Dongwoo yorulmuş olmasına rağmen kendi başına durup dinlenemiyordu. Birkaç gündür yürüyorlardı. Genelde gün içinde mola veriyorlardı, fakat güneşin tepede olduğu bu sıcak saatlere kadar mola vermemişlerdi henüz. Üzerindeki kıyafetler rahat olsa da, güneş Dongwoo'nun beyaz cildini yakıyordu.
Pier ile konuşmuyordu. Kabilenin diğer üyeleriyle -genellikle çocuklarla- konuşmaya ve el hareketleriyle anlaşmaya çalışıyordu. Küçük çocuklarla yol boyu oyunlar oynuyordu. Pier onu bırakmadığı için, sadece Pier izin vermediği için de evine gidemiyordu.
"Hey!" diye bağıran çocuğa döndü Dongwoo. Çocuğun gösterdiği yöne doğru kolunu takip edip ilerde toprakların savrulmasına sebep olarak yeryüzüne inen siyah helikopteri gördü.
Önünde yürüyen kabileye baktı. Hemen önünde Pier yürüyordu. O fark etmeden helikoptere ulaşıp ulaşamayacağını hesapladı. Bu oyun kendi açısından tehlikeli bir oyuna dönüşmüştü. Öönce Pier'den kaçmalı, daha sonra evine gidecek bir yol bulmalıydı.
Ve fırsat ayağına bu helikopter ile birlikte gelmişti.
Dongwoo derin bir nefes alıp son bir kere Pier'in siyah kafasına baktı. Hemen ardından inişini tamamlayan helikoptere doğru koşmaya başladı. Arkasından bağıran çocukları, ve biraz sonra onlara eşlik eden Pier'in kızgın sesini duyabiliyordu. Daha fazla ilerledikçe duyduğu tek ses helikopterin uğuldayarak dönen pervanelerinin sesi olmuştu.
Dongwoo helikoptere yaklaştığında, siyah araçtan üzerlerinde siyah koruma kıyafetleri, maskeleri ve uzun silahlarıyla bazı adamlar çıktı. Ardından aynı şekilde siyahlara bürünmüş olan Sae Jin indi helikopterden. Siyah gözlüklerini çıkarıp kendisine doğru gelen Dongwoo'ya gülümsedi genç kız.
"Dongwoo-ya~"
Kız sevimli bir şekilde onun adını söyleyip ona sarılırken, Dongwoo ona karşı olan kızgınlığını unutmuştu. Buraya gelmesine sebep olan kişi o olsa da, şimdi de kurtarmak için gelmişti.
Dongwoo kızdan uzaklaştı. "Beni almaya geldin, değil mi?"
Sae Jin gülümseyerek kafasını salladığında Dongwoo tuttuğu nefesi bıraktı. Rahatlamıştı. Ta ki Pier'in sesini duyana dek.
"Hayır, Dongwoo. Henüz oyun bitmedi. Gidemezsin."
Dongwoo zenci adama bakmadan Sae Jin'in arkasına saklandı. Silahlı adamlar öne atılacağı sırada Sae Jin onları durdurdu.
"Kurallara uymadın Pier. Cezalandırılman gerekecek."
"Onu Kenya'nın ucundaki bir kabileye eğitim için yolladınız ve benden ona iyi bakmamı istediniz. Bir kabile üyesi olmak bir müzik grubu üyesi olmakla aynı şey değil. Ve o, bu durumda bırakıp gidemez. Henüz hiçbir şey öğrenmedi."
Dongwoo şaşkınlıkla önündeki kız ile kısa süreli arkadaşının konuşmasını dinliyordu. Pier çekingen duruyordu, fakat laflarını esirgemiyordu.
"Kabile ya da müzik grubu fark etmiyor. O müzik grubunu da bırakıp gidemez. Biz şimdi onu alıp gideceğiz. Sen de başına bir bela gelmeyeceğinden emin olsan iyi olur."
°
Sungyeol'un pazarda böyle iyi bir performans sergilemesi Mike'ı mutlu ediyordu. Sonunda, en sonunda uzun çocuk da işine yoğunlaşabilmişti. Mike'ın tek istediği şey onu sağ salim evine ulaştırmaktı.
Sungyeol önüne gelen tüm müşterilerle farklı şekillerde ilgilenirken halinden memnundu. Yaşlı teyzelerle nazikçe konuşuyor, sadece onunla ilgilenmek için gelen kızlara bile bir şeyler satıyordu. Kısa zamanda Mike'ın da yardımlarıyla güzel miktarda bir para kazanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Infinite Infinite Olmasaydı
FanficInfinite üyelerini birbirinden ayıran bir talihsiz olay... Her zaman bir arada olan 7 Romeo'yu birbirinden ayırmak gibi karanlık planı olan birileri... Dünyanın 7 Harikasını, dünyanın 7 farklı ülkesine götürerek onlara gerçek dünyayı göstermek istey...