Myungsoo uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, sonunda, ülkesine ulaşmıştı. Ülkesinin havası ilk başta kötü hissetmesine sebep olmuştu. İsveç'te hava bundan daha temizdi. Gerçekten de Kore topraklarına ayağını basar basmaz İsveç'e geri dönmek istedi. Bunu yapmadan önce evine gidip işlemleri halletmeliydi.
Anahtarlarıyla Infinite yurdunun kapısını açıp yere koyduğu çantasını omzuna astı ve içeri girdi. Yurt kesinlikle hiç değişmemişti. Hala daha üyelerin kıyafetleri ve takıları etraftaydı, ekstra olarak içerisi leş gibi kokuyordu. Myungsoo en azından şirket görevlilerin şu evi temizlemiş olmasını diliyordu.
Odasına geçip çantasını yatağının üzerine koydu. Odadan çıkmadan önce derin bir uykuya dalmış horlayan Dongwoo'yu gördü.
"Dongwoo hyung!" diye bağırıp hala uykusundan taviz vermeyen abisinin üzerine atladı Myungsoo. Yatakta zıplarken, normal şartlarda uyanamayan Dongwoo'yu uyandırmak gibi bir amacı vardı.
Uzun bir süre sonunda Dongwoo mırıldanarak gözlerini araladı. Yüzünün dibinde gülümseyen genci görünce çığlık atıp üzerindeki çocuğu yere indirdi -aslında onu tepikleyerek yere düşmesini sağladı.
Myungsoo acıyla bir çığlık attığında, Dongwoo ancak kardeşini fark etmişti.
"Myungsoo-ya~"
Endişeyle ayağa kalkıp Myungsoo'ya doğru eğildi Dongwoo. "Bir şey oldu mu? Yaralandın mı? İyi misin?"
"Hyung..." dedi Myungsoo yüzünü buruşturup belini tutarken. "Sanırım tekmelerinden biri belime isabet etti. Çok acıyor."
"Ah~ Özür dilerim Myungsoo. Yine birilerinin beni kaçırdığını sandım. Niye hırsız gibi geliyorsun eve? Ne yapsak?"
"Hyung, hastaneye gidelim, çabuk. Sanırım belim kırıldı."
Dongwoo, gözleri yavaş yavaş dolarken telefonunu aldı. Onun titreyen elleri arasındaki telefonu Myungsoo alıp yerine koydu. Sonra gülümsedi.
"Oyunculuğum çok gelişmiş olmalı. Şaka yaptım~"
"Myungsoo-ya~"
Dongwoo ağlayarak sarıldı kardeşine. "Gurbet ellerde sana bir şey oldu diye çok korktum. Sapasağlam döndün ama az daha ben seni sakatlıyordum. Canım kardeşim. Bundan sonra sana çok iyi bakacağım."
Myungsoo abisinin omzunu pat patlayıp öksürdü. "Hyung, nefes."
Dongwoo kardeşini bırakıp geri çekildi ve göz yaşlarını sildi. Ayağa kalkıp kardeşini de kaldırdı ve eşyaların arasında yavaşça ilerleyerek salona geçtiler.
"Hyung, oyunu sen mi kazandın şimdi?" diye sordu Myungsoo. "Senden başka gelen birileri var mı?"
Dongwoo şaş gözleriyle baktı kardeşine. "Ne oyunu?"
"İşte bu oyun. Hani başka ülkelere gittik, yaşamaya çalıştık falan. Bu arada hangi ülkeye gittin hyung? Rehberin nasıl biriydi? Orada eğlendin mi? Aç kaldın mı? Yemekleri nasıldı? Hadi çabuk anlat ben de anlatacağım."
Dongwoo ağzını kapatıp yutkundu. "Myungsoo-ya, iyi misin?"
Myungsoo gülümsedi. "Evet. Neden?"
"Hiç bu kadar çok konuştuğunu görmemiştim."
"Ah, onu boşver de nereye gittiğini anlat!"
Dongwoo kardeşinin bu hallerine gülümseyip neşeyle hikayesini anlatmaya başladı. İlk gittiği zamanki şaşkınlığından tutun da Pier'in delirmesine kadar olan her şeyi eğlenceli bir şekilde anlattı. Tüm bu şeylere rağmen hala çok mutlu olduğunu ve ilk fırsatta teşekkür etmek için Pier'in yanına gitmek istediğinden bahsetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infinite Infinite Olmasaydı
Hayran KurguInfinite üyelerini birbirinden ayıran bir talihsiz olay... Her zaman bir arada olan 7 Romeo'yu birbirinden ayırmak gibi karanlık planı olan birileri... Dünyanın 7 Harikasını, dünyanın 7 farklı ülkesine götürerek onlara gerçek dünyayı göstermek istey...