20. Bölüm

6.9K 409 69
                                    

Uzun zaman oldu, yaklaşık 3 ay kadar. Hatta yarın tam üç ay. Neyse, bahanelerimi buraya sıralayamayacağım çünkü çok fazlalar. Sadece çok özür dilerim, kimseyi bekletmeye hakkım yoktu. Ama hala bekleyenlere çok teşekkür ederim. Hepinizi çok seviyorum, sahiden kuru laf değil bunlar. Bu bölümü Pandama, Yelda'ma ve bu sabah beni şimdiye dek ağlatabilen ilk yorumu atan @smellofthesky'a ve tüm bekleyenlere adıyorum. Utanç içindeyim aslında, bu da iğrenç bir bölüm çünkü. Beklediğinize kesinlikle değmedi. Ve okuyunca anlayacaksınız ama şarkı Pandamın önerisiydi, iyi akşamlar. 

20. Bölüm

İnsanları kırmaktan gerçek anlamıyla nefret ediyordum. O kişiyi sevmem ya da sevmemem önemli değildi sadece birilerinin benim yüzümden kötü hissetmesi fikrine dayanamıyordum.

Ben buyken, hayatımın aşkı -klişelik kraliçesiyim, evet- diye adlandırdığım kişinin Aras olması tamamen şanstı. Ama kötüsünden mi iyisinden mi bilmiyorum. Aras'ın düşünceleri elekten geçmezdi. İstediğini söyler istediğini yapardı. Bunun sonucunda pişman olduğunu hiç sanmıyordum ama oluyorduysa da belli etmiyordu.

Şimdi, Derin bana eskisi gibi bakmazken, en son kendimi ne zaman bu kadar bencil hissettiğimi düşündüm. Hatırlamıyordum.

Derin en zor anımda ağlayacak omzum olmuştu; oysa ben onun ağlayacak omuz aramasına neden olan zor ana dönüşmüştüm.

Bakışlarım hala Derin'deydi. Kanım çekilmiş gibi hissediyordum- büyük ihtimalle öyle de görünüyordum. Çünkü şu an neredeyse Derin'le yan yana duran Aras gergince kıpırdanmış ve bir şeyler söylemek için ağzını aralamıştı. O konuşmaya başlamadan hemen önce kendimi toplamaya çalıştım.

"Stüdyoya gidiyoruz." Sesi katıydı. Kafamı belli belirsiz salladım. Aras'ın arabası yoktu. Demek ki, üçümüz Derin'in arabasıyla gidecektik.

"Aras," dedim hızlıca. Sesimin titrek çıkmaması için büyük çaba sarf ediyordum. "Biz yürüyelim mi?" Gözleri bir an şaşkınlıkla irileşti ama hemen kendini toparladı. Şaşırması oldukça doğaldı çünkü yürümeye kalksak, stüdyoya 40 dakikada anca varırdık. İkisinden birinden itiraz beklerken hiç ses çıkmadı.

Sonunda Aras gergin bir nefes verdi. "Tamam."

Derin'in bunlara karşılık hiçbir şey söylememesi, hatta öylece arabasına binip uzaklaşması canımı daha da acıtmıştı. Bencil! diye ciyaklıyordu iç sesim, hala kendi canının ne kadar yandığını mı umursuyorsun?

"Niye yürüyoruz?" Aras'ın sesiyle içimdekini bastırırken, elim yumuşakça bir başka elle kaynaştı. Aras'ın dokunuşu aniden vücudumdaki serotonin hormonunu arttırmıştı ama duruşumu korumaya devam ettim.

"Derin'e ne zaman söyledin? Birlikte olduğumuzu yani?" Cümlemin bitmesiyle, Aras'ın elimi sıkıca kavramış olan parmakları gevşedi. İstemsizce kafamı kaldırıp yüzüne bakma ihtiyacı duydum; kaşları çatılmıştı.

"Soğuk davranma nedenin buydu, değil mi?"

Zorlukla yutkundum. "Soğuk davranmıyorum."

Kahkahası kulağımda çınlandı, yüksek perdeden değildi ama eğlendiğini gösteren bir kahkaha da değildi. Şey der gibiydi, beni koyduğun aptal konumunda bile her şeyin farkındayım.

Yine de ben soğuk davranmamıştım ki? Öyle değil mi?

Elimi bırakmış, boynunu geriye atıp parmaklarını saçlarının arasından geçirmişti. Artık kahkaha atmıyordu, yüzünde gülümsemeye dair en ufak bir iz de yoktu.

"Aras-" diye başladım ama konuşmama izin vermedi.

"Neden bu kadar umurunda olduğunu anlamıyorum." sesi sakindi, ama bu kendinizi kötü hissetmenize neden olacak bir sakinlikti. "Derin'e bu sabah söyledim. Ne kadar beklememiz gerekiyordu Mavi? Sana aşkını ilan edene kadar mı?"

MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin