daha sonra ise kaç kişi görmek istiyorsa elçiyi kendinden bir kaç damla kan akıtsın suya. Aldığınıza karşılık verdiğiniz bu. Daha sonra ise ormanın en karanlık yerine doğru dönün ve elçiye seslenin. Orda olacak."
Pietro kızın dediklerinden sonra arkasına bakma gereği dahi duymadan ikizini alıp hızla oradan uzaklaşmıştı. İrlanda'nın kırlık alanına geldiklerine adam yavaşlamışlaydı ve bir süre sonra adam ikizini kucağından indirdi.
"Biraz dinlenelim yolumuz uzun."
"Orya senin kucağında yolculuk etmeyeceğim Pietro."
"En kısa süreli yol bu Wanda."
"Acelemiz yok Pietro."
"Anlamıyor musun var! Her geçen saniye yüreğimdeki alev dahada körükleniyor Wanda. Dönmesi gerekirken sanki birisi üzerine benzin dökermiş gibi daha da alevleniyor. Onsuzluğa tahammül edemiyorum. Nefes almak işkence gibi."
Kızıl cadı bir sure yutkunamadı, boş gözleri ile yerdeki yeşil çimenlere döndü. Yağmur hızını artırmaktansa durmayı tercih etmişti.
"Onu tek özleyenin sen olduğunu sanıyorsun ama değilsin! Hepimiz onu özlüyoruz. Arada Starın ve Phil'in zihnine giriyorum. Ordalar ve küçük bir çocuk gibi köşeye çekilmiş içten içe ağlıyorlar. O gittiğinde hepimizden bir parça götürdü Pietro ve biz onu daha yeni tanımıştık. Yıllardır onu büyüten insanları düşün! Acılarını anlayamayız Pietro! Phil acıdan geriye çekildi SHIELD'in başkanlığını bıraktı. Biz ortadan kaybolduk. İntikamcılar dağıldı. Onun gitmesi sadece bize zarar vermedi Pietro!"
Dimitri gözleri dolu bir halde kızıl cadıyı dinliyordu. O bencil yaratık gitmiş artık yerine acının gazabı ile pişman bir kişi gelmişti. Agnessa sadece onlardan bir şey götürmemişti evet, Dimitri de çok acı çekiyordu. Kendi yaptıklarının sonucuna katlanmak onun için çok zordu ama şöyle bir şey vardı ki sadece giden yoktu gelen de vardı. Dimitri merhametini kazanmıştı onun gidişi ile. İnsan olmamasına rağmen insani duyguları öğrenmişti onunla beraber. Acı çekiyordu delicesine acı çekiyordu. Geceler geçmek bilmiyordu, güçleri artık ona ağırlık yapıyordu, bu yükü kaldıracak gücü kalamamıştı artık. Elleri titriyordu, nefes almakta zorlanıyordu. Pişmanlık nu kadar acı olmamalıydı. Hele onun için bu kadar zor olması çok saçmaydı. Aşk bu kadar saçma olmamalıydı. O kızı bu denli sevmemeliydi. Ona olan aşkı yüzünden onu kaybetmişti. Sırf onu kabul etmedi diye ölmesine izin vermişti.
İkizler acı içinde göz yaşlarına boğulmuştu. Erkekler ağlamaz derler. Eğer bir erkeği ağlatan bir şey varsa o adam onu çok sevmiş demektir. Pietro, Agnessa'yı çok sevmişti. Dimitri, Agnessa'yı çok sevmişti. Ama bazen aşk farklı sonuçlar doğururdu.
Kara kaşlı, kara saçlı adam o an her şeyden vazgeçti. Artık onlardan saklanmanın bir faydası yoktu. Kendini toplarlardı ve gözlerinden akan yaşı sildi. Görünmezliği kaldırdığımda ikizler onu fark etmemişti ilk önce.
"Hey çocuklar!"
Wanda ve Pietro o an neye uğradıklarını şaştırmıştı. Daha bir saniye önce etraflarında kimse yokken bu adamada nerden çıka gelmişti.
"Kimsin sen?"
Pietro kız kardeşini arkasına alırken göğsünü kabartarak öne çıkmıştı.
"Aslında bu çok uzun bir konu."
"Kes dalgayı sana bir soru sordum."
"Ah ben deniz Dimitri Prinslow, Agnessa'nın savaş boyundaki yoldaşı."
"Yoldaş mu ne yoldaşı? Seni tanımıyoruz yalan söyleme!"
"Ah çocuk neden sana yalan söyleyeyim? Hatırlasanıza Nessa sürekli size birinden bahsetmeye çalışıyordu ama bir türlü söyleyemiyordu. O kişi benim evrenin en güçlü ikinci veyahut da ilk ona girebilecek canlılarından biriyim."
Pietro kendinden en fazla beş yaş büyük olabilecek adamın ona çocuk demesine sinir olmuştu ama bir yandan da dedikleri kafasındaki her şeyi aydınlatıyordu.
Nessa'nın son sözleri geldi aklına. Orda Dimitri'den söz etmişti. Adam doğruyu söylüyordu.
"Neden şimdi karşımıza çıktın?"
"Size yardım etmek istiyorum çocuk!"
"Bana çocuk demeyi kes benden en fazla beş yaş büyüksün!"
Dimitri büyük bir kahkaha atı ve konuşmasına devam etti.
"İnan bana aklının alamayacağı zamanlarda doğduğum öyle ki dünyanınız yoktu. Ben ölümsüzüm neydi o hah ampul kafa."
Pietro Ampul Kafa lafını duyduğunda titremişti. Bu sözü en son onun narin dudaklarından duymuştu. Can verirken kollarında ona hakaret etmekten çekinememişti kız.
"Bana şöyle deme onu ancak Nessa der.. Di."
"Bak uzatma şu işi size yardım edebilirim. Güçlerimin sınırı yok."
"Nasıl edeceksin?"
"Death le bir kaç kez görüşmüşlüğüm var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Time|| Lost Souls » 2
Science Fictionİntikamın soğuk rüzgarı demir gibi işlerken tenine, Geçmişin kanı bekler seni kalbin dönemecinde. Kum taneleri gibi süzülürsen acının dengesinde, Kötülüğün gölgesi yok eder seni tek bir gecede. **** Yok oluştan doğan başlangıç ne kadar temiz olabi...