HERKESE MERHABALAR! İŞTE YENİ BÖLÜMLE KARŞINIZDAYIM. YA BEN DAHA ÖNCE HİÇ YAZMANIN BENİ BÖYLE MUTLU EDECEĞİNİ DÜŞÜNMEMİŞTİM BİLİYOR MUSUNUZ? RESMEN YENİ BÖLÜMÜ TÜM KALBİMLE YAZIYORUM YA :D
NEYSE SİZİ DAHA FAZLA TUTMAK İSTEMİYORUM, ANCAK, BÖLÜMÜN SONUNDA ÇOK MU SAÇMALADIM DİYE DÜŞÜNMEDEN DE EDEMİYORUM. BUNU BANA BİLDİRİRSENİZ GERÇEKTEN ÇOK GÜZEL OLUR. CİDDEN SON KISIM İÇİME HİÇ SİNMEDİ AMA BELKİ BİR UMUT BEĞENİRSİNİZ :D
BAHSETMEK İSTEDİĞİM BİR KONU DAHA VAR. "ZORAKİ DADI" DİYE BİR HİKAYE VARMIŞ. BENİM HİKAYEDEN HABERİM YOKTU, BUGÜNE KADAR. HİKAYELERİMİZİN KONUSU AYNI FAKAT OLAYLARIN GİDİŞATI FARKLI. SONUÇ OLARAK İKİ HİKAYEDE DE SÖZ KONUSU OLAN ÇOCUKLARIN ANNESİZ BÜYÜMEMELERİ İÇİN BAŞVURULAN "SAHTE ANNECİLİK".
BEN BU HİKAYEYİ MART AYININ ORTALARINDAN BERİ KURGULUYORUM FAKAT YAYINLAMAK HAZİRAN AYINA KISMET OLDU. O YÜZDEN DİĞER HİKAYEYİNİN KONUSUNU ÇALDIĞIMLA İLGİLİ ASILSIZ ŞEYLER DUYMAK İSTEMİYORUM. BUNU DA SADECE KENDİMİ VE HİKAYEMİ OKUYANLARI KORUMAK AMAÇLA YAZIYORUM.
HERKESE İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.
Tahmin ettiğiniz üzere, bütün gün boyunca aklımda sürekli dönüp duran tek bir şey vardı. O öpücük! Dudaklarını dudaklarıma bastırışı aklımdan çıkmıyordu. Dolayısıyla da işime konsantre olamıyordum.
Karşımdaki çalışma odasında çalışan Savaş da benden farklı görünmüyordu. O öpücükten sonra elinin sık sık dudağına gittiğini ve ardından silkelenerek işine devam ettiğini, birkaç kez farketmiştim.
Öğle molası geldiğinde, ben de çantamı alarak dolaşmaya karar verdim. Bunu hiç istemesem bile, Savaş'a haber vermek zorundaydım. Sonuçta beni öpmüş olsa bile, ben dışarıdayken bana ihtiyacı olabilirdi. Bu yüzden topladığım cesaretim kırılmadan, Savaş'ın odasının kapısını tıklattım. "Gel." dediğini duyduğumda içeri girmeden kapı eşiğinde durdum.
"Savaş Bey, ben dışarı çıkıyorum. Birşeye ihtiyacınız var mı?" dedim yüzüne bakmadan. Bakışlarımı onun yüzü dışında herşeyde gezdirmiştim. O ise direk yüzüme bakıyordu.
"Hayır, ama nereye gideceksin? Benim de işim bitmek üzereydi. Beklersen birlikte çıkabiliriz" dedi Savaş. Başımı hızla olumsuz anlamda salladım.
"Buna hiç gerek yok. Zaten çok uzaklaşmayacağım. Sadece küçük bir mola." dedim ve cevap vermesini beklemeden hızla uzaklaştım. Herkesin bakışları benim üzerimdeydi ve muhtemelen bizim o odadaki halimizi gören birileri, diğer herkese anlatmıştı. Bu yüzden başımı dik tutsam da yanaklarım cayır cayır yanıyordu. Püfür püfür esen klimaya rağmen, hava sıcak desem inanmazlardı, değil mi?
Sonunda şikretin dışına çıktığımda çok fazla uzaklaşmadan gördüğüm Starbucks dükkanı ile oraya gitmeye karar verdim. Caddenin diğer tarafında bulunan dükkana gitmek için akan trafiğin durulmasını beklemem gerekiyordu. Bu yüzden ilk bulduğum fırsatta arabalara dikkat ederek caddeyi geçmeye çalışıyordum. Ta ki renginin siyah olduğunu gördüğüm bir araba, bana çarpmasına milimetreler kalan güçlü bir fren yapıp durana kadar. Korkudan vücudum kitlenmişti. Arabadan çıkan adam3 yanıma geldiğinde elinde bir şişe su vardı.
"Hanımefendi, iyi misiniz? İncinmediniz umarım?" dedi yanımda duran adam parmaklarını gözlerimin önünde şıklatarak. Sonunda biraz kendime geldiğimde adamın yüzüne baktım. Göze çarpan ilk şey, elbette ki keskin mavi gözleri olmuştu.
"E-evet. İyiyim. Çok da dikkatliydim ama malum kaza geliyorum demiyor." Dedim ve sözlerimle adamı güldürdüm.
"Biraz su içmek ister misiniz?" diye sordu elindeki pet şişeyi sallayarak. Başımı olumsuz anlamda sallayarak onu reddettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNE!
Teen FictionBir kadın, kendisinin olmayan bir çocuğu ancak bu kadar sevebilirdi. *** "Beni, bir daha hiç terk etmeyeceksin, değil mi? Söz ver bana, anne. Söz ver." dedin minik Yaren, annesi sandığı beni bulmanın verdiği özlem ve mutlulukla. Aklım bu sözü vermey...