MERHABA ARKADAŞLAR! BÖLÜM KISA OLDU GALİBA, AMA SÖZ VERDİĞİM GİBİ GECE YARISINA YETİŞMESİNİ İSTEDİĞİM İÇİN, KISA TUTMA GEREKİYORDU.
NEYSE, SİZİ DAHA FAZLA TUTMAYAYIM, AYRICA ŞU YENİ HİKAYEMİ DE SAHİPSİZ BIRAKMAYIN DERİM :D
İYİ OKUMALAR!
Savaş beni Emre'nin gözü önünde omzuna aldığında, hissettiğimi utanç ve öfkeyi daha önce hiç hissetmemiştim. Emre'ye sevgili olduğumuz konusunda yalan söylemesi yetmiyormuş gibi, bir de beni omzuna yük gibi atıp götürmesi, gerçekten öfkelendirmişti beni. O kendini kim sanıyordu? Emre'ye sevgili olduğumuzu söylediği için gerçekten sevgili mi olmuştuk da beni öylece omzuna alabiliyordu?
Bu düşüncelerimi dile getireceğimi anlayan Savaş, parmağını tehtidkar bir şekilde havaya kaldırdı.
"Emre'nin yanında yaptığını eve gidince konuşacağız, Melisa." Dedi Savaş dişlerini sıkarak. Bir yandan da arabayı park alanından çıkarıyordu.
"Bence de konuşmalıyız, Savaş. Çünkü sen Emre'ye söylediğin yalanın etkisinde kalıp gaza gelerek, beni omzuna alarak onun önünde küçük düşürdün." Dedim ben de en az onunki kadar sinirli bir ses tonuyla.
"Eğer ona seni sevgilim olarak tanıtmışsam, bir bildiğim vardır. Emre, tanıyıp tanıyabileceğin en çapkın çocuktur. Yerli Johnny Bravo desem yeridir."
Benzetmesi o kadar komiğime gelmişti ki, bu ciddi havayı bozup gülmeme ramak kalmıştı. Fakat kendimi sıktım ve bu ciddi havayı korumaya çalıştım.
"Öyle olsa bile, kendi başıma halledebilirdim. İlla beni sevgilin olarak tanıtmana gerek yoktu."
Bakışlarını saniyelik de olsa bana çevirdi. Gözlerinden ateş çıkacak gibiydi.
"Benim iş yerimde, benim kuzenimle flört etmene izin mi vermeliydim? Hem de herkese birlikte olduğumuzu duyurmuşken?"
Sözlerinin altında yatan ima çok çirkindi, öyle ki ağzından çıkanın kulağının duyduğunu bile sanmıyordum.
"Ben Emre ile daha bugün tanıştım. Ne flörtleşmesinden bahsediyorsun sen?" dedim öfkeyle.
"Bilemiyorum artık, işe başladığın gün sana Yaren'in annesi olmanı teklif ettiğimde, yeni tanışmış olmamızı pek umursuyor gibi durmuyordun." Dedi Savaş ve arabayı sertçe sağa çekti. O kadar çok bağırmıştı ki, nefes nefese kalmıştı. Birkaç saniye sözlerini kafamda tekrarladım. Ne açıdan bakarsam bakayım, söylediği şey çok büyüktü. Benim altından kalkamayacağım kadar büyüktü.
Ona cevap vermek istediysem de, kendimi tuttum. Ben ona yardım ettiğimi zannederken, o benim hakkımda yalan yanlış fikirlere kapılmıştı. Bu yanlış anlaşılmayı düzeltme gereği duymadan arka koltuğa uzanarak çantamı aldım. Tam arabanın kapısını açacağım sırada, kapıları kilitlemişti.
"Aç şu kapıları, inmek istiyorum. Hemen!" Dedim fakat, sözlerim Savaş'ın bir kulağından girdiği gibi diğerinden çıkmıştı.
Arabayı sürerken çenesi sımsıkıydı. Öfkeli olduğu her halinden belliydi, fakat ben de öfkeliydim. Bana bunu yakıştırmasına öfkeliydim.
"Bak, öyle demek istemediği biliyorsun. Bana olan yardımların için sana minnettarım, gerçekten. Sadece bir anlık öfkeyle söylediğim sözlerdi. Lütfen, bu gerginlik devam etmesin." Dedi ve bakışlarını birkaç saniyeliğine bana çevirdi. Yüzümdeki sert ifadeyi koruyordum hala. Belki dışarıdan bakılınca, saçma bir trip gibi görünebilirdi bu davranışım. Fakat, öyle olmadığını ikimiz de gayet iyi biliyorduk. Sarfettiği sözlerin altından çok ama çok iğrenç anlamlar çıkabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNE!
Teen FictionBir kadın, kendisinin olmayan bir çocuğu ancak bu kadar sevebilirdi. *** "Beni, bir daha hiç terk etmeyeceksin, değil mi? Söz ver bana, anne. Söz ver." dedin minik Yaren, annesi sandığı beni bulmanın verdiği özlem ve mutlulukla. Aklım bu sözü vermey...