Akşamın sessizliği kafese konmuş bir kartal gibi çırpınıyordu etrafta, hava soğuk lakin bir o kadarda güzeldi. Agnessa kafasını gökyüzüne kaldırdı ve pembeye dönük olan bulutlara baktı. Şehir karın sessizliğine hapsolmuştu. Kafasını bu sefer yere eğdi ve elindeki koliyi dahada sıkıca kavrayıp önündeki yıkık dökük eve ilerledi. Koli aslında haddinden fazla büyüktü lakin Wanda'nın ona öğrettiği birkaç büyümsü şey ona yardım ediyordu. Kehribarları, bembeyaz gökyüzünde adeta parlıyordu. Buna nazaran kahve saçları soğuktan yıpranmış, kırılmıştı ve bu kötü bir görüntü sergiliyordu. Kızın düz inen burnu soğuktan kızarmıştı, Tanrı'ya şükür ki kulaklarını koruyan bir şapkaya sahipti ve burnunun kaderini kulaklarına yaşatmıyordu. Kahve kürklü montunun altına siyah bir pantolon giymişti. Kahverengiye hükmeden bir yapısı var gibiydi bu görüntüsü ile.
Kar ayağının altında ezilirken sesler çıkartıyor ve bu da Agnessa'nın hoşuna gidiyordu. Çocuk gibiydi, gerçi hayata geri döneli iki ay olduğuna göre daha bir bebek sayılırdı ya.
Kız, yıpranmış ahşap kapının önünde durduğunda siyah postalları ile kapıyı tekmeledi. On saniye sürdü açılması kapının. Küçük mavi gözlü bir çocuk açmıştı kapıyı. Tombul yanakları soğuktan al al olmuştu ve hiçbir ısı gelmeyen evde sadece bir süveter ile duruyordu.
"Evde tek misin ufaklık?"Çocuk uzun siyah saçlarını omuzlarına vururcasına kafasını salladı. "Peki gelebilir miyim?"
Çocuk kararsız kalmıştı, daha beş yaşında bile görünmeyen çocuk adeta kızı manipüle ediyordu.
Agnessa ayaklarını yere vurarak karları silkeledi ve içeriye adım attı. Ev cidden soğuktu hatta öyle ki dışarısından bile daha soğuktu. Kız, uzun holde ilerlerlerdi ve karşısına büyük bir salon çıktı. İçeride en az on çocuk vardı.Agnessa elindeki koliyi siyah büyülerini kullanarak yere bıraktı. Çocuklar gördükleri ile şok olmuşlardı.
Aralarından en büyüğü -tekabülen o da on yedi yaşındaydı- kızın yanına yaklaştı. "Sen kimsin?" Kız şirince sırıttı ve çocuğa elini uzattı.
"Agnessa Radford."Kumral çocuk duydukları ile iyice şaşırtmıştı. Kızın elini bekletmeden sıktı.
"Han."
"Demek Han. Tanıştığımıza çok memnun oldum Han."
"Senin burada ne işin var?"
"Anlamdım?""Yani ne biliyim siz şu İntikamcılar vızırtısı falan değil misiniz? Burada ne işin olabilir ki?"
"Öncelikle ben bir İntikamcı değilim, ben Nessa'yım. Yani daha mükemmelim ama o ayrı konu, neyse ufaklık gel benimle." Çocuk kızın samimi egosunu tatlı bulmuştu.Agnessa kolinin önünde durdu ve kolinin kapağını açtı. Küçük çocuklar merakla etraflarına toplanmıştı.
Koli o kadar devasaydı ki içinde battaniyeden yiyeceğe kadar her şey vardı, hatta bu küçük çocuklar için mont bile. Zaten gelirken önünü görememişti kız."Dinleyin çocuklar çok çat kapı ortaya çıktım ama duyduğuma göre yardıma ihtiyacınız varmış ve elimden geleni toplayıp geldim bir saate, şimdilik bunları alın."
Küçük çocuklar mutluluk çığlıkları ile beraber koliye saldırıyordu. Han usulca gülümsedi ve kıza minnetle baktı. Agnessa çocuğa yaklaştı ve onu soğuk geçiren camın önüne çekti. "Ne zamandır buradasınız?"
"İki yılı geçiyor.""Bu kadar çocuğa sen mi bakıyorsun Han?"
Han kafasını salladı.
Agnessa ne diyeceğini bilememişti. On'a yakın çocuk vardı burada ve bundan iki yıl öncesini düşünürsek Han daha on beş yaşındayken üç yaşında bebeklere bakıyormuş."Kimsiniz siz Han? Bu kadar çocuk da neyin nesi?"
"Biz aslında kimseyiz, istenmeyenleriz. Burada gördüğün çocukların hepsini sokakta buldum. Aileleri terk etmişti. Çoğu kundaktaydı bulduğumda ve şimdi ise on dokuz yaşında ona yakın çocuğum var. " Han hüzünle gülümsedi. Üzerindeki yükü yansıtırcasına lakin bir o kadarda güçlü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Time|| Lost Souls » 2
Science Fictionİntikamın soğuk rüzgarı demir gibi işlerken tenine, Geçmişin kanı bekler seni kalbin dönemecinde. Kum taneleri gibi süzülürsen acının dengesinde, Kötülüğün gölgesi yok eder seni tek bir gecede. **** Yok oluştan doğan başlangıç ne kadar temiz olabi...