MERHABA ARKADAŞLAR! BİLİYORUM, BU DEFA ÇOK UZUN SÜRDÜ BÖLÜM PAYLAŞMAM. AMA CİDDEN YOĞUN BİR DÖNEMDİ VE YAZMAYA VAKTİM OLMADIĞI İÇİN SİZİ BEKLETTİM. YAZIM STİLİMİ DEĞİŞTİRDİM. YENİ YAZIM STİLİMİ BEĞENDİNİZ Mİ? YOKSA ESKİ YAZIM STİLİMLE DEVAM ETMEMİ Mİ TERCİH EDERSİNİZ? YORUMLARDA BUNU BELİRTMEYİ UNUTMAYIN.
DARBE OLAYINIDA, ÖLENLERE ALLAH'TAN RAHMET VE YAKINLARINA BAŞ SAĞLIĞI DİLİYORUM. YARALANANLARA İSE ALLAH ACİL ŞİFALAR VERSİN.
KEYİFLİ OKUMALAR DİLİYORUM.
Ben, kırgındım. Sebebini bilmediğim bir kırgınlıktı bu. En yakın arkadaşımla aynı adama karşı beslediğimiz hisler miydi beni kıran, yoksa günden güne büyüyen hislerimin sahibinin gözünde basit bir kadın oluşum mu, emin değildim. Beni kıran, Yaren için girdiğim bu yolda, amacımın dışına çıkıp patronum olan adama karşılıksız hisler beslemem de olabilirdi. Olmayacak bir duaya, amin demiş gibi hissediyordum. Ben, kısa bir süre sonra Yaren'le arama mesafe koymak, onu iş seyahatlerine gittiğime inandırmak zorundaydım. Fakat, aklım da kalbim de bunu yapmayı istemiyordu. O küçük kızı sarıp sarmalamak, bana her 'anne' diyişinde onu bağrıma basmak istiyordum. Onu sürekli sevmek, sevmek ve sevmek istiyordum.
Düşüncelerim, bugün yüzüncü kez çalan telefonumla bölünmüştü. Savaş, oldukça sinirliydi ve sinirini benden çıkarmaktan çekinmiyordu. Telefonu bıkkınlıkla açtım ve karşı odada, sırtını kapıya çevirmiş dışarısını izleyen patronuma çok da samimi olmayan bakışlar attım. Bugün, yüzlerce kez beni olur olmadık şeyler için yanına çağırmıştı ve bu süre zarfı boyunca yüzündeki o sert ifade hiç eksik olmamıştı. Onu kendime döndürüp, yüzüne doğru arkadaşımın bana ondan nasıl etkilendiğini anlattığını söylemek istedim, fakat, susmak daha mantıklı geldiği için böyle bir şeyi yapmadım. Söylediklerini dikkatle not ederek, isteklerini harfiyen yerine getirmeye çalıştım.
"Buyrun, Savaş Bey?" Dedim ciddi bir ses tonuyla. Bir süre karşıdan cevap gelmediğinde, sorumu yenileyerek cevap almayı umdum."Nasıl yardımcı olabilirim?" Sözlerimin üstüne bir süre daha sessiz kaldı. Sonunda konuşmaya karar verdiğinde, bana sadece odasına gitmemi istediğini söyledi. Yarışmaya katılanların çizimlerini getirmemi de eklemeyi unutmadı. Telefonu kapatarak masamın üstündeki çizimleri de alarak odadan çıktım. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde, halen bana dönmemişti, Savaş. Bu yüzden boğazımı temizleyerek beni farketmesini sağladım. Bakışlarını omzunun üzerinden bana çevirdiğinde, elindeki kupayı masaya bırakarak yerine oturdu. Eliyle yanına yaklaşmamı işaret ederken, bana karşı bu kadar ciddi ve sert oluşu beni bir yandan sinirlendirdi, bir yandan ise ona karşı olan öfkemi taze tutmama yardımcı oldu. Onu o kadar kolay affetmeyi düşünmüyordum. Biraz zaman geçmeli ve ben gerçekten bu sözleri hakedip etmediğimi kafamda ölçüp biçmeliydim.
Çizimleri önüne koydum ve ayakta dikilmeye devam ettim. Başını kaldırmadan bulunduğum yere baktığında, yine bir şey söylemeden çizimleri incelemeye başladı. Bu, yaklaşık yarım saat böyle sürdü. O arada bir benim bulunduğum tarafa bakıyor, fakat, hiçbir şekilde ağzından tek kelime dahi çıkmıyordu. İncelemeye devam ettiği çizimler arasında, kendi çizimimi de gördüğümde, gözlerimi kocaman açtım. Onun orada ne işi olduğunu gerçekten merak ediyordum. Yine dikkatsizliklerimin sonucunu böyle rezil olmakla ödüyordum işte. Fakat, Savaş'ın yüzünde memnun olmuş bir ifade vardı. Çizimi uzun uzun inceledi ve başını bana çevirdi."Bu çizimin sahibiyle, yarışma dışında görüşmek istiyorum. Lütfen irtibata geçin, Melisa Hanım."
Savaş bunları söylerken, içeriye giren Asu aramızdaki gergin havayı dağıtmıştı. Rahat bir tavırla içeri girerek, Savaş'ın yanına yaklaştı. Savaş'ın bana uzattığı çizimimi alarak bir süre inceledi. Bu sırada Savaş onun vereceği tepkileri görmek için bakışlarını yüzüne çevirmişti."Ne kadar güzel bir tasarım değil mi, Asu? Bu çizimin sahibiyle hemen görüşmek istiyorum." dedi Savaş ve diğer çizimlere de bakmaya başladı. Asu bir süre sessiz kaldıktan sonra, yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi. Emin olduğum bir şey varsa, o da şu anda şeytani bir plan yaptığıydı. Ki, haklı çıkmıştım da."Savaş." dedi sahte bir şaşkınlıkla, dudaklarını da büktüğünde yavru köpeğe benzediğini zannediyordu galiba ama o sürdüğü bordo ruj, onu yavru köpekten çok daha farklı bir şeye benzetmeme neden olmuştu ya, neyse."Ben, daha bitirmedim çizimimi. Senin eline nasıl geçti?" dedi yüzündeki şaşkın ifadeyle. Sözleri üzerine, Savaş şaşkınlıkla ona döndü." Bu çizim, sana mı ait, Asu?" diye sordu Savaş şaşkınlığı sesine yansırken.
Asu, bunun yalan olduğunu söyleme ihtimalime karşı, gözleriyle susmamı istedi. Ardından Savaş'a dönerek başını olumlu anlamda salladığında, Savaş bana döndü."Melisa Hanım, ben size yarışmaya katılanların çizimlerini getirmenizi söyledim. Asu'nun çizimi neden bu dosyanın içinde?" diye sordu Savaş, gözlerinde dolaşan şüphenin beni ne kadar üzeceğini bilmeden."O çizim-" tam işini aslını söyleyeceğim sırada Asu, elini Savaş'ın omzuna koyarak hafifçe sıktı." Bu kadar büyütme, Savaş. İncelemek istediği için ben verdim. Diğer çizimlerin arasına karışmış olmalı herhalde." derken sesindeki o sinir edici sakin ton, beni öfkelendirmeye başlamıştı."Hayır-" diye itiraz edeceğim sırada, Savaş elini kaldırarak beni susturdu."Mazeret istemiyorum, Melisa Hanım. İş yerinde dikkatsizliklerden hoşlanmam. Bundan sonra daha dikkatli olursunuz, hiçbir sorun kalmaz." dedikten sonra eliyle seçtiği çizimleri düzeltti, bana uzattı ve ekledi."Lansmana sadece dört günümüz kaldı. Bu yüzden derhal bu çizimleri üretime vermemiz gerekiyor. Siz çizimleri Selda Hanım'a teslim edersiniz, o ne yapacağını bilir." dedi ve çıkmamı işaret etti.
Dediğini ikiletmeden odadan çıktım ve gözlerimdeki yaşları sıkarak odama ilerledim. Tam kapıyı arkamdan kapatacağım sırada, içeriye giren Emre, kapıyı kapattı ve varlığından bile yeni haberdar olduğum, tavandan zemine kadar uzanan perdeleri, yarıya kadar indirerek meraklı gözlerin bizi görmesine engel oldu. Canımın öyle çok yanıyordu ki. Ben, Melisa Haznedar, ilk defa birinin iftirasına karşı sessiz kalmış, daha doğrusu kendimi ifade etme fırsatı bulamamıştım. Yanımda duran Emre, kollarını göğüsünde kavuşturmuş, beni inceliyordu. Başımı cama yaslamış, açık bıraktığım saçlarım sayesinde akan gözyaşlarımın görünmesine engel olmuştum. Emre, bu halimden şikayetçiymiş gibi durmuyordu." Benim yanımda ağlamanda bir sakınca yok. İstersen saatlerce ağlayabilirsin. Ama çeşmeleri kapattığında, bana neler olduğunu anlatacaksın." dedi ve rahat hareketlerle koltuğa yerleşti. Yaklaşık yarım saat boyunca odada sessizce oturmuştuk. Bazen hıçkırmam dışında tek kelime bile etmemiştik.
"Tamam artık, yeter. Daha fazla ağlama da anlat bana." dedi Emre sonunda sessizlikten hoşlanmadığını belli edercesine. Tereddütlüydüm. Savaş ile bir anda aramızda uçurumlar varken, Emre'ye herşeyi anlatarak ondan bir adım daha uzaklaşmayı daha istemiyordum. Ama bu sır gittikçe ağırlaşıyor ve ağırlaştıkça da taşınması zor hale geliyordu benim için."Ben," dedim en sonunda üstü kapalı bir şekilde olayları anlatmaya karar verdiğimde."Az önce haksızlığa uğradım. Yanlışlıkla kendimi çizimimi yarışmaya katılanların çizimlerinin arasına koymuşum ve Savaş çizimimi incelerken Asu, çizimin kendisine ait olduğunu söyledi. Daha kötüsü, Savaş da bana inanmak yerine Asu'ya inandı. Dikkatsizliğimin tekrarlanmamasını istediğini söyledi." Bunları söylerken boğazım düğümlense de anlatmaya ihtiyacım olduğunu biliyordum."Ben, Yaren'i gerçekten çok ama çok seviyorum." dedim olayların bu kısmına geldiğimde sesimi oldukça alçaltarak. Birilerinin bizi duymasını istemiyordum."Yaren ile ilgili olan konuyu dün uzun uzun konuştuk. Rahat ol yani, bana anlatabilirsin." dediğinde, kendimi kasmayı bıraktım ve içimden geçenleri dile getirdim."Ben Savaş'ın teklifini, zengin olduğu için ya da yakışıklığı olduğu için kabul etmedim. Eğer Yaren olmasaydı, burada sıradan bir asistan olarak çalışacaktım. Benim tek kabul etme sebebim Yaren'di. Ama Savaş, bunun böyle olduğuna inanmamakta kararlı." Sözlerimi tamamladığımda, çantamdaki pet şişeyi çıkardım ve kalan suyu da boğazımdan aşağıya gönderdim.
Bir süre daha bu konuyla ilgili konuştuğumuzda, Emre'ye minnetle baktım."Sen olmasaydın, gerçekten ne yapardım, bilmiyorum. Yanımda olduğun için çok teşekkür ederim." Sözlerim üzerine Emre, bu duygusal havayı dağıtmak için işi şaka vurmayı seçti." Ben şimdi o Savaş denen kuzenime, yengemi üzmenin hesabını sorarım." dedi ve ikimiz de kahkaha atmaya başladık. Kahkahalarımız sona erdiğinde başımı öne eğdim."Hala yengen miyim, bilmiyorum. Yaren ile iş seyahati konusunu konuştum ve anlaştık gibi görünüyor. Yakında küçük bir Almanya turuna çıksam, fena olmaz." dedim ve Emre'nin kaşlarını çatarak karşıma oturmasını izledim." Ne yani, Yaren'i terkedeceğini mi söylüyorsun?" dedi anlamaz bakışlarla."Hayır, tabi ki." dedim yanlış anlamasını istemediğim için."Onu terkedecebileceğim aklının ucundan bile geçmesin. Ben, Yaren'i kendi öz kızım gibi seviyorum. Gittiğimde, onunla görüntülü olarak konuşmaya, bazen de kaçıp kaçıp gelmeye devam edeceğim. Yani, o benim geri geleceğimi bilecek." dedim ve masanın üzerindeki çizimleri elime aldım."Bunları Selda Hanım'a vermem lazım." dedim ve iyi göründüğüme emin olarak odamın kapısını açtım.
Karşımda bulmayı beklediğim son kişi bile değildi, Yelda. Ama kırmızı mini elbisesi ile oldukça güzel görünen en yakın arkadaşım, karşımdaydı ve bana şaşkınlıkla bakıyordu. Tabii ben de ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNE!
Teen FictionBir kadın, kendisinin olmayan bir çocuğu ancak bu kadar sevebilirdi. *** "Beni, bir daha hiç terk etmeyeceksin, değil mi? Söz ver bana, anne. Söz ver." dedin minik Yaren, annesi sandığı beni bulmanın verdiği özlem ve mutlulukla. Aklım bu sözü vermey...