Elimdeki pizzayı son kez ısırıp kutusunun üzerine geri bıraktı. Lokmayı çiğnerken Destiny'e attığım kaçamak bakışları sürdürüyordum. Ağzını bıçak açmıyordu, benimle göz göze gelmiyordu. Durum bu kadar mı vahimdi yani?
Gözlerinin etrafı kızarmıştı, akan rimelinin de pek iç açıcı olduğu söylenemezdi. Saçları karmakarışık bir hâlde olsa da bu onu rahatsız etmiyor gibi duruyordu. Ağzımdaki lokmayı yutup parmak uçlarımı birbirlerine sürttüm. Böylece parmaklarıma yapışmış kırıntıların gitmesini sağladım.
"Pekâlâ," dedim ona bakarken. "Sökül bakalım seni sulugöz."
Bir an yüzünde küçük bir tebessüm oluştu. Sonra yerini hüzne bıraktı. "Biz önce yemek yiyorduk," dedi pürüzlü sesiyle. Ağlamaktan kısılmış olmalıydı sesi.
"Sana bir şey anlatacağım dedi. Ben de tamam dedim. Önce Jessica'yı hatırlayıp hatırlamadığımı sordu. Ben de hatırladığımı söyledim. Sonra Jessica'yla tekrar görüşmeye başladıklarını ondan hoşlandığını söyledi. Hatta birazdan Jessica da yanımıza gelecek dedi. Ben de atar yaptım. Tartıştık, ben de onu masada bırakıp geldim işte." İlk başta toparlamaya çalıştığı sesi sonlara doğru kısılmış ve yerini hüsrana bırakmıştı.
"Çaksaydın ikisine de bir tane." dedim rahat bir tavırla. Güldü.
"Bana bak," Bakışlarını gözlerime çıkarttı. "Niall'ı ne kadar sevdiğinin farkındayım. Ama biliyorsun ki Harry de öyle Niall da. Yani... henüz hiç aşık olmadıkları için sürekli birilerine karşı bir şeyler hissediyorlar ve bunu aşk olarak adlandırıyorlar. Ama aşk onların birkaç gün sonra vaz geçip duracağı bir duygu olmasa gerek."
Yutkundum. Bana kırgın bir görüntüyle bakan Destiny'e gülümsedim. "Ben eninde sonunda Niall'ın kendisini gerçekten hak eden birine aşık olacağını biliyorum. Bilemiyorum, belki bu sensindir ya da değilsindir. Şunu söyleyebilirim ki sana ikiniz de en iyisini hak ediyorsunuz ve ikiniz de birbiriniz için en iyisisiniz."
Dolu gözleriyle gülümsedi. "Ne sulugöz bir şey çıktın sen ya. Eğer tekrar ağlarsan kenara çeker döverim seni," dedim hafif bir kızgınlıkla.
Bir süre ses çıkarmadı. Bakışlarıyla etrafı taradıktan sonra tekrar yüzüme baktı. "Nasya," dedi en sonunda. Küçük bir mırıltı çıkardım devam etmesi için.
"On yaşındayken araba çarpmıştı hani sana. Hatırlıyor musun?" Başımı onaylarca salladım. Konuşmaya devam etti. "Biz hani bazı şeyleri unuttuğunu söylemiştik sana geçmişle ilgili. Sen sonra yalan söylüyorsunuz, öyle bir şey olsa hatırlardım diyip hepimizi dövmüştün," Kıkırdadım. Çok iyi hatırlıyordum. Niall bir hafta kolu sargılı gelmişti benim yüzümden. Güzel günlerdi.
Devam etti konuşmaya. "Gerçekten, yalan söylediğimizi mi düşünüyordun?"
Yüzüne tip tip baktım birkaç saniye. Neden şimdi bu konuyu açmıştı ki? "Hadi ama öyle bir şey olsa hafızamı kaybetsem falan şimdiye kadar hatırlardım değil mi? Hem eğer öyle bir şey varsa ve ben hatırlamıyorsam, o kadar da önemli şeyler değildir. Yoksa şimdiye hatırlardım."
Gülümsedim. Şimdi bu konuyu tekrar gün yüzüne çıkarması kafamı karıştırmıştı. Çünkü biliyordum ki Destiny bana asla yalan söylemezdi. Harry ve Niall da öyle. Ama ben de biraz inanmak istemiyordum bu duruma. Her neyi hatırlamıyorsam eğer şimdilik öyle kalsın istiyordum. Çünkü üzüleceğimden korkuyordum. Kırılmaz olarak çizdiğim profilimin domino taşları misali yıkılmasından korkuyordum. Eğer öyle bir durum varsa -ki bence yok- belki de ben... bazı şeyleri hatırlamaktan korkuyordum. Bu olağan bir durumdu.
"Neyse," diye cırlayarak kalktım sandalyeden. "Ben ellerimi yıkamaya gidiyorum sen de şu chucky makyajını silip, duş alıyorsun. Geldiğimde seni burada görürsem saçlarından tutup seni duşa sokarım." Merdivenlere doğru yürürken konuşmaya devam ettim. "Biliyorsun, daha önce yapmadığım şey değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fragile || Malik.
Fanfiction"Bu kalp on iki yıldır sadece senin için atıyor güzelim. Sence vazgeçer mi senden?" ff #61 [19/11/2016~] Küfür içerir. 04/06/2016