Bölüm 4 - Part 2

138 18 34
                                    

Sungjong sabah erkenden uyandırıldığında tüm asabiyetini Marcus'un üzerine akıtmak istedi. Fakat Marcus onu tepe taklak yattığı yerden kaldırıp hızla banyoya iteklediğinde buna zamanı kalmamıştı. Mecbur yıkanıp dışarı çıktı ve hazırlanıp Marcus'un peşinden arabaya bindi.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu hala üzerindeki yorgunluğu atmaya uğraşırken. Marcus öndeki koltuktan cevap verdi.

"Moskova'ya gidiyoruz. Zaten işlerde ileride olduğundan, seni gezdirmek istedik."

"İyi de, niye sabahın köründe?"

"Geç bile kaldık. Yedi saatlik yolumuz var."

Sungjong oturduğu yerde dikeldi. "Ne?! O kadar saat arabayla mı gideceğiz?!"
Marcus kafasını sallayıp gülümsedi.
"Merak etme. Seni eğlendireceğim."

Marcus Rusça bir köy türküsü açtığında Sungjong kapşonunu yüzüne kadar çekip kollarını bağladı ve koltuğa biraz daha sindi. Uzun bir yolculuk olacaktı.

Gayet uzun bir yolculuk sonunda, öğle vakti Moskova'ya vardılar. Şu an bulundukları yer hiçte Sungjong'un tahmin ettiği Moskova'ya benzemiyordu. Böyle eski binaların arasında bir köy marketinin önündeyken Marcus'un onu kandırdığını düşündü. Fakat kafasını çevirip kısa binaların üzerinden bir şatonun kulesini gördüğünde masal kent Moskova'da olduğunu anladı.

"Biz niye buraya geldik? Saray o tarafta!"

"Aslında, buraya gezmeye gelmedik."

Sungjong bakışlarını Marcus'un gülümseyen suratına dikti. "Sen demedin mi gezeceğiz diye? Yine mi beni kandırıyorsun?"

"Hayır. İşimiz bitince, eğer zamanımız kalırsa, gezeceğiz elbette."

Sungjong ona bir sefer daha inanıp kendi elleriyle sağdığı süt bidonlarını ve kutudan kazandığı peyniri markete taşıdı. Bahçıvanlığın yanında şimdi bir de hamallık yapıyordu. Artık bu ülkede kalmak istemiyordu, evine dönmek istiyordu.

"Marcus! Ben ne zaman evime dönebileceğim?"

Marcus marketten çıkıp elindeki parayı Sungjong'a uzattı. "İşte. 326 dolar. Ülkenin çoğu köyü kar altında olduğu için burada organik malzemeler çok satılır. Yaklaşık 150 dolar daha kazanırsan-"

"Eve dönebilirim! Yaşasın!"

Sungjong kendi emekleriyle kazandığı parayı sağda solda sallayıp kendi kendine oynamaya başladı. Marcus onun bu hallerini kahkahalarla izledi. Sungjong parayı yüzüne sürtüp sevimli sesler çıkarıyordu. Tabi ki Sungjong bu durumda çok sevimliydi.

°

Dongwoo da, sabah erkenden kaldırılmayı hazmedemiyordu. Hele ki Pier'in onu uyandırma şekli, mızrağı bacağının üzerindeki sinirlerde gezdirmesi, hala Dongwoo'nun tüylerini diken diken ediyordu. Uyanır uyanmaz yola koyulmasının istenmesi de cabasıydı.

"Pier? Benim bu göçe katılmam iyi olacak mı? Dört gün geçti artık evime dönmem gerek."

Pier yürümeye devam etti. "Sen bu kabilenin bir üyesisin. Bizimle gelmek zorundasın."

Dongwoo oflayıp etrafına bakınmaya devam etti. Hayvanlarla iç içe bir savanada ilerlemek onu rahatsız etmiyordu şimdi. Onu asıl rahatsız eden şey evine dönemeyecek olması ihtimaliydi. Çünkü Pier onu burada tutmaya çalışıyormuş gibi hissediyordu.

Pier'in hareketleri son günlerde garipti. İlk geldiği günkü nazik Pier yoktu. Daha çok Dongwoo'ya bağıran, işlerin mükemmel olmasını isteyen bir Pier vardı. Bu Dongwoo'yu düşündürüyordu ve şimdi daha çok eve dönmek istiyordu.

Infinite Infinite OlmasaydıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin