lİkinci gün, Nessa'nın merakı üzerine Bucky'leydi. Kız aslında dün geçirdikleri garip konuşmadan sonra Pietro'yu tanımak istiyordu. Fakat Dimitri bu konuda oldukça ısrarcıydı, adam eğer Pietro sona kalırsa kıza bir şeyler hatırlatabileceğine inanıyordu. Eh, Pietro olmayınca da Ness Bucky'i seçmişti.
Bucky Barnes, normal günlere nazaran bugün oldukça keyifli ve zindeydi. Yeşil-mavi gözlerindeki heyecan bin kilometre geriden seçilebilecek türdendi. Üzerine geçirdiği siyah tişört ve siyah pantolonla, onlara eklenen metal koluyla ne kadar korkutucu görünürse görünsün bir çocuk kadar sevinçliydi. Kim, kız kardeşi gibi gördüğü birini tekrar kazanınca sevinmezdi ki?
Aklına dün geçirilen patlama gelince suratı yavaş yavaş düştü. Nessa kim bilir ne kadar üzülmüştü.
İyice uzayan saçlarını arkaya iterken masanın üzerinde duran küçük makası pantolonunun arka cebine sıkıştırdı. Nessa'nın saçlarını kesecekti. Tıpkı kızın başta kendisinin saçlarını kestiği gibi.
Odasından çıkıp kapının kilitlenmesi için elini yandaki dokunmatik ekrana okuturken karşı odadan çıkan Camilla Radford, kaşlarını çatmıştı. "Tanrı aşkına, neden benim kapım için o dokunmatik otomatlardan yok?!" Sinirle yerinde sıçrarken Bucky ona dönüp sırıtmakla yetinmişti. Bu, adamın tabirinde "oh olsun" demek gibi bir şeydi. Kızın inatçı mavilikleri bir süre Bucky'de takılı kalırken yutkunarak kafasını çevirmişti. Bu sıralarda sık sık yaşanıyordu göz temasından kaçmak. 'Tanrı sonumu hayır etsin' diyerek dua etti içinden ve adama son bir bakış atarak, sekerek koridorda kayboldu. Bucky'nin yüzündeki sırıtma sönmeden, daha fazla genişlemişti.
Bir alt kata yavaşça merdivenlere inerken Steve'inki hariç –onun çoktan uyandığını biliyordu- tüm kapılara tek tek ayağıyla tekme attı. Pietro'dan bir küfür işitmişti, Peter'dan 'biraz daha uyuyayım May hala' cümlesini, Carol Pietro'nunkinden bile ağır bir küfür savurmuştu... Normal şekilde uyanıp dışarı çıkan iki kişi vardı. Wanda ve Agnessa. Bu, zamanı geçmiş adamı oldukça şaşırtmıştı. Ness uyumayı bu üsteki herkesten daha çok severdi. Saatin 8'inde uyanmış olması sanıyorsa eğer bir mucizeydi.
Ellerini ceplerine koyarken Wanda'ya başıyla selam verdi ve Kızıl Cadı'nın sessizce oradan uzaklaşmasını izledi. Nessa'yla ikisi kalmıştı. "Günaydın." Adamın çekingen sesine karşın kız, onun kim olduğunu unutsa da –Mila kısaca çoğu kişiden bahsetmişti- bal rengi gözlerini kısarak gerçek bir gülümsemeyi dolgun dudakları üzerine yerleştirmişti. "Günaydın-" "Bucky. Adım, Bucky yani." Kızın dudakları arasından bir kıkırtı çıktı. "Rahat olabilirsin. Yeni kişiler tanımakta biraz zorlanıyorum evet, ama tanımayınca da işin içinden çıkamıyorum. O yüzden önce bana biraz kendinden bahset, sonra da kahvaltıya inelim." Kızın sevimli rahatlığı Bucky'de derin bir nefes alma isteği uyandırırken o da gözle görünebilir şekilde rahatlamıştı.
"Ama önce şu kafamdaki saçları yolmak istiyorum. Ne geri zekalı şeydir bunlar ya? Kıçıma kadar gelmişler, tarıyorum bir süre sonra yine dolanıyorlar. Topuz yapsam top gibi yuvarlanıyor kafamda. Anlamadım ya-" Aklına gelen ufacık görüntüyle küfrederek duvara tutundu.
Gülerek Bucky'le konuşurken adamın saçlarını kesiyordu.
Gerçekliğe döndüğünde adamın kolunu sıkıca tuttu. "Senin saçlarını ben mi kesmiştim?" Bucky, önce şokla yerinde kalsa da, sonra kahkaha atarak kıza sarıldı. "Tanrım, evet!" Ne kadar saniyelik bir anı da olsa, hatıraları doğal yollarla gitmediği için –trafik kazası, kafa çarpma gibi- bu genç kıza ağır gelmişti. Kanayan burnunu fark ettiğinde adamdan ayrıldı, fakat sonra onun kollarına geri bayıldı.
Ne kadar çabuk bayılıyordu o öyle?
*
"Belki de onu biraz yalnız bırakmamız gereklidir? Bu her gün bir kişi onunla gezsin fikrinin suyu çıkmak üzere de." Pietro, toplantı odasında sinirle ayaklarını sallarken konuştu. Masanın üzerinde oturuyordu, Nessa'da genelde masanın üzerinde otururdu. "Çoğu kişiden onaylayan mırıltılar yükselirken Dimitri kaşlarını çattı. "O zaman fikir baştan kabul edilmeyecekti, Pietro. Hem bak, bir anıyı hatırlamış bile." Kız, Bucky tarafından kalçasından beline kadar kesilmiş saçlarından elini geçirirken sesi zor duyulacak şekilde fısıldadı. "Kendimi tanımak istiyorum. Bu bilinmezlik duygusu canımı yakıyor. Neden her şeyi daha fazla hissediyorum?" Yorgun gözleri masa etrafında toplanmış kişileri süzerken hayıflanmadan edememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Time|| Lost Souls » 2
Ciencia Ficciónİntikamın soğuk rüzgarı demir gibi işlerken tenine, Geçmişin kanı bekler seni kalbin dönemecinde. Kum taneleri gibi süzülürsen acının dengesinde, Kötülüğün gölgesi yok eder seni tek bir gecede. **** Yok oluştan doğan başlangıç ne kadar temiz olabi...