9- Yeni Başlangıçlar

157 27 44
                                    

Multimedia'da İzmir Alsancak'tan huzurun tanımı var...

Cici akşamlar bebişkolarıım!
Öncelikle belirtmek isterim ki, yeni bölüm oldukça gecikti bunun için sizden özür dilerim😢 Ancak yine yeniden sizinle birlikte olmak oldukça keyif verici!😍 Ayrıca sizlere teşekkür etmek isterim ki, bin okuru geçmişiiiizzzz!!!😘😘😘
Benim herhangi bir bölümü yayınlamadan önce; düşünmem, kurgulamam, yazmam, yanlışlarımı kontrol etmem onca vaktimi, hatta bir haftayı dahi geçebilecek kadar zamanımı alırken; sizin bölümü okuyup, beğeni ve yorum yapmanız, bir saatinizi almıyor bile.. Hiç olmazsa 'emeğe saygı' gösterip, bu dediklerime biraz olsun hak vermelisiniz... Siz ne demek istediğimi çok iyi anladınız bence😘 Seviliyorsunuzz❤ ^-^

Yeni başlangıçlar için tam da buradayım işte şimdi.. Belki bu başlangıç, beni adam eder ya da hiç olmayacak hayâllerin peşinden sürükler... Veya mucizem olur, beni tekrar küllerimden doğurur... Kimbilir?
Ses etmeden arabadan iniyorum şimdi. Tepemdeki güneşi fark ediyorum önce.. Yalnızca inmekle kalmıyor, sıcağı da hissediyorum tüm iliklerimde.. Binevi terapi gibi.. Ardından hafif bir rüzgar esiyor.. Ama nafile! Öyle ısınmışım ki güneşe... Bırakmak istemiyorum elini, bırakırsam buz tutarım kavurucu sıcağında dahi..
'Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum, göğe bakalım, tuttukça kalabalık oluyorum...'
demiş ya Turgut Uyar, tarifim tam öyle işte.. Bende tutuverdim güneşin elini, kulağımda bir mırıltı, sanki anlatıyormuş halimizi gibi, yasladım sırtımı göklere. Ah benim düş mavisi umudum! Sakın gitme ötelere.. Amin...
Güneşte kısılan ve bir o kadarda sulanan gözlerimi tam karşımdaki bahçesini çiçeklerle çevreleyen eve çevirdim. Cennetin tarifi edilemezdi ya işte, bu evde benim için şimdiden öyleydi.. Rengârenk çitler, kırmızının en güzel tonu olan ev ve bahçeyi şenlendiren renk renk sardunyalar, menekşeler, kasımpatılar.. Ah hepsi ne tatlılar...
Bu manzaradan gözümü bir anda ayırıp beni dikizleyen kadın ve tam yanındaki adama baktım. Babamın dayısı Adnan amca ve eşi Ayperi teyzeydi. Görmeyeli oldukça değişmişlerdi.. Yaşlanmalarına rağmen o tontiş yanaklarıyla bir o kadar daha tatlı görünüyorlardı.. Saçlarına kırlar düşmüş, o tontiş yanakları az da olsa süzülmüş, yüz hatlarıysa kırışıklıktan ziyade, oldukça belirginleşmişti.. İşte tüm bunlar, zaman geçtikçe hayatın bizden götürdükleriydi.. Ne olursa olsun, asla geri getirmeyecekleriydi...
"Sabri, oğlum! Çiğdem, kızım! Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz.. Yağmur kızım nerede?"
Adnan amcanın söylediği sözler karşısında hayretle, hatta tek bir kelime dahi edemeyecek şekilde, babamla birbirimize bakıyorduk. Ne diyebilirdik ki? 'Çiğdem öldü Adnan amca, bizde cenazesini kaldırmaya geldik buraya, isterseniz de kalabiliriz sizde yatıya' mı? Tabii ki hayır! Söylesek bile bizi en iyi anlayan o olurdu, hiç şüphesiz. O da eşini koymuştu toprağın altına, her şeye rağmen başkasına gönül vermişti dört sene sonra. Hiçbir acı baki değildir derler bir rivayete göre. Baki değilse neden bu keder? Neden her yanımız ağrı sızı içinde? Neden en sevdiklerimiz hep ölüm döşeğinde? Dünya işte.. Dile kolay, kalbe zor bir yer...
"Aa! Adnan çocuklar yeni geldi izin ver de soluklansınlar az. Buyrun içeri, dışarda kaldınız Sabri oğlum." Ne kadar da tiz çıkar olmuştu Ayperi teyzenin sesi! Ben size anlatmayı unuttum bu arada değil mi? Adnan amcanın ilk eşi, Perihan teyze dört sene önce göğüs kanseriydi. Uzun zamanda gördüğü kemoterapinin, tedavinin haddi hesabı yoktu. En sonunda yenik düştü bu illet hastalığa.. Adnan amca onun ölümüyle yıkıldı, hayata tutunamaz oldu... Perihan teyzeyle geçirdiği günleri ona yad eden resimleri vardı bir tek elinde... Ne çocukları vardı geride, ne de doğru dürüst aileleri.. Onlar birbirlerine yetipte artıyorlardı bile... Olmayan çocuklarının yarattığı boşluğu, yeğenleri sayesinde dolduruyorlardı.. Babam onların biyolojik olmasa bile, psikolojik olarak öz ve öz oğullarıydı.. Benim amcam ya da dayım tarafından yüzüm gülmemişti ama babamın böyle bir eksikliği yoktu. İşte bu yüzdendir ki, aramızda hiç kaybolmayan bir bağ vardı onlarla.. Perihan teyzenin ölümünün ardından saatler, günler, haftalar, aylar hatta yıllar geldi geçti.. Onsuzluğa alıştı artık Adnan amca, yerine başkasını aldı hayatına. Ayperi teyzeye tutuldu Perihan teyzeden sonra.. Aslına bakarsanız Perihan ve Ayperi teyze birbirlerine o kadar çok benziyorlar ki... O sıcacık bakışları, kadife tonundaki sesleri, tontiş yanakları, kiraz dudakları.. Tıpkı birbirleri gibi...
Babamın kolunu güven verircesine omzuma dolayışıyla sonunda içeri girdik. Evin dışı kadar içide huzur vericiydi. Genel itibariyle mavi, pembe ve sarının hakim olduğu bu evde, uzunca bir hôl var karşımızda öncelikle. Rengârenk vazolar, biblolar ve süs eşyaları çekiyor dikkatimizi salona baktığımızda.. Ve tam köşede şömine de var ayrıca! Üç geniş ve bir o kadar da ferah odası var.. Ben çok sevdim bu şirin evi şimdiden...
Hâl hatır sorma faslımızı da bitirdikten sonra babam söze girdi.
"D..dayı biz Çiğdem'i kaybettik... Eğer izniniz olursa onu buraya, ait olduğu yere, Perihan yengemin yanına gömelim istiyorum.. Tabii bana söylediğin teklifin hâlâ geçerliyse?"
Annemin ölüm haberinin ardından birkaç dakika kimsenin ağzını bıçak açmadı. Kimsenin tepki verebilme yetkisi kalmamıştı. Ortada bir ölüm vardı neticesinde. Nasıl öyle kolay atlatılırdı ki? Annemi yabancı ellere vermiştim her şeyden önce, canımdan cananım gitmişti hepsinden öte.. Üzülmem çok normaldi elbette...
Olayın şokunu hepimizden önce atlatan Adnan amca bir şeyler söylemeye yeltendi bu defa.
"Oğlum bu.. Bu nasıl olur, tedavi görmüyor muydu Çiğdem? Bu genç yaşta nasıl.." gerisini getirmeye dili el vermiyordu, belli ki...
"Her şey çok ani oldu dayı. Daha ne olduğunu anlayamadan Çiğdem'in öldüğünü öğrendik. Gidecek bir yerimizde yok, biliyorsun zaten ağabeyimleri.." Bu acınası halimize ağlamak istiyordum şuan, tam burada, şu dakika!
O aşina olduğum tiz ses konuştu şimdi de. 'Tiz ses' dediğime bakmayıverin siz, bizim Ayperi teyzeden bahsediyorum.
" Duymamış olayım oğlum bir daha! Biz ne güne duruyoruz değil mi Adnan burada? Hep beraber yaşar gideriz.. Tabii sizde isterseniz?" Sesi kadar içinin güzelliği de vuruyordu işte Ayperi teyzenin yüzüne.. Bir insan yatıya davet ederken bile nasıl bu denli samimi olabiliyordu? Anlamıyordum.
"Tabii canım kocaman ev hepimize yeterde artar bile!" Adnan amcam burada kalmamız konusunda ısrarcıydı yine. Şayet gidecek başka bir yerimizin de olduğu söylenemezdi.
"Açsınızdır şimdi oğlum yoldan geldiniz, ben size birşeyler hazırlayayım.. Hatta Yağmur'cuğum da bana yardım etsin. İster misin kızım?" Ayperi teyzenin sarf ettiği sözlerden sonra beni ortamdan uzaklaştırmaya çalıştığı besbelliydi. Anlamamak için kesinlikle sağır olmak gerekirdi!
Babamın ne kadar tok olduğumuz itirazlarına karşı başımı salladım ve Ayperi teyzenin arkasından mutfağın yolunu tuttum.
Bilmiyorum nedendir ama Ayperi teyzeyi kendime çok yakın hissediyorum. Bakışı, gülüşü, konuşması.. Çevremde nadir gördüğüm en tatlı insanlardan biridir diyebilirim! Böylesi şevkatli akrabalara sahip olduğum için şanslıydım. Tabii Zeliha yengem kadar da suratsız bir yengem olduğu için bir o kadar da şanssız.. Sahi şans neydi? Olasılıklardan ibaret olan olağanüstü güç müydü? Yoksa kısmet denilen illetten mi ibaretti? Kafam bu düşüncelerle adetâ okyanus dibi, kaçığım tıpkı çorap gibi!!
"I-ı istediğin bir şey varsa çekinmeden alıp yiyebilirsin kızım, burası artık seninde evin." bu sözlerinin ardından yine yüzüne sevilesi gülümsemesini yerleştirmişti Ayperi teyze.
"Tabii, rica etsem bir bardak su alabilir miyim Ayperi teyze?" sesim olduğundan nazik ve kibar çıkmıştı.
"Elbette Yağmur, bak suyu sıcak içersen sürahi tezgahın sağ tarafında, soğuk istersen buzdolabından alabilirsin kızım. Bardaklar ikinci rafta bak." ben daha ağzımı dahi açamadan Ayperi teyze lafı yine tıkıvermişti ağzıma. Yaklaştı yanıma, elimi tuttu sıkıca. Aramızdaki samimiyeti banada anlatmak ister gibiydi.
"Birde bana teyze demezsen sevinirim Yağmur.. Benim hasretle yolunu gözlediğim bir torunum yok.. Ama istersen.. Sen benim torunum sayılırsın kızım artık, bana babaanne diyebilirsin.." Ayperi teyzenin söylediği sözler karşısında donakalmıştım. Ne denirdi ki bu teklif karşısında? Ben hep babaannemin yokluğunu hissetmiştim, şimdi Ayperi teyzeyi bu yeri dolmaz boşluğa terfi edebilir miydim? Babaanne-torun olabilir miydik gerçekten? Hakkını verir miydik bu duygunun?
"I-ıı şey ben.. Ne diyeceğimi bilmiyorum yani doğrusu." sesimdeki belirsizlik, güçlü olmama el vermiyordu.
"Bir şey demene gerek yok Yağmur, şimdi bir şey diyebilmek için çok erken." Ayperi teyze elini saçımda gezdirdi önce, ne var ellerinde bilmiyorum ama şifa değiyordu sanki saçlarıma, ellerini gezdirdikçe..
"Yağmur ben hep bir kızım olsun istedim biliyor musun? Ne kadar istediysem, o kadar da olmadı işte.. İlk eşimle bir gün olsun mutlu olamadım.. Bir çocuk getirmek aklıma hiç gelmedi bile.. Adnan'la evlendikten sonra da kısır olduğumu öğrendim. Duyduğumda dünyam başıma yıkıldı böylece..." hem anlatıyor, hemde gözünden yaşlar istemsizce süzülüyordu.. O iplemez gülüşünün ardından, şimdi onu bu denli üzgün görmek.. Ne bileyim canımı çok sıkmıştı..
