Bölüm 3 - Part 2

198 20 27
                                    

Hoya hala çiftliğin etrafında her bir taşın altına bakarken Debbie batmak üzere olan güneşin kızıl ışınlarıyla kuşanmış çimenlerin üzerine bıraktı kendini. Hoya'nın etrafta koşuşturmasını izledi.

"Yeter ama!" dedi hızla ayağa kalkarken. "Dur artık, Hoya. Yorulmadın mı?"

"Biraz daha arayabilirim. En azından bir tane bulmalıyım."

Debbie yere oturdu. "Onu böyle bulabileceğin bir yere koymadıklarına eminim. Sadece akışına bırakırsan eminim bir tane bulursun."

Hoya bir çalılığın içine "Şimdiye kadar hayatımı akışına bıraksaydım şu an burada olamazdım. Infinite'in Hoya'sı olamazdım."

"Ama yine de çok zorluyorsun. Sadece bana güvenip biraz çalışsan?"

"Kaybedecek zamanım yok. Hala pratik yapmam gerekiyor."

Debbie derin bir nefes alıp sakinleşmeye başladı. "Tam bir işkoliksin."

Hoya kısa bir mola verip Debbie'nin yanına oturduğunda kız şaşkınlıkla baktı ona. "Durman gereken yeri bilmiyorsun ama sonunda yine de duruyorsun değil mi?"

"Hayır. Henüz durmadım. Devam edeceğim."

"Zamanını boşa harcıyorsun ve zaman senin için çok önemli. Sadece sana bir şeyler öğretmeme izin ver."

Hoya şişedeki suyun sonunu getirip ayağa kalktı. Tekrar aramaya başlamadan önce gerindi. Güneş batmıştı. Bir çiftlik çalışanından aldığı feneri çıkardı. Debbie onu durdurmasaydı ilerleyebilirdi.

Debbie'nin eline koyduğu kutuya ışık tuttu. Kutunun üzerinde Inspirit albümünün amblemi vardı. Hoya heyecanla ışığı Debbie'nin yüzüne tuttuğunda kız kafasını çevirdi. Hoya ışığı tekrar elindeki kutuya indirdi.

"Bunu nerden buldun?"

"Peşinde dolanırken ister istemez buldum. Aslında sana vermemem gerekiyordu ama bu halin-"

Hoya'nın çığlığıyla birlikte Debbie'nin cümlesi kesilmişti. Hoya kutuyu açmış, içindeki yazıyı okumuş ve mutlulukla çığlık atmıştı. Debbie onun elindeki kağıdı alıp yazanı sesli bir şekilde okudu.

"Tebrikler! Bu garip şehirde şimdi elinde bir fırsat var! Zorlandığını biliyoruz, bu yüzden sana istediğin işte çalışman için bir fırsat sunuyoruz! Tepe tepe kullan!"

"Güzel, değil mi? Bu iyi bir şey değil mi?"

Debbie kutuyu kapattı. "Evet güzel bir şey."

"Yani o ata binmeyi öğrenmek zorunda değilim, değil mi?"

"Evet zorunda değilsin."

Hoya'nın ifadesi bir anda soldu. "Peki şimdi ne yapacağım?"

"Kolay bir iş olsun istiyorsan o zaman... Barmen olabilirsin."

°

Sungyeol içinde ne olduğunu merak edip bakmaya tenezzül bile etmediği, buraya gelirken yanında olan çantayı sırtına alıp kiremit kızılı evden çıktı.

"Mike! Hadi çabuk ol!"

"Ne bu acele? Arabayı kaçırmak gibi bir ihtimalimiz yok zaten."

Sungyeol koşarak yolun başındaki arabaya gitti. Çantasını bagaja bırakıp arabanın ön koltuğuna geçti ve pencereyi açıp Mike'a bağırdı.

"Hadisene be!"

Mike tek omzundaki çantası ve cebindeki elleriyle yavaş yavaş yürüyordu. Sungyeol buna sinir olmuştu. Sarışın çocuk sonunda arabaya bindiğinde Sungyeol ona vurdu.

Infinite Infinite OlmasaydıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin