Ehem ehem. Bunu şap diye yayınladım ben yine ama, seven de yok sanırım :D Olsun, yine de kalsın bu. Yazmayı sevdim. Neyse bakıın kocaman bölüm oldu he, artık yorumu bana çok görmezsiniz :((( görür müsünüz:(( he:((
Neyse, iyi okumalar -kalpkalp-
Mavi | 2. Bölüm
“İnadıma yapıyor,” Dedim telefonu diğer elime geçirip kitabımın kapağını sonunda kapatabildiğimde. “Sanki bir şeylerin farkında gibi.”
Mira iç geçirdi. “Sanmıyorum, Mavi. Ben bile sen anlatana kadar anlayamamıştım.”
Aslı’dan bahsediyordum. Nefret ettiğim Aslı’dan. Bugün arabadan indikten sonra, bana bakarak Aras’ı öpen Aslı’dan. Hayır yani, öpüşürken Aras bile gözlerini kapatmışken, sen ne diye bakıyorsun bana?
“Bilmiyorum,” Omuzlarım düştü. “Ama sinir oluyorum.”
Aslı, benim yanımdayken Aras’a yaptığı her şeyde, mutlaka bana bakıyordu. Aras’a olan hislerimi anlamasından, sonra da yaymasından feci korkuyordum. Eğer bunu yaparsa, bir daha sokağa çıkamazdım. Sokağa bile çıkamazdım; çünkü Aras’la evlerimiz arası sokaktı. Ben bu şansla oraya çıktığımda onu görürdüm. Neyse ya.
“E yani,” Mira’nın nefes alışverişini işittim. “Ama Aslı’yı biliyoruz, Made In Bıtchland.”
İstemsizce kıkırdadığımda, Mira da kahkaha atmıştı. Mira ne zaman birisine sinir olsa, hep aynı tabiri kullanırdı: Made In Bıtchland.*
“Mavii!”
Annemin sesini duyduğumda, yataktan kalktım. “Ay, Mira annem. Ararım sonra.”
Mira’nın onaylamasından sonra telefonu kapatıp aşağıya indim.
Eğer annem bana adımı uzatarak sesleniyorsa, bu “Efendiim?” cevabı verilecek bir seslenme değildi. Yanına gitmem gerekiyordu.
“N’oldu?”
“Ben Berna’ya gidiyorum,” Dedi askıdan hırkasını aldığında. “Akşam da oradayız. Freddie’yi besleyip gel sen de.”
“Niye ya?”
Annem kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı. “Ne niyesi?”
“Ben gelmesem-”
“Hiç boşuna konuşma. Hadi oyalanma da Freddie’yi besleyip gel.”
Anneme bağırıp çağırarak, gitmek istemediğimi söylemek istiyordum. Ama bu bir haftalık harçlığımdan olmam demekti. Hem gitmezsem, Berna teyze alınırdı, bunu da biliyordum.
Mutfaktan köpek mamasını aldıktan sonra, ayaklarımı sürüye sürüye bahçeye çıktım. Freddie, kulübesinin önüne kurulmuştu. Beni görünce hızla ayağa kalktı. İstemsizce sırıttım. Freddie’yi on üçüncü yaş günü hediyem olarak almışlardı. O yıl Harry Potter kitaplarının etkisinden çıkamamıştım, ve bu yüzden adı en sevdiğim karakterlerden biri olan Fred’in anısına konmuştu. Evet, o ismi bir köpeğe vermek çoğu insan için saygısızlık olabilir ama ben buna onurlandırmak diyorum. Hem o, akıllı güzel bir Amerikan Eskimo.
“Nasılsın oğlum?”
Dizlerimin üzerine çöküp ellerimi Freddie’nin tüy kaplı boynuna daldırdım. Bana havlayarak karşılık vermesi artık beni üzmüyordu. (Ona on üç yaşımdayken sahip olmuştum ve o zamanlar hayal gücüm fazla genişti.)
“Afiyet olsun, Freddie.” Freddie’nin başını okşadıktan -ve bana yine havlayarak cevap verdikten sonra- olası yemekten ölme ihtimalini ortadan kaldırmak için mama paketini içeriye geri götürüp balkon kapısını kilitledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi
Teen FictionYüzünün her noktası ezberimdeydi. Kulak memesinin bitiminde beşgen şeklinde tuhaf olduğu kadar öpmeye de doyamadığım bir beni vardı. Kulak memeleri ayrıktı, bu yüzden o beni öpmek benim için hiçbir zaman zor olmamıştı. Elmacık kemikleri o kadar bel...