Ellerinden tuttum sıkıca, diğer bakışlarımdan tamamen farklı, umutla baktım ona bu defa...
"Ben yanındayım, izin verirsen hiçte ayrılmam peşinden b-babaanne..."
"Senin gibi güzeller güzeli bir kız hep yanımda olacaksa, dünyanın en şanslı babaannesi ben olurum o hâlde!"
Oley!! Ayperi teyzeyi güldürmeyi başarmıştım! Dilim sürçtü, affedersiniz! Babaannem gülüyordu! Hemde benim sayemde, yanında olduğumu hissettirdim diye! Bu en yüce mutluluktu ki benim için! Hiç şüphesiz ki bir diğer neden de, böyle tatlı babaanneye sahip oluşumdu! Bugüne dek ailem gereğince birçok duygudan yoksun bırakılmıştım. Hala ne demekti? Babaanne neydi? Hissedememiştim hiçbir zaman bu duyguların tarifini.. Kız halaya, oğlan dayıya çeker derler. Benim hiç halam olmadı ki.. Nasıl olmayan birisiyle kıyaslayayım kendimi? Geçmişimle ilgili hep anlatılanlarla yetindim ben. Hiç beklenmedik bir anda doğmuşum, aslına bakarsanız ebeye bir türlü yüzümü dönmediğim için, cinsiyetimi de bilmiyorlarmış. Ama sağolsun zekâsı kendine fazla gelen, üstün zekâlı Zeliha yengem yüzük yöntemini çare edinerek erkek olduğuma karar vermiş. Hatta rahmetli dedemin anısını yaşatmak amacıyla adımı da 'Sıddık' koymayı bile düşünmüşler! Tabii benim doğduktan sonra güzeller güzeli bir kız olduğumu anlayınca deyim yerindeyse ağızları bir karış açık kalmış. Hatta Zeliha yengem kız olduğumu öğrendikten sonra doksanların klas isminden "Sıddıka" yı türetmiş! Babamlarda itiraz ederek ,doğduğum gün hava yağmurlu olduğundan, adımı Yağmur koymaya karar vermiş... Galiba bu güzel ismim için, doğduğum günkü hava durumuna ve meterolojiye teşekkür etmem gerek.. Yoksa yengemlere kalsaydı, şuan dünyanın en utanılacak ismini bile taşıyor olabilirdim! Belki altın sarısı saçlarım ya da deniz mavisi boncuk gözlerim yok ama kumral ve bir o kadarda uzun saçlarım, kahvenin en çarpıcı tonlamasına layık bulduğum bakışlarım ve neredeyse yaşayan ölüden farksız kılan beyaz tenimle dünyalar güzeli olduğum söylenemez ama, dışarıdan bakıldığında hoş bir görünüş sergilediğime eminim. Tabii boyumu saymazsanız.. 1.55 boyumla ve 58 kilomla bir o kadar da yer faresi gibi göründüğüme eminim! Haydi şimdi gel gelelim biz Yağmur bebeğin adını koymaya, seneler öncesine...
Yaşıtlarıma bir/sıfır fark atarak çabucak emeklemiştim, daha hecelerimden oluşturmaya başladığım hayatıma; 'uyku' diyerek rotamı çizmiştim, küçüklüğümden bugüne dek hep pembe panjurlu evimizin hayâlini kurmuştum, ilerde benimde çocuğum olursa, erkek ise Can, kız ise Canan.. Herdaim ikiside benim kanımdan olacaktı zaten, canımdan öte evlatlarımdı, öyle de kalacaklardı.. Eşim bizim şövalyemiz olacaktı, her sorun karşısında bizim önümüzde duracaktı, evimizin babası, sıcacık yuvamızın koruma kalkanı olacaktı.. Dişlerimiz dökülünceye dek sevemezdik birbirimizi belki ama, onsuz başkasıyla asla mutlu olamayacağımı anlatırdım ona doya doya.. Gelince sıra bana da.. Geleceğin en ünlü ressamı olurdum hiç şüphesiz.. Zaten bu yaşadığımız imtihanda bir masal değil mi? Masallarda hep mutlu sonlar olur, güneş açar çiçeklerde, her derdin bir devası bulunur... Adı da üzerindedir ya işte, bu güzelliğin deryası masaldır...
Ah bu defa gördüklerim hayâl olmasın ne olur.. Kanatlarımı son sürat açmışken, tam gökyüzüne uçuyorum derken, bu defa yeniden kanatlarım kırılmasın...
"Yağmur? Kızım haydi sen çayları doldur, bende babanları çağırayım olur mu?"
Bir an daldığım o derin girdabımdan çıktım ve Ayperi babaannemin dediklerine kulak verdim. Yine hayâl alemime dalmış olmalıydım ki, bu denli dünyadan uzaklaşmışım! İki işi aynı anda yapamadığımı bilmem sizlere söylemiş miydim..?
Susuzluktan dilim damağım kurumuş olmalıydı ki bir an önce çay bardaklarına yöneldim.
'Önce sıcak suyu koy, ardından iyice çalkala ve dök. Şimdi önce deminden başla, sonra suyunu koy. Ne kadar koyu olmasını istiyorsan, o kadar çok dem!' kendi kendime bu sözleri tekrarlayarak mırıldandığım sırada, kafamı bir an olsun kaldırdığımda saatin altıya yaklaştığını fark ettim. Zaman dedikleri öyle çabuk akıyordu ki.. Durdurak bilmeden, adeta su gibi... Daha hayata "merhaba" dediğimiz gün, sanki hiç geçmeyen bir dün.. Aslında öyle bir geçer, gider zaman ki.. Siz büyürsünüz, yıllar birçok şeyi koparıverir sizden.. Önce sevdiklerinizi geri vermemek üzere alır toprak; sonra bozulur çark, dağılır düzen, kayıp gider avuçlarınızdan hayat...
Böylesine derin düşlere daldığım anda gözlerimi saate odaklamış, bardağı demle taşırmışım! Elimin yanışına aldırış etmeden musluğa döktüm bardağı, elime bezi aldığım gibi siliverdim tezgahı. Kapıya baktığımda ses seda yoktu. Hemen çayları doldurmaya devam ettim. Çayları doldurduktan sonra tepsiyi aramaya koyuldum. Raftaki ikinci bölmeyi açtığımda sevinçle ellerimi çırptım! Çayları teker teker tepsiye koyduktan sonra titrek ellerimden güç alırcasına, yavaş adımlarımla masaya doğru ilerledim. Üç adım sonunda tepsiyi masaya indirdiğim gibi tezgahtaki tabaklarıda getirdim. Görünüşe bakılırsa Ayperi babaanne oldukça hamarat olmalıydı! Narin ve bir o kadar da ince doğranıp kızartılmış patatesler, biberler, patlıcanlar oldukça göz alıcıydı. Ya da benim en sevdiğim yemek olduğundan böyle lezzetli görünüyordu! Sonrasında kahvaltılıklarda bir kuş sütü eksikti diyebilirim! Kavurmasına, kaşarına, salamına, peynirine -tabii sadece peynir dediğime bakmayın siz, kendisi tam dört çeşit- zeytinine, sarellesine, reçeline varana kadar donatılmıştı!
Babamların gelişini fark etmemle aç bakışlarımı tezgâhtan çekmem bir oldu. Tezgâhta kalan diğer tabaklarıda sofraya getirerek koltuğun tam karşısındaki, babamın hemen yanındaki, sandalyeye oturdum. Onlarda ağızlarını açmadan yerlerine oturdular. Ayperi babanne ile Adnan amca koltukta yanyana oturuyor, bir yandan sofrayı süzerken bir yandan da sevimli bakışlarıyla bize bakıyorlardı.
Ayperi babaannenin çayından daha bir yudum almadan, lavaboya dökmesi bir oldu! Kuşkucu tavırlarla başımı ona çevirdim ve olabildiğince titrek sesimle konuştum. "Şey.. B-ben bilmeden yanlış bir şey mi yaptım acaba?"
"Yok Yağmur'cuğum sadece ben çayımı demli sevmem ondan döktüm. Babaannen çayı açık içer unutma oldu mu kızım?" Dedi, yeniden doldurduğu çayın ardından elinde, diğerine göre oldukça açık çayıyla, masaya gelen Ayperi teyze.
"Tabii ben bundan sonra dikkat ederim. I-ıı.. Babaanne..." Çekiniyordum. Adnan amcanında, babamında bu durumu istemeyeceğinden korkuyordum. Sonuçta benim biyolojik olarak babaannem Arife Demirel'di. Bir başkasıyla onun boşluğunu doldurmaya çalışmak, elbette ki babamın canını sıkabilirdi..
Babam ve Adnan amca, söylediğim kelimeleri duymuş ama sindirememiş gibi duruyorlardı! O kadar şaşkın bir ifade vardı ki suratlarında. Kızmış değillerdi, ama belli ki bu durum hoşlarına da gitmemişti.. Peki ya bu anlam veremediğim mimikler de neydi? Ne demekti?
Yemek boyunca kimsenin ağzını bıçak açmadığı sükûneti nihayet babam bozdu. Sofranın bu denli sessizlikle donatılışı beni oldukça ürpertmişti. Bizim lügâtımıza göre, bir derdi olan varsa ne olursa olsun çekinmeden söylerdi. Ama şimdi sofrayı böyle belirsizlik okyanusunda boğulurken görmek.. İnsanın hiçbir neden yokken bile, üzülmesine sebep oluyor işte...
"Ellerine sağlık yenge, çok güzel olmuş yemeklerin." Doğrusunu söylemek gerekirse, babam konuyu değiştirecek ve ortam az da olsa canlanacak diye çok sevinmiş ve bir o kadar da umutlanmıştım. Ancak yemek boyunca hiç eski düzenimiz geri getirilemez elbette, ama insan başka yuvalarda dahi olsa bile, o samimiyeti arıyor işte..
"Afiyet bal şeker olsun oğlum, doyduysanız ben sofrayı kaldırayım. Yağmur kızımız da bir yorgunluk kahvesi yapsın bize. Yaparsın değil mi kızım?" Ayperi babaannenin ,o aşina olduğum, tiz ses cevaplamıştı babamı. Banada 'yaparım' demek düşerdi haydi bakalım o zaman cezve başına, hodri meydan!
"Biz doyduk yenge, değil mi dayı? Kahveye de gerek yok yenge, ben bir duş alsam iyi olacak." Aferin baba, aslan babam benim! Nasıl kızını da düşünürmüş, ben yorulmayayım diye kahve de istemezmiş! Canım canımm!
"Yok oğlum hem bir yorgunluk kahvesi iyi gelir bize de, ben doydum Ayperi, sofrayı kaldırabilirsin canım. Sen Sabri'ye havlu ver, çocuk rahatça banyosunu etsin. Sonrada Yağmur kızımın ellerinden bir kahve içeriz artık." Adnan amca da Ayperi babaanne kadar nazikti. Dünyada gerçekten böyle kibar insanların oluşu, insanı sevindirici. Hatta bu kişilerinde bizim akrabalarımız oluşu, çok çok sevindirici!
Babam tam ağzını açacakken Ayperi babaanne lafa atıldı.
"Aa itiraz istemiyorum Sabri, dur Adnan sana banyoyu göstersin, dolaptan temiz havlu da versin. Sen rahatça banyonu et, sonra da kahvelerimizi içeriz."
Ardından Adnan amca ve babam ses etmeden banyoya doğru ilerlediler.
"Ee kaldık mı yine Yağmur hanım başbaşa?" Hafif kıkırdayarak Ayperi babaanneye karşılık verdim.
"Ben kahveyi yapayım o zaman"
"Tamam kızım sen kahveyi hallet, bende sofrayı toplayayım."
İşte tam o an Burcu'm aklıma geldi. Ona geldiğimizi haber vermeyi unutmuştum, kahretsin!
"Burcu'mm biz Adnan amcalara geldik canım:)" diyerek nihayet mesajı Burcu'ya attım. Aradan birkaç dakika geçmeden cevap geldi.

