Bölüm 3 - (W)e (H)urry

213 21 8
                                    

Sunggyu hasat edilen buğdaylardan geriye kalan sapların ortasına bıraktı kendini. Kollarını iki yana açıp derin bir nefes aldı. Güneş henüz batmak üzereyken, o hala bu tarlada çalışıyordu. Ve çok yorulmuştu. Comeback için çalıştığı o ağır koreografi bunun yanında hiçbir şeydi.

"Yah, yah! Henüz yatamazsın! Kalk şu çuvalları içeri taşı."

Sunggyu yattığı yerde yuvarlanırken söylendi. "Ah, lütfen izin ver biraz dinleneyim! Bu yaşlı halimle bana aegyo mu yaptıracaksın?"

İrem güldü, kafasındaki yazmayı düzeltip ellerini beline koydu. "Şimdi üyelerin nasıl zorlandığını anladın mı?"

"O iş bu işten daha kolay bi kere! Ayrıca ben onların nasıl zorlandıklarını biliyorum, liderim ben!"

"Ama burada lider abim, ve o sıkı çalışmanı istiyor. Şimdi ayağa kalk!"

Sunggyu hızlıca ayağa kalkıp üzerini silkelemeye zahmet bile etmeden İrem'in yanına gitti. Buğday çuvallarından birini sırtlanıp söylene söylene içeri taşıdı.

Şu anki iş dağılımı Sunggyu'nun zoruna gidiyordu. O ve İrem'in iki abisi çuvalları taşırken, İrem kalan sarı sapların arasında kardeşleriyle oynuyordu. Onun düzgün bir rehber olup iş öğretmesi gerekmiyor muydu? Ayrıca Sunggyu da gidip oyun oynamak istiyordu.

Güneş battıktan sonra son çuvalı da içeri bırakıp dışarı çıktı Sunggyu. Tarlada kalan sapları da yarın saman olarak toplayacak ve içeri taşıyacaklarmış. Bugünlük iş bitmişti ve şimdi Sunggyu'nun en sevdiği zaman, yemek zamanıydı.

Sunggyu kepini çıkarıp tüm gün tozun, toprağın, samanın içinde yuvarlandığı için kirlenen saçlarını silkeleyip yıkadı banyoda. Stilisti bunu görse ona kan kusardı. Saçı kaskatı kesilmişti sanki. Normalde olsa bu kötü olurdu, fakat şimdi o samanların içinde eğlendiği için bu sorun olmuyordu.

Konağın bahçesine çıktı. Tepesi asma yapraklarıyla sarılmış çardağa girdi. Orada tüm aile üyeleri ve geniş yiyecek skalalı bir sofra duruyordu. Sunggyu kahvaltıyı ve öğle yemeğini tarlada yemişti ve o zamanlarda pek doyduğu söylenemezdi. Şimdi tıka basa yiyebilirdi.

Sunggyu, İrem'in yanına geçip yere oturdu. Aile üyeleri yemek yemeye başladığında İrem sessizce Sunggyu'ya yemekleri tanıtıyordu ve İrem'in fan olan kardeşi Sunggyu'nun önüne sürekli yemesi için bir şeyler koyuyordu. Sunggyu onların hepsini güzelce yedi.

Yemek yemeyi bırakıp evin erkekleriyle birlikte salona geçti. İrem herkese içecek servisi yaptıktan sonra mutfağa geçti. Sunggyu da ince belli bardağı eline alıp içindeki kan kırmızısı sıvıyı inceledi.

"Bu nedir?" diye sorma girişiminde bulundu. Fakat kendisine bakan boş ve şaşkın gözler karşısında, onların Korece bilmediğini anımsadı. Aynı soruyu İngilizce olarak sordu. Evin abisi cevap verdi.

"Çay." deyip kestirip attı. Sunggyu ona ısınamamıştı. Kanepe görünümlü o geniş şeyin üzerinde oturan ak sakallı dede bile daha sıcakkanlı duruyordu. Onunla konuşamıyor olması kötüydü.

Sonunda İrem gelip onu götüren kadar Sunggyu çayını içti. Etrafa boş bakışlar atmakla yetiniyordu. Ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyordu. İrem'in gelişine çok mutlu olmuştu.

İrem Sunggyu'yu odasına götürdü. Gecenin erken saatleri olmasına rağmen bu kadar çok uykusunun gelmesine anlam veremiyordu Sunggyu.

"Şimdi ne yapıyoruz? İçeride kalıp bizim konuşmamızı sağlayamaz mısın? O yaşlı adamla konuşmayı çok istemiştim oysa ki."

"Dedemle konusamazsın. Yoksa dişlerinin ağzından fırlamasını mı istiyorsun?"

Sunggyu gülmeye başlayınca İrem ona eşlik etti. "Peki abin? O neden böyle soğuk?"

Infinite Infinite OlmasaydıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin