Orada yaşadığımız rezaletten sonra, minik prensesim, soluksuzca ağlamış ve annesini bu kadar öfkelendiren kadına, dillendirmek istemesem bile, gerçek annesine saldırmak istemişti. Onu sakinleştiren, yine kendi annesi sandığı, Melisa olmuştu. Ona her şeyin yolunda olduğunu söylemişti. Fakat, kızım annesinin öfkeli halini kolay kolay unutamamıştı. En sonunda çareyi orayı terk etmekte bulduğumuzda, Hande hala yüzsüzce konuşuyordu. Sözlerinin hedefi Melisa'ydı. Onun ne kadar aşağılık bir kadın oluğundan, kendisinin olmayan bir çocuğu sevebilecek kadar düşük seviyede biri olduğundan bahsetmişti. Bu sözler, Melisa'yı kızdırmak yerine, dakikalarca güldürmüştü. Gülüşü, fırtına öncesi sessizlikti. Ardından, can yakıcı sözlerinin ağzından çıkmasına izin verdi.
"Eğer ben, masum bir çocuğa kol kanat gerdiğim için, bana bu lafları söylüyorsan, o zaman benim yaptığımın tam tersini yaptığın için, sana bolca hakaret etmeliydim. Beni engelleyen ne biliyor musun?" diye sordu ve yüzündeki alaycı sırıtışla devam etti." Birincisi, şuan kucağımda, bana inci tanesiymişim gibi bakan, KIZIM. İkincisi ise, senin düştüğün seviyeye düşmek istememem. O yüzden, daha fazla tatsızlık çıkarma ve kızımın üzülmesine sebep olma. Yoksa bil ki, onun daha fazla akıtacağı her bir damla göz yaşı için, seni yerle bir ederim."
Sözlerini tamamladıktan sonra, çantasını da alarak, bir eliyle kızımı kucağında tutmaya çalışırken, diğeriyle beni kolumdan tutup çekiştirmeye başladı. Bunu yapmasına izin verdim çünkü bende biliyordum, eğer o an orayı terk etmeseydim, işler çok çirkin mertebeye gelecekti. Bu yüzden olabildiğince hızlı yürüyerek, arabaya ulaştım ve kilitli kapıları açarak, Melisa'nın Yaren'i yerleştirmesini bekledim. Herkes hazır olduğunda ise, arabayı çalıştırıp yola koyuldum.
Şimdi ise, Yaren, arka koltukta Melisa'nın kucağına yatmış, annesine sorular soruyordu. O kadının kim olduğunu, neden kendisinden kızı olarak bahsettiğini soruyordu. Melisa, hepsine onun anlayacağı cevaplar verdikten sonra sözlerini bitirmeden önce, ekledi:" Senin annen, benim." Yaren bunu duyduğuna oldukça sevinmişti. Artık hıçkırıkları da yok denecek kadar azalmış, sakinleşmişti. Bir an, Melisa'yı evine bırakıp bırakmamakta tereddüt etsem de, düşünmemi engelleyen şey, çalan telefonum oldu. Arayan, Sadık'tı. Bana acilen şirkete gelmemi söylediğinde, sinirim ikiye katlanmıştı. Kızımın, annesiyle tanışma günü, mahvolmuştu. Telefonu sinirle kapatarak, Melisa'ya hitaben konuştum.
"Eğer senin için de sorun olmazsa, Yaren'e göz kulak olabilir misin? Benim acilen şirkete gitmem lazım. Yaren'i bırakacak kimsem yok."
Bunu söylememle birlikte, tereddüt etmeden kabul etmişti. En azından, Yaren için endişelenmeme gerek kalmayacaktı.
Eve vardığımızda, Melisa Yaren'i kucağına alarak, evin giriş kapısına yöneldi. Ona anahtarın yerini bağırdığımda, elleri dolu olduğu için, sadece gülümsemekle yetindi. Evin içine girdiğinde ise, bende vakit kaybetmeden şirketin yolunu tutmuştum.
Melisa'nın Bakış Açısı:
Eve girmemle, Yaren'in beni durdurması bir oldu.
"Anne, babam eve ayakkabıyla girersek bize çok kızar. Dolapta terlik var, onları giymeliyiz." dedi ve bana gülümsedi. Bana olan bakışları, kalbimi sımsıcak yapıyordu. Bana seslenirken ses tonu son derece yumuşaktı. Bu durum bir yandan beni mutlu etse de, diğer yandan o Hande denen kadın yüzünden sinirlenmiştim. Böylesi tatlı bir kızı bırakıp, nasıl çekip gidebildiğini sormak istedim. Fakat, biliyordum ki, bunu sorgulamaya hakkım yoktu. Ben, sadece bu çocuğa birkaç saat zaman ayırmalıydım. Neyi neden yaptıkları, beni ilgilendirmemeliydi.
Yaren'in bahsettiği dolaptan çıkardığım, bir çift çocuk terliğini, ayaklarına geçirmesi için yere bıraktım. Ardından, dolapta kendime uygun bir çift terlik gördüğümde, onları da yere bıraktım ve dolabın kapağını kapattım. İkimiz de, şirin pembe terliklerimizle, oldukça sosyal medyalık bir görüntü oluşturmuştuk.,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNE!
Teen FictionBir kadın, kendisinin olmayan bir çocuğu ancak bu kadar sevebilirdi. *** "Beni, bir daha hiç terk etmeyeceksin, değil mi? Söz ver bana, anne. Söz ver." dedin minik Yaren, annesi sandığı beni bulmanın verdiği özlem ve mutlulukla. Aklım bu sözü vermey...