Bipbipbip..

Burcu Kokulumm..
"Müsait misin kız arayayım ??"

"Yok ya kahve yapıyorum ben ortam uygun olunca arayacağım seni. Kendine iyi bak çimen gözüm, hoşça kal.."

Bipbipbip..

Burcu Kokulumm..
"Tamam Yağmur'um sende iyi bak kendine:) aman dikkat, taşırma kahveleri de!"

"Tamam canım, görüşürüz."
Önce fincanları çıkart, her fincan başına bir tatlı kaşığı kahve. Dolayısıyla dört kişilik yapılacak.. Sürahiyi al fincanlara doldur, işte tamam şimdi cezveye boşalt. Eyvah! Şekeri unuttum. Hemen ikinci raftan dört küp şeker, ne demiş atalarımız "tatlı yiyelim tatlı konuşalım." Ne olur ne olmaz bir tane daha şeker atayım bari beş olsun...
Yaklaşık yirmi dakikalık aradan sonra mutfak toparlanmış, kahveler çoktan hazırlanmıştı. Ayperi babaannenin ısrarıyla kahvelerimizi salonda içmeye karar verdik. Ayperi babaanne salona hepimizden önce, sehpaları silmek için, geçti. Bende buzdolabından çıkarttığım lokumları tabaklara yerleştirirken omzumda aniden hissettiğim el sayesinde oldukça irkildim. Kafamı arkama doğru çevirdikten sonra babamın yanı başımda olduğunu fark ettim. Yüzünde de bir o kadar anlam veremediğim bir ifade vardı. Şaşkın mı desem, çaresiz mi? Bilemedim şimdi.
"Yağmur, bende sana ait olan bir emanet var.. Bunu okumak, en başından beri senin hakkındı.. Dedi elindeki hafif sararmış zarfı bana uzatarak,
Bunca zaman senden sakladığım için.. Çok üzgünüm kızım..."

Canlarıım yeniden sizlerle buluşmak ne güzel!! Nihayet iki bölümü birleştirerek, yaklaşık 3000 kelimelik, tek bölüm haline getirdim. Aniden şehir dışına çıktığım için, burada çok fazla yazmaya vakit bulamıyorum. Bu yüzden bu bölümde sezon finali yapmak istiyorum.. En geç bir aylık bir ara olacak, merak etmeyin:) Sizlere deyinmek istediğim birkaç konuda var ayrıca..
Öncelikle bir arkadaşımın yazıyor olduğu kitabı, sizlere takdim etmek istiyorum. @TugbaDall 'dır kendisi ve kitabı ,Umudum Var, oldukça güzel yazıyor ben kefilim:) sizlere de bir göz atın derim😊
İkinci olarak bir başka önermek istediğim kitapta yazarımız @krisopraz0 'dır ve kitabı ,Panzehir, yine en beğendiklerim içerisinde yer alır(:
Üçüncü danışmak istediğim bir konu ise, ben son bir aydır sizlerden oldukça mesaj almaya başladım ve doğrusunu söylemek gerekirse, oldukça kafam karıştı🙈 Kimi okurlarım, kitabı birkaç yıl sonraya alıp devam etmemi, kimisi ise daha yavaş yavaş, sindire sindire devam etmemi istiyor. Ben oldukça karamsar kaldım, sizlere de bir danışmak istedim. Yeni bölümlerde istediğiniz bir sahne veya kitabın gidişatı yönünde fikirlerinizi bekliyor olacağım:)
Dördüncü olarakta sonraki bölümlerin medyasında artık oyuncuların resimleriyle hazırlamak istiyorum, üzerinde bölüm hakkında yazılar olacak şekilde, bunun için işinin ehlî bir okuruma ihtiyacım var; bilginize sunulur! :')
Son olarak birde aldığım mesajlara bakılırsa Burcu'ya dair çok sahne verdiğimi söylemişsiniz ve hatta ,Burcu ile ilgili olan sahneleri okumayan okurlarım bile varmış, ben okuyunca üzüldüm açıkçası böyle düşünmenize😢 Burcu'yu neden sevmiyorsunuz ki? Ben çok seviyorum bir kere ya!❤
Neyse lafı fazla uzattım yine:) Yeni bölümün geliş süreci hakkında pek bir fikrim yok doğrusu ama belki bakarsınız birkaç haftaya kadar vakit bulur yazarım, sizlere de sürpriz yaparım😍 Ama her şey vakit bulup bölüm yazmama bağlı😌 Sizleri çook seviyorum, kendinize cici bakınn, hoşça kalıın❤😘

İnstagram.com/ selinnurylmzz
Twitter.com/ SlnnnnylmzzzY

EYLÜL.. #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin