Bölüm 2 - (D)ong and (W)ork!

292 25 8
                                    

Sunggyu'nun ilk defa geldiği bu ülkede kafasını pencereden dışarı çıkarmasına bile izin verilmiyordu. Ülkenin ve oyunun şartlarını iyice öğrenene kadar evin içinde kalması gerektiğini söylemişti çünkü İrem. Sunggyu onun söylediği her şeyi dinliyordu. Bir lider olarak, şu anda düştüğü durum üyeleri için çok büyük bir dalga konusu olurdu. Fakat hayatta kalmak istiyorsa, bu kızı dinlemek zorundaydı. Ertesi sabah da onu dinlemek zorunda olduğunun farkındaydı.

Fakat sabahın bir köründe uyandırıldığı için bu düşünceyi tekrar gözden geçirmek istedi.

"Kalk hadi." dedi sabah gördüğü ilk insan olan İrem. "İş vakti."

Sunggyu gözünü ovalayıp yattığı yer yatağında doğruldu. Baygın gözleriyle İrem'in varlığını ve söylediği sözleri kavramaya çalıştı.

"Saat kaç?"

"Dört buçuk. Hemen şimdi kalkmazsan geç kalacaksın."

Sunggyu bir yattığı yere, bir de tepesinde dikilen kıza baktı. Gözlerini kapatıp kendini yatağa bıraktı ve üzerindeki örtüye sarındı. Sabahın güzel esintisinde huzur içinde uyuyacağı sırada, dün bu kadar tatlı ve sakin olamayacağını düşündüğü kız kulağının dibinde bağırarak Sunggyu'nun tekrar yattığı yerden kalkmasını sağladı.

"Kim Sunggyu! Hemen uyanmazsan sana işkence çektireceğim!"

Sunggyu söylenerek yataktan çıktı. "Ne işkencesiymiş bu? Böyle hoş bir evde ne işkencesi?"

"Komşunun çocukları arabesk rap söyler. İstersen gidip dinleyelim."

"Ben bir müzisyenim. Müzik türlerini iyi öğrenmeliyim. Yani dinleyebiliriz." Banyoya giren Sunggyu'nun sesi uzaktan ve fazla uykulu geliyordu. İrem bir an bunu tatlı buldu.

Yarım saat sonra, Sunggyu tamamen hazırlanmış, yatağında oturmuş üzerindeki şalvar isimli pantolonla oynuyordu. Bu Sunggyu'nun aşina olmadığı bir şey değildi. Kendisi böyle şeyleri moda ikonu olduğu için giyiyordu. Fakat üzerindeki siyah yelek ve kafasına takması için ısrar edilen siyah kep ilginçti. Böyle İrem'in babasına benzemişti.

Biraz sonra İrem de çiçekli bir şalvarla odaya girdiğinde Sunggyu kahkahayı bastı. İrem'in her zamanki yumuşak bakışları yerini karanlık gözlere bıraktı.

"Çok mu komik, altın dişli Gyu Ağa?"

Sunggyu kahkahalarının arasında konuşmaya çalıştı, fakat gülmekten nefes bile alamıyordu. Sonunda İrem'in bakışlarından bir nebze korkup gülmeyi kesti ve boğazını temizledi.

"Yok, öyle şey olur mu? Çok yakışmış." Bir saniye, iki saniye, üç saniye sonra Sunggyu tekrar gülmeye başladığında İrem elinden bir kaza çıkmaması için onu boşverip odadan çıktı.

Sunggyu hala sessizce gülerken ayağa kalktı. İrem'in peşinden ilk defa evden çıktı. Gördüğü manzara yüzünden şaşkına dönmeseydi, gülmeye devam edebilirdi.

Kırmızı kiremit çatılı evlerin üstündeki dağın ardından güneşin ilk ışınları süzülürken uzakta bir göl parlıyordu. Yeşil ağaçlarla süslü köyün ışıldamasını sağlayan sabah güneşinin yanında, sabah vaktinin hoş ve yatıştırıcı esintisi ile birlikte köyün içinden horozların, civcivlerin ve kuşların sesleri duyuluyordu.

Sunggyu şaşkınlıkla manzarayı izlemeyi henüz bırakıp İrem'in peşinden evin arkasına geçtiğinde tekrar gözlerinin parlaması ve ağzının açık kalması olası olmuştu.

Sunggyu şaşkınlıkla manzarayı izlemeyi henüz bırakıp İrem'in peşinden evin arkasına geçtiğinde tekrar gözlerinin parlaması ve ağzının açık kalması olası olmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Infinite Infinite OlmasaydıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin