21. Bölüm
Tüm bunlar bir kabus muydu? Ya da bir vizyon.. Belki.. Belki de ölmüştüm.. Evet, ölmüş olmak daha rahatlatıcıydı.. Onu kaybetme fikrinden daha cazipti.
Gülümsemesi.. Yüz hatlarının aldığı nefsi görüntü gözlerimin önüne gelirken dizlerimin beni artık taşıyamadığını fark etmiştim.
Nefes alamıyordum.. Ellerim istemsizce acıyı tüm vücuduma yayan göğsüme kapandı.
Bu gerçek, diye düşünebildim yaşadığım acının şokuyla. Hepsi gerçek.
Ölmüyordum. Aldığım her nefes işkenceye dönmüş olsa da ölmüyordum. Ve hayatım buna rağmen film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Hayatım; yani Melanie gözümün önünden geçiyordu.
Neden yüzüne her bakışımda heyecandan allak bullak olduğumu gizleme ihtiyacı duymuştum ki? Neden amaçsız geçirdiğim 18 yılı, ona tapınarak, binlerce defa onu sevdiğimi söyleyerek geçirmemiştim?
"Neden?" diye bağırmak istedim ama ağzımdan, neredeyse içinde olduğum yangından yükselen dumanın sebep olduğu öksürükten başka bir şey çıkmıyordu.
"Bay Bieber! Bombalar hala aktif, oradan uzak durun!" sesler uzaktan, fazla uzaktan geliyordu. Umursadığım söylenemezdi.
Attığım adımlar ruhuma ihtiyacı olan huzuru tattırıyor gibiydi. Buraya kadar iradem dahilinde olmadan gelmiştim. Bedenim, ruhum için doğru olan kararı vermiş olmalıydı. Ruhumu ait olduğu yere gönderecekti. Ruhumu kalbimin yanına, Melanie'e gönderecekti.
Sağır edici gürültü sakinleşmeme sebep olmuştu. Dudaklarımın istemsizce kıvrıldığını hissettim. Beni orada, bilmiş gülümsemesiyle karşılayacağına emindim. Ona şimdiden karşılığını vermeliydim.
"Bomba! Geri çekilin!" sesler bana çok uzaktı. Nihayet istediğim olmuştu. Ölüm bu muydu?
Belki de ruhumun çektiği acı, fiziksel olanın önüne geçmişti. Evet, açıklaması bu olmalıydı.
"Uyan! Tanrım, amacın kendini öldürmek mi senin?"
"Melanie," diyebildim ses tellerimi titreştirmenin bir yolunu bulunca. "Aşkım.."
Göz kapaklarımın üstüne biri baskı uyguluyor gibiydi. Onu son bir defa gördükten sonra ebedi körlüğe razıydım. Ama bunu yapamıyordum.
"Melanie mi? Melanie mi!" etrafımda gerçekleşen şeyleri algılayamazkeni bu sesin benim sevgilimden gelmediğini anlayabilmem şaşırtıcıydı.
"Rahat bırak onu, Selena."
"Rahat bırakmak mı? Hah! Melanie ve aşkım diyor, Tom! O sürtük gittiği cehennemden de peşimizi bırakmıyor!"
Bu söylenenler olduğumu hayal ettiğim yerde olmadığım anlamına geliyordu. Ve uyuştuğunu düşündüğüm uzuvlarımın deli bir öfkeyle sarsılması anlamına.
Gözlerimi açtığımda gördüğüm kesinlikle ölüm sonrası hayattan bir parça değildi. Tabii, son zamanlarda ilk yardım ambulansları insanlarla birlikte cennete gelmiyorsa.
Biraz önce duyduklarımı hatırladığım an, aptal sargıları önemsemeden sedyeden kalkıp Melanie'ye ettiği laflarını böldüğüm Selena'nın yanına ilerledim.
"Çık dışarı!" diye bağırdım ve kullandığım o tonlama, o kesinlikle tanımadığım bir tarafıma aitti. "Çık dışarı, yoksa-"
"Yoksa ne?" dedi benim adımlarımı tekrarlayıp yaklaşarak.
"Yoksa," dedim. "Yoksa seni yok ederim. Ve bahsettiğim kesinlikle fiziksel bir yok oluş değil."
"Hah! Palavra! Bunu yapamayacağını ikimiz de biliyoruz! Ne yapmaya çalışıyorsun, o öldükten sonra ondan nefret eden sevgiliniz azarlayarak vicdanını rahatlatmaya falan mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Yaz Gecesi Rüyası
Fanfiction"Seni seviyorum," diye fısıldadı ara verdiğinde. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum.." her öpücüğünden önce bana bunu fısıldıyordu. "Tanrım, seni çok seviyorum.." "Tanrıyı mı, beni mi?" geri çekilip şüpheyle yüzüne baktım. "Tanrıçayı.."...