İlk gün Mila'ya aitti.
Agnessa'ya kendini ilk tanıtacak kişi oydu. Her gün farklı biri olacaktı, bugün sıra kendisindeydi. Mutlu bir gülümsemeyle beraber kollarını iki yana açarak sevimlice esnedi. "Kedi yavrularına benzedin." Karşı koltukta, elinde bir kupa kahveyi yudumlayan Bucky, sırıtırken kız korkudan elini göğsüne koymuştu. Yerinden sıçramayı da eksik etmemişti tabii. "Sevgili fosilciğim, oradan buradan habersiz gelmesen diyorum? Bir Dimitri vakası daha yaşamak sinir bozucu oluyor." Sıcak gecenin ardından iyice terleten çarşafı ayaklarıyla ittikten sonra şortunun açılmasına dikkat ederek ayağı kalktı.
"Bugün sizinle gezsem olmuyor mu?" Elindeki kahveyi genç kızın komidininin üzerine bırakırken homurdanmıştı. "Elbette olmuyor. Her gün birer kişi diye anlaşıldı Bucky."
"Bir dakika, ne? Sen bana Bucky mi dedin?" Bu, adamı güldürmeye yeterken Mila hafif de olsa kızardı. Lanet olası Barnes'ın ismine o kadar büyük bir zaafı vardı ki, uzun zamandır söylemekten kaçınıyordu. "Dediysem dedim, şimdi odamdan çık." Odasının içindeki minik banyosuna ilerledi ve yüzünü yıkayıp, hızlıca dişlerini fırçaladı.
İçeri döndüğünde Bucky'i hala otururken bulunca göz devirerek dolabından siyah şort ve kırmızı kareli gömlek seçtikten sonra banyoya tekrardan girdi ve dakika geçmeden giyinik bir şekilde çıktı. Pratik olmayı seviyordu. Kıyafetine hiç uygun olmayan bir şekilde saçlarını dağınık topuz yaptığında adam gülmeden edemedi. "Anlıyorum, odama bayıldın çok güzel falan ama ben açım." Hala uykulu olmasından mütevellit bir esnemeyi daha ağzından kaçırırken kendisi de gülmek üzereydi. "İyi ya, bir şey istemeye de gelmiyor senden."
"Bu tripli cümlene tek bir cevap vermeyeceğim." Mila, omuz silktikten sonra odasının kapısını açtı ve ilk kendisi dışarı çıktı, Bucky'de onun arkasından. Kız özenle kapıyı da kilitlemişti. Odasındaki tek koruma anahtar kilidiydi. Oysa Ness'in ki el iziyle açılabiliyordu. Sanıyorsa eğer hayatı boyunca ilk defa Ness'i kıskanmıştı.
Ailesinin aksine.
Onlar hakkında düşünmekten nefret ettiği için başını iki yana salladı ve düşüncelerini dağıttı. Yemekhane yolunda ikisi de sessizdi. Geniş kapılardan içeri girdiklerinde gözleri şokla açıldı. Nessa, bir masada oturmuş 'hunharca' önündeki dolu tepsiden yemek yiyordu.
Bucky ve Mila'nın ardından gelen ikizler de şaşkınlıkla bakarken Pietro bir süre sonra şaşkınlık ifadesini bırakmış, şefkatle gülümsemişti.
Sanki eskisi gibiydi.
Kendinde bir süre ondan uzak durması gerektiğini hatırlatırken gülümsemeye devam ederek ilerledi ve o da tepsisini alarak tepeleme doldurmuştu. Beş ay öncesi gibi yemek yemeden yaşama hissi yoktu. Nessa artık buradaydı ve Pietro kendini ona hatırlatmaya kararlıydı. "Neşeli görünüyorsun." Arkasında kendi tepsisini dolduran Steve'e döndü ve hiç bozmadığı gülümsemesini sundu. "Öyleyim. Dün beni hatırlamadığı için üzülüyordum fakat kendimi ona hatırlatma şansım var." Steve'in yanından fırlayan Tony sırıttı. "Yemekhaneye girdiğinden beridir sana bakıyor." Pietro kaşlarını kaldırdı. Tepsisini alıp, boş masalardan birine geçerken gözlerini Nessa'ya çevirdiğinde Tony'nin haklı olduğunu gördü.
Kız hem yemek yiyip, hem Pietro'ya bakıyordu.
Arsızca Nessa'ya göz kırpma isteğini bastırarak ciddileşti. Hemen kendini salamazdı. Kız hem hatırlamıyor, hem de güç konusunda ne yapacağını bilmiyordu. Aniden Nessa'nın masasından –Bucky ve Mila onunla oturuyordu- Nessa'nın öksürme sesini işitince yemeğe başladığı patatesini bırakıp kafasını kaldırdı. Kızın gözleri simsiyahtı ve her öksürmesinde ellerinde siyah büyüsü beliriyordu. Pietro sinirle küfredip, Nessa'nın yanına gidecekken siyah büyü tüm odayı esir aldı ve çok şiddetli bir patlamaya yol açtı. Yemekhanenin camları kırılmıştı, etraf toz duman içerisindeydi ve yaralılar vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lost Time|| Lost Souls » 2
Science Fictionİntikamın soğuk rüzgarı demir gibi işlerken tenine, Geçmişin kanı bekler seni kalbin dönemecinde. Kum taneleri gibi süzülürsen acının dengesinde, Kötülüğün gölgesi yok eder seni tek bir gecede. **** Yok oluştan doğan başlangıç ne kadar temiz olabi...