Yarınki matematik sınavım dolayısıylan, yüksek ateşte pişip yanmış bir bölüm.
Okuduktan sonra fark etmiş bulunmaktayım ki, bu bölümün hiçbir amacı yoktur. Yine de, okuyup kısacık olsa da yorum yapsanız mutlu olurum herhalde. Bir de daha hareketli bölümler yazsam, sanırım güzel olacak. Ben de bir şeyler planlıyorum. Ama beklentileriniz yüksek olmasın; zira bu ergen bir kızın yazdığı klişe kurguların bütününden bir hikayedir. Bu yüzden tekrarlıyorum: Beklentileriniz yüksek olmasın. Ve beğenmediğiniz yerleri de uygun bir dille söylerseniz, kocamanından sevinirim. Mesela sıkıldığınız yerler olabilir falan. Bir de coverı değiştirdim, ona da yorum yaparsanız :D
Öyle işte, buraya gelince çenem düşüyor. Şimdi bb.
Platonik olmak berbat bir şeydi. Hele, Aras gibi birine platonik olmak ise tarifi imkânsız bir şeydi.
Yine de, bu onun düzene giren nefeslerinin bana verdiği huzuru yok saymamı sağlamıyordu.
Mavi | 10. Bölüm
Sahiden de uyuyordu. Koltukta, hiçbir şey olmamış gibi uzanmış uyuyordu. Göğsü düzenli aralıklarla inip kalkarken, içim içimi yiyordu.
Ya, niye uyumuştu şimdi? Benimle öyle bir konuşma yaptıktan sonra, nasıl uyuyabiliyordu ki? Aras kesinlikle saçmalıklar tanrısıydı. Acaba kafasına sert bir yumruk atıp uyandırsa mıydım? Hem öcümü de almış olurdum, değil mi?
Of, öyle bir şey yapmayacaktım. Yapamazdım ki zaten.
Fakat düşüncelerim birbirine girmişti, Aras’ın yaklaşık yarım saat önce yüzümde hissettiğim parmakları, sanki hala oradaydı. Bu histen kurtulmanın yolu yok muydu? Kokusu içime işlemiş gibiydi, nefesim O olmuştu.
Ya da sadece kusacaktım. Zira kendi cümlelerim bile bana çok mide bulandırıcı geldi.
Kollarımı göğsümde birleştirip sırtımı koltuğa yasladım. Yolu izlemeye başladım. Çok fazla araba vardı. Şehrin dışına çıkmak üzereydik; Derinlerin evinin uzak olduğunu biliyordum. Daha doğrusu, oturdukları yer şehrin yeşil kısmı diye adlandırılıyordu. Pazar günü yoldaki arabaların bu kadar fazla olmasının nedeni, hafta sonuydu belki ama ikinci neden ise piknikti.
Bu, daha çok gelenek gibiydi. İnsanlar ellerinde kalan azıcık yeşilliğin tadını çıkarıyordu.
Geçen üç arabadan biri mutlaka bizi görünce yavaşlıyor, sonra da arabada her kim varsa bize garip bakışlarından atıyordu. Aras arabayı, toprak yolun boş kısmına çekmişti. Diğer arabaların geçişini engellemiyorduk ama yine de dışarıdan bakılınca, garip durduğumuzun farkındaydım.
İnsanlar baktıkça, kaşlarımı çatıyordum. Hoş, Aras’ın film çekilmiş camlarından ifademin seçilip seçilmediğini bilmiyordum ama- tamam, biliyordum. Seçilmiyordu. Bu yüzden onlar geçip giderken, ölümcül bakışlarımı rahatça arkalarından atabiliyordum ya.
Aras’ı uyandırmam gerekiyordu. Bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum; ama uyandırmalıydım. Öğleni geçeli neredeyse üç saat olmuştu. Hava zifiri karanlığa bulanmadan evime dönmek istiyordum.
Ürkekçe, Aras’a doğru eğildim. Aramızdaki mesafenin kısa bir süreliğine dahi olsa, azalması, göbek deliğimin altında karıncalanma olmasına sebebiyet verdi.
Aras’ın kolunu sert denilebilecek düzeyde dürttüm. Parmaklarım kaslarına çarpınca, acıyan benim canım olmuştu. Şansımı tekrar denedim. Bu sefer daha sert dürttüm –ve daha yumuşak bir yerini bulmaya çalıştım- ve yüksek bir sesle adını da söylemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi
Teen FictionYüzünün her noktası ezberimdeydi. Kulak memesinin bitiminde beşgen şeklinde tuhaf olduğu kadar öpmeye de doyamadığım bir beni vardı. Kulak memeleri ayrıktı, bu yüzden o beni öpmek benim için hiçbir zaman zor olmamıştı. Elmacık kemikleri o kadar bel...