"Ne?" Mila şaşkınlıkla Dimitri'ye bakarken Bucky'de Pietro'yu zorlukla tutabiliyordu. "Onu kurtarabilirmiş ama yapmamış!" Kız duyduklarına inanamazken Dimitri yutkundu. "Uzay-zaman dengesini bozabilirdi. Ayrıca da kurtarmak istedim. Ama bu onun seçimiydi. Onu şimdi geri getirebiliriz, evet. Fakat o zaman seçimine karşı gelemezdim. İnsanların kaderleriyle oynayamazsınız." Pietro hala sinirliydi ama biraz yatışmıştı. "O gidince bizim kaderimiz diye bir şey kaldı mı peki? Lanet olsun, ona evlenme teklifi etmiştim ben!" Öfkeyle haykırışı tüm ormanı titretmişti adeta.
Bucky'nin elinden saniyesinde kurtularak Dimitri'nin yakasına tekrar yapıştı. "Bana bak, seni adi orospu çocuğu. Eğer onu geri getirmeyecek olursan seni mahvederim." Çadırları kapatıp eşyalarını herkese hızlıca geri dağıttı Pietro ve ormanda, önden yürümeye başladı.
Dimitri'de onun peşine takılırken göz devirdi. "Ormanın merkezine gidip oradan portalla Kara Orman'a geçeceğiz. Ve benim bir annem yok, Ampul Kafa."
*
Portaldan çıktıklarında Mila yine ilk seferde olduğu gibi Dimitri'nin ayağına kusacakken adam hızla geri çekildi ve yüzünü buruşturdu. "Evren bilir sen uçağa da binemiyorsundur." Bu, Bucky'nin gülmesini sağlamıştı. Mila dudaklarını silip, matarasından su içtikten sonra işaret parmağını tehditkar bir tavırla Bucky'e salladı. "Kapa çeneni, fosil." "Kapatmıyorum, Hobbit."
İkisi arasında saçma atışma devam ededursun, Wanda ve Pietro yürümeye başlamışlardı bile. Sonunda atışmalarını bitirdiklerinde diğerleri de onlara katılabilmişti.
Mila, sessizce çantasından tabletini çıkarttı. "O hala burada çekiyor mu?" Bucky merakla sormuştu. "Stark teknolojisi, bebeğim." Mila hasretle tabletini okşadı ve hemen GPS'i açarak işe koyuldu. "Gideceğimiz Kan Deresi denen yer ormanın çıkışından on metre geride." Herkes duysun diye yüksek sesle konuşuyordu.
"Death'in elçisini çağırmak için dereye birimizin kan akıtması gerekiyormuş. Minik cadı öyle söylemişti." Pietro'nun bu cümlesinin ardından şimşek çakarken beyaz saçlı adam orta parmağını kaldırarak gökyüzüne göstermişti ve bu, Dimitri haricinde tüm ekibi güldürmüştü. "Onunla dalga geçmek pek akıl karı değil, Pietro Maximoff." "Senin dediklerin umurumda değil çakma tanrı."
Dimitri cevap vermemişti. Adamın öfkesinin gayet farkındaydı. "Orman labirent gibi devam eden bir yer. Ama şu anda doğru yoldayız. Üç kere daha sola dönersek dere karşımıza çıkacak." Ve Mila'nın dediği gibi de oldu. Kan Deresi, üç kere sola döndüklerinden sonra karşılarına çıkmıştı. Dereden su akmıyordu, kan akıyordu.
Pietro yüzünü buruşturdu. "Kan deresi mi yoksa bok deresi mi anlamadım." Bucky onun bu lafına göz devirmişti. "Şu bok lafına da iyice kafayı taktın." Pietro sırıttı. "Bok böceği Barnes lafı benim başyapıtım, deme öyle."
Dimitri ikisinin sözünü kesti. "Kapatın çenenizi. Kim kan akıtacak?" "Nessa olsa o yapabilirdi, çabuk iyileşiyor." Wanda üzgünce iç çekti. Pietro öne doğru gelerek ikizinin yanında dururken derin bir nefes almıştı.
"Pekala, ben yaparım."
Pietro, Barnes'ın yanından geçerken kemerinde kılıfın içinde duran kılıcı çekti ve pis kokular saçan derenim yanına ilerledi. Toprak ve derenin birleştiği yerde durduğunda filmleri andırırcasına hiç beklemeden bıçağı avcunun arasına yerleştirdi ve çekti. Bir an olsun içi titremişti adamın. Bilmiyordu acı mıydı bu ama şu var ki kendini iyi hissetmişti. Sanki uzun süredir vücudunda dolaşan kirli kan en sonunda akmıştı. Avcu oluk oluk kan dolarken gri gözleri dereye çevirdi adam. Avucunu yatay halden kurtarıp düzelti ve kanın dereye akmasını sağladı. Dereye düşen her damla ile dahada kötü kokmaya başlamamıştı etraf, sanki altı ay önceden kalma bir cesedi daha yeni buluyor gibiydiler. Wanda elinde bir parça beyaz bezle kardeşinde yaklaşırken kokudan rahatsız olmuştu. Adamın heybetli sırtında elini gezdirdi. Bu bir nevi ona destek verir gibi bir şeydi. Kesik elini avcunun içine alırken etraftan bir ürperti geçmişti. Karanlık gece bir o kadar daha kendi ziftine boğuluyordu lakin ortada olmayan sisler bir anda türemişti. Cadı gözlerini dereye çevirdiğine kırmızı jöle gibi patladığımı gördü. Sanki derenin içinde ışıklandırma sistemi var gibiydi. Wanda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Time|| Lost Souls » 2
Ficção Científicaİntikamın soğuk rüzgarı demir gibi işlerken tenine, Geçmişin kanı bekler seni kalbin dönemecinde. Kum taneleri gibi süzülürsen acının dengesinde, Kötülüğün gölgesi yok eder seni tek bir gecede. **** Yok oluştan doğan başlangıç ne kadar temiz olabi...