Bölüm 4 - (H)ome (W)aiting

155 17 26
                                    

Sungyeol bu tanımadığı ülkede hiç eğlenmediği kadar çok eğleniyordu şimdi. Konser turlarında dünyanın çoğu şehrini ziyaret etmişti, fakat oralarda gezmeye vakti olmuyordu. Şu an bu konuda endişelenmeden gezebiliyor olması çok iyi hissettiriyordu.

Fakay yine de bu siyah kepi takmak zorunda olması da aynı zamanda sinir bozucuydu.

Mike ona, dünyanın her yerinde olduğu gibi burada da bir çok fanları olduğunu ve tek başına burada ne yaptığını açıklayamayacağı için gizlenmek zorunda olduğunu söylemişti. Sungyeol'un tamamen rahat olduğu tek yer o köy pazarıydı anlaşılan.

"Sahile kadar gelmişken sörf yapsak olur mu Mike?"

"Hayır olmaz. Bu tehlikeli."

Mike'ın bu tavırları şehre ayak bastıklarından beri hoşuna gitmiyordu Sungyeol'un. Menajeri gibi sürekli bir şeyler yapmasına engel oluyordu. En başta Mike'ın kafa dengi olduğunu düşünmüştü. Fakat şimdi Mike kurtulması gereken bir bekçi gibi görünüyordu. Kollarını bağlamış, kara camlı güneş gözlüğünün arkasından sahilde gezen insanları inceliyordu.

"Daha ne kadar korumam gibi gezeceksin?"

"Köye dönene kadar."

"Eğlenmeme izin vermeyecek misin?"

"Eğlenmene izin veriyorum. Sadece bunu daha basit yollarla yapmanı istiyorum."

Sungyeol bir of çekti. Sidney'de geçen ilk iki günde birlikte çok güzel eğlendiği bu çocuk, şimdi o kadar gıcık bir insana dönüşmüştü ki, Sungyeol onu bırakıp kaçmayı düşündü. Fakat Sidney'in işlek sokaklarında kaybolma riskini göze alamadı. Onun yerine gidip kendisine ve beleşe tuttuğu korumasına dondurma aldı.

"Hala eve dönemeyeceğim konusunda mı endişeleniyorsun?" diye sordu dondurmasını paketinden çıkarırken.

"Tabi ki endişeleniyorum. Senin hiç endişe etmemen garip."

"Yeteneklerimi hafife alıyorsun?"

"Ne? İlkokul çocuğu özel güçlerin mi? Pek bir yeteneğin olduğunu sanmıyorum."

Mike Sungyeol'un yakıcı bakışlarını umursamadan kahkahalar atmaya başladıktan kısa bir süre sonra uzun olan da ona katıldı. Dondurmaları bitene kadar sahilde oturup sohbet ettiler. Mike, Sungyeol'un çok meraklı olduğu hayvan evcilleştirme konusunda konuşurken, Sungyeol'un tek yapabildiği bu egzantrik çocuğa aynı onun gibi olarak adlandırabileceği Dongwoo abisini anlatmaktı. Belki bir kanguruyla birlikte maceralara atılmamıştı, ama yine de her zaman onun yanında olan dostları vardı.

Günün ilerleyen saatlerinde, güneş denizin üzerinde batmaya hazırlanırken Mike ve Sungyeol sahilden çıktılar. Otelden valizlerini alıp geldikleri arabaya köye geri dönebilmek için bindiler. Sungyeol hüzünlüydü. Muhteşem bir şehirde sadece üç gün geçirmişti. Mike mutluydu. Rahat evine geri dönüyordu. Tekrar ipler onun elinde olacaktı.

"Seni çok daha fazla çalıştırmam lazım." diyordu yolculuk sırasında Sungyeol'a. "Seni hemen evine yollayıp rahatıma bakmalıyım artık."

"Bu kadar çabuk mu bıktın benden?"

"Evet." dedi Mike ruhsuzca. Sungyeol arka koltukta oturan sarışın çocuğa döndü. "O zaman özür dilerim. Seni biraz daha zorlayacağım."

"Aileni, ya da arkadaşlarını özlemedin mi? Burada vakit kaybettiğini düşünmüyor musun?"

Sungyeol bir süre durdu. Aslında bu, arkadaşlarından haber almadığı en uzun süre zarfıydı. Tam dört gün olmuştu. Normalde kesinlikle en azından bir telefon konuşması ya da bir mesajlaşma ile arkadaşlarına ulaşırdı. Şimdi nerede olduklarını bile bilmiyordu. Bu yedi sene boyunca aldıkları en büyük darbeydi.

Infinite Infinite OlmasaydıